Albayrak gitti dertler bitti mi?

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, görevinden ayrıldı, yerine Lütfi Elvan atandı, göreve başladı ancak Albayrak'ın sosyal medyadan yayınladığı metnin ve görevden ayrılış sürecinin tuhaflığı hala konuşuluyor.

Boş koltukla kurun düşmesi ve devamında piyasaların yeni bakanı iyi karşılamasıyla, kötü ekonominin tüm faturası Albayrak'a kesilmiş oldu. "At izi it izine karıştı" diye eleştirdiği yönetimi de aklamış gibi oldu, Albayrak.

Üstelik, 5 yıl bu ülkede bakanlık vazifesi yürütmüş biri olarak "istifa" dahi edemedi. Literatürümüze yepyeni bir usulün girmesine vesile oldu.

Görevden af

Malumunuz, sosyal medyada yayınlanan metnin üzerinden 24 saatten fazla süre geçtikten sonra resmi otoritelerce açıklama yapıldığı için, Resmi Gazete'de istifaya dair karar ancak Salı günü yayınlandı.

Ancak, biz her ne kadar istifa olarak söz etsek de Resmi Gazete'de daha önce görmediğimiz bir karar ismi ile yer alıyordu:

"Görevden Affını İsteyen ve Görevden Af Talebi Kabul Edilen Berat Albayrak'tan Boşalan Hazine ve Maliye Bakanlığı'na Lütfi Elvan'ın Atanması Hakkında Karar"

Mevzuat türü ise, "Atama kararları" olarak geçirildi.

Ancak…

Mesela, Albayrak olayındakinin tam tersi bir şekilde istifaya zorlanan Efkan Ala'nın istifasının ardından yapılan atama 01.09.2016 tarihli Resmi Gazete'de şu şekilde yer alıyordu:

"İstifa Eden ve İstifası Kabul Edilen Efkan Ala'dan Boşalan İçişleri Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Trabzon Milletvekili Süleyman Soylu'nun, Süleyman Soylu'dan Boşalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Bursa Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu'nun Atanmalarına Dair Tezkere"

Üstelik mevzuat türü de "Bakan İstifası ve Atanmasına Dair İşlem."

Özetle, bir bakan istifaya zorlanmadıkça yaptığı istifanın adı da "bakan istifası" olamadı. Zira, tek kişinin iradesinden başka bir kişinin iradesini kullanması bu rejimde mümkün değildi.

Rejim sorunu

Albayrak'ın ayrılmasıyla birlikte doların düşmesi, daha doğru ifadeyle Türk Lirası'nın değer kazanması, çok önemli bir gerçeğe de kanıt oldu: Ekonomik gidişatı bu hale getiren, Batı'nın oyunu değil, kötü belirlenen istikrarsız politikalar ve kötü yönetimmiş.

Ufacık bir umut bile piyasalarda bir rahatlama yarattığına göre, sorun Albayrak'ın şahsından da çok daha derinmiş.

Bakınız…

Popülist rejimlerin genelinde iki ortak nokta vardır: Birincisi bir düşmanın bulunması gerektiği, ki bu genellikle dış güçlerdir; yanlış giden her şeyin sorumlusu bu dış güçler olarak gösterilir. Önemli olan yönetime zarar gelmemesidir.

İkinci ortak nokta ise, yanlışa sebep olanın dış güçler olmadığını, gerçek nedenlerin neler olduğunu söyleyecek aydınların ya da bunları kamuoyuna duyuracak basının susturulması icabıdır. Bu yüzden anti-entelektüellik hakimdir.

Liderin çevresinde de kimse aydın görünmeye cesaret edemez, yanlışa yanlış diyemez.

Lider de kimseye hesap vermek ve istişare etmeksizin karar alır, göreve atar, görevden alır veyahut uygun bulur ya da bulmaz. Ezcümle, cumhurbaşkanı ne derse odur!

Parti sözcüsü Ömer Çelik de böyle özetlemedi mi zaten hükümet sistemimizi?

O halde kötü ekonomide faturayı neden yalnızca Albayrak' a kesiyoruz?

Hem cumhurbaşkanı da ekonominin kendi yetki alanında olduğunu defalarca dile getirmedi mi?

Zaten tek irade sahibi de kendisiydi.

Bu durumda bakanın değil de gerçek irade sahibinin koltuğunun el değiştirmesi halinde Türk Lirası nasıl bir değer kazanır varın gerisini siz düşünün…

Yazarın Diğer Yazıları