Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

AKP'nin düğümleri

             2018 yılına girdik. Devletimiz ve milletimiz için hayırlı olsun. AKP Yönetimi birlik, beraberlik mesajlarıyla yüklü konuşmalarla halka seslendi. İktidar dalkavukları hiç şüphesiz "şahane konuştunuz, tarihin en büyük hatiplerini geçtiniz" yalanlarıyla zirveleri uyutmaya devam edecektir. Ancak bizim gibi vicdanı her şeyin önünde gidenler, doğru söylemeyi insan olmanın şartı görenler için durum farklıdır.

Doğruyu söyleyeceğiz, yazacağız.

İktidarın icraatı karşısında bu birlik demeçleri ne yazık ki havada kalıyor.

Darbeyi TSK yedi

                OHAL artık bıktırmıştır. Meclis yok hükmündedir. OHAL rejiminin hükümete verdiği sınırsız denilmeye varan yetkiler sayesinde hapishaneler dolmuştur. Artık Türkiye'de muhalif olmak sadece cesaret işi değil, bir düzine felakete hazır olmak demektir.

                Bu iktidar döneminde yargıya duyulan güven duygusu yıkılmıştır. "Adalet mülkün temelidir" sözü toplumda saygı duyulan bir inançtır. Mülk kelimesi hem ferdi mülkiyeti hem de devleti ifade etmektedir. İktidar hâkimlerin tayin edilmesi sistemini istediği gibi müdahale edeceği bir perişanlığa çevirmiştir.

                               İkinci düğüm silahlı kuvvetlerle hükümetin ilişkisidir. 15 Temmuz tarihindeki silahlı kuvvetler bünyesindeki bazı unsurların darbe teşebbüsünü bastıran, Türk ordusudur. Darbe bitmiş ancak darbeyi TSK yemiştir. Hastanelerine el konulmuş, okulları kapatılmıştır. Kuleli Askeri Lisesi'ne bile kıyılmıştır. Tamamen uzmanlık işi olan; çatışma ve harp halinde "savaş hekimliği" son bulmuştur.          

                İktidar bütün bu yanlışlardan artık dönmelidir. Politikada bir konuda karar verir, konuşurken kendini o insanın yerine koymak, düşünmek esas olmalıdır. Millî bütünlüğü korumanın yolu öncelikle Silahlı Kuvvetlerin bütün kurum ve kuruluşlarının itibarını iade etmektir. Köklü geleneği olan TSK şu anda yurt içinde ve yurt dışında durmadan çarpışıyor. Bu millet "Ordu Millet"tir. Mete Han'ın kurduğu ordu sistemimizi korumak ve saygı duymak zorundayız.

Köye dönüş sağlanmalı

                AKP iktidarının çözmek zorunda olduğu, diğer bir düğüm de tarım hayatımızdır... Türkiye'yi tarım açısından kendi kendine yeten 7 ülke içinden çıkardılar ve 164 ülkeden tarım ürünü ithal eden acizliğe düşürdüler. Köyler boşalıyor, yabancı bankalar köylünün topraklarına el koyuyor. Hayvancılık perişan halde. Türkiye canlı hayvan değil et ithal ediyor!..

                Üreticiyi koruyan, piyasa şartlarında ezdirmeyen; Toprak Mahsulleri Ofisi, Süt Endüstrisi Kurumu ve daha nicesi AKP iktidar olduğunda tasfiye edildi. Et ve Balık Kurumu kuşa döndürüldü. Köylü piyasanın zorlu savaşçılarına karşı yapayalnız bırakıldı. Çok ciddi tartışmalara sebep olan son KHK ile Şeker Kurumu da tasfiye edildi.

                İktidar bu yanlışlardan derhal dönmelidir. Çok ciddi programlarla köye dönüş sağlanmalıdır. "Şehirde ne var köyde de o olacak" prensibi unutulmamalıdır.

                İktidar, ekonomiyi inşaat sektöründen ibaret gibi görme yanlışına tutulmuştur. 1980'e kadar Ticaret Bakanlığı'na bağlı birlikler fındık, üzüm, incir, zeytin, pamuk vb.. tarım ürünlerinin dünya piyasalarını takip ederek en uygun ihracat politikalarının tespitine yardımcı olurlardı. Yerli piyasanın ihtiyacını sağlamak esas alınır, fazla olan satılırdı. Ticaret Bakanlığı'nın kapısına kilit vuranlar o yıl üretilen pamuğu olduğu gibi ihraç etmiş, yerli tekstil sanayinin feryatları karşısında satılan pamuk yolda iken alıcıların satış kârları ödenerek geri alınmıştır.

Her şey alt üst oldu

                Hayvancılık konusunda Türkiye'nin çok başarılı, kendi şartlarına göre kurulmuş bir modeli vardı. Devlet haralarında hayvanlar üzerinde gerekli çalışmalar yapılır ve ülke şartlarına uyan at, sığır, koyun tipi yetiştirilir, hayvancılığın yaygın olduğu yörelere dağıtılırdı. Devletin bütün çalışmalarında, ihtiyaç duyduğu aşılar Tarım Bakanlığı bünyesindeki enstitülerde hazırlanırdı. Şimdi onların yerinde dev binalar yükseliyor.

                AKP'nin çözmek zorunda olduğu düğümlerden birisi de "Eğitim sistemimiz  ve insan yetiştirme düzenimiz"dir. Her şey alt üst olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı kan ağlıyor. İktidar bu düğümleri görmeli ve anlamalıdır. Gürlemek yerine, çözüm üretmelidir. Düğümler bağırarak, öfkelenerek, meydan okuyarak çözülmez. Aksine "kördüğüm" olur.

                İktidar olmak, yönetmek sanatına sahip olmakla mümkündür. Açıkça iktidarın yorulduğunu görüyoruz. Başka türlü her konuda bağırmayı izah etmek mümkün müdür? Düğümleri vaktinde çözmeyenlerin işlerin kördüğüm olmasından şikayete hakkı yoktur.

Her kördüğüm iktidarın içine sürüklendiği bir çıkmaz sokaktır.

Yazarın Diğer Yazıları