Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hulki CEVİZOĞLU

Hulki CEVİZOĞLU

"Algısal" dünyamız

Türkiye'de "anlamsız bir düşünce dünyası"nda yaşıyoruz.

Söz hakkı olanlar değil, olmayanlar konuşuyor. Konuşuyor ve kitleleri manipüle edebiliyorlar yani "hileli yönlendirmeler" yapabiliyorlar.

Suçlamalar, masumiyetini kanıtlama zorunluluğu, bu zorunluluğa boyun eğdirme baskıları, kitlesel bir coşkulu suç ortaklığı, kanıtlara inanmama, önyargısını bilgi sanma, "kanıtsızlığın utancını" örtbas etmek için saldırma davranışı sergileme ve sonra utanma.

Algılanan gerçeklik, algısal alan, algısal karışıklık, algısal savunma, algısal set ve yanlış alarmlarımız var.

Bu durumlara düşmemek, kendimizi gözden geçirmemiz ve olay ile olguları olduğu gibi değil de zihinde kurgulayarak değerlendirmemek için bu bazı kavramları bilmemiz gerekir.

ALGILANAN GERÇEKLİK: Kişinin öznel gerçekliği; nesnel, dış gerçeklikten farklı olan öznel yaşantıdır.

ALGISAL ALAN: Belli bir anda kişinin çevresindeki uyarıcı özelliklerinin toplamı. Ancak bu algının, algılanan şeyin gerçekliğiyle birebir örtüşmesi gerekmez; çeşitli çarpıtmalar veya yanılsamalar da devrede olabilir.

ANLAMSAL KARIŞIKLIK: Sunulan uyarıcıların, anlamsal etkenler temelinde karıştırılması. Sunulan uyarıcı elma iken hatırlanan şeyin armut olması buna örnektir.

ALGISAL SAVUNMA: Kişide kaygı yaratan uyarıcıların bilinçsizce çarpıtılmasından kaynaklandığı düşünülen bir algı yanılsamasıdır. Örneğin, banal kelimesi gösterilen denekler, bunu daha masum olan kanal diye okuyabilirler.

ALGISAL SET: Kişinin nesneleri, insanları ve olayları belli bir referans noktasına (örneğin önyargılarına, beklentilerine) göre algılama eğilimi.

YANLIŞ ALARM: Sinyal Tespit Teorisinde, deneğin aslında sinyal yokken sinyal olduğunu söylemesi.

"Kemal Atatürk borcunuzu ödedi"

Hocalarım merhaba. Bugün bir kez daha gurur duyduğum bir anı paylaşmak istiyorum.

Tatil için İrlanda'ya geldim ve millet meclisini ziyarete gittim.

Ve millet meclisinde Atatürk'e minnet anıtı vardı, çok şaşırdım!

Girişler 55 €, sıraya girdim, pasaportumu hazırladım o esnada kapıda çok insan birikti ve polis bana içeri girebilirsiniz dedi. Ben de ödemeyi çıkışta yapacağımızı düşündüm.

Birkaç saat geçtikten sonra çıkışa yöneldik ve borcumuz ne kadar diye sordum.

Polis elini uzattı ve "Türkiye pasaportuna sahip dostlarımızın borcu yok, Kemal Atatürk borcunuzu ödedi" dedi.

Nasıl bir zekâdır ki, sayesinde 81 yıl sonra bile dış politikasının etkisini ve itibarını görüyoruz.

Huzurlar içinde uyusun, sizlerle paylaşmak istedim yaşadığım gururu.

(Astrofizikçi Prof. Dr. Fehmi Ekmekçi'nin İrlanda anısı- Teşekkürler hocam.)

(Bugün olan önemli olaylar)

(278 yıl önce bugün Vivaldi öldü)

"Dört mevsim"

Antonio Lucio Vivaldi, barok çağının en büyük kemancı ve bestecilerinden biri, 4 Mart 1678'de Venedik'te doğdu. Babası da usta bir kemancıydı. Vivaldi henüz kendi eserleriyle ün kazanmadan önce babasıyla birlikte ikili keman konserleri verdi ve bu konserler tanınmasında da büyük ölçüde etkili oldu.  Yaklaşık 230'u keman için olmak üzere, 450 konçerto yazmıştır. Ölümünden sonra uzun süre unutulan Vivaldi'nin eserleri ancak 1920'den sonra gün ışığına çıkmaya başladı. Ve 1960'lara gelindiğinde Vivaldi özellikle "Dört Mevsim"i ile dünyanın en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilmeye başlandı. Dört Mevsim konçertolarını Ethem Gönenç şöyle anlatıyor: İlk konçerto olan "İlkbahar"ın birinci bölümünde, kemanlardan kuş sesleri yükselir. Ayrıca bir derenin şırıltısı, meltem esintisi ve rüzgârın sesi duyulur.  İkinci konçertoda "Yaz", zaman zaman fırtına ve yağmurların görüldüğü, boğucu sıcaklıkta bir mevsimdir. İlk bölümde güneşin merhametsiz sıcağıyla adeta yanıp kavrulan insanlar, hayvanlar ve ağaçlar anlatılmaktadır.  "Sonbahar", hasadın toplanmasını kutlayan köylülerin dansı ile başlar.  "Kış"ın ilk bölümünde; rüzgârlı, karlı ve buz gibi bir hava resmedilir. Solo keman ısıran ve iğneleyen rüzgârı, yaylı çalgılar ise titreyen ve ısınmak için ayaklarını yere vuran insanları anlatır.       

Tıklarsanız Pazar gününüz güzel geçer:

Haftanın şiiri

Altıncı gün

Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,

Siz yoktunuz.

Özdemir Asaf

"Sanat 50 bin yıl önce vardı, biz 50 yıl önce helal yaptık"

Bu söz, felsefe profesörü Niyazi Kahveci'ye ait.

Cuma gecesi TELE1 Televizyonunda canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programının konuklarından Prof. Dr. Kahveci, izleyicilerin hayranlıkla dinlediği ufuk açıcı açıklamalar yaptı.

"Türkiye'de algı problemi: Ne diyoruz ne anlıyoruz?" konusunu tartışırken Kahveci şunları söyledi:

- "Sanatı 50 bin yıl sonra bulduk, biz onu 50 yıl önce helal yaptık!"

- "Kendimizi tanımıyoruz, biyolojik ve lojik (logic) yapımızı tanımalıyız."

- "Atatürk eğitimi bu kadar çok ışıklandırmasaydı bu duruma gelemezdik. Atatürk'ün getirdiği çağdaşlığı 'zihinselliğe' geçirin, düşünün!"

- "Bugünün çocukları 'Zoon akustik.' Çocuklar bağırarak ve ciyaklayarak konuşuyor, ebeveynleri de öyle."

- "Felsefede 'dövme' ile 'dövüşmek' farklıdır. Yiğitlik ve delikanlılık kavramları farklıdır. Dövmede döven bile şerefsizdir, dövüşmek de ise dayak yiyen de şereflidir."

- "Bizde sistematik düşünce yok. Algılamadan salgılıyoruz!"

- "Yargı-hüküm-infaz üçlemesi var."

- "Bilimde de nakliyecilik-TIR'cılık yapıyoruz."

- "Hafıza değil, zihinle öğrenmeliyiz."

- "Algı ile algılamak farklıdır. Zihin olmadan anlayamayız. Bu, dinde de böyledir. O yüzden Türkiye'de Allah işportacılığı yapıyorlar!"

- "İnsanlığı yürüten merkezlerde yorulma var. Bilim ve felsefe merkezleri yeni insan malzemesine ihtiyaç duyuyorlar."

 

Yazarın Diğer Yazıları