Ali Babacan'dan Süleyman Soylu yorumu

Ali Babacan'dan Süleyman Soylu yorumu
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Süleyman Soylu'nun kabul edilmeyen istifası için 'Hükümetin kendi iç meselesini olduğunu belirterek; 'Şu andaki yönetim sistemiyle Türkiye'nin problemlerine çare bulması mümkün değil.' dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KRT TV'de Özlem Akarsu Çelik'in hazırlayıp sunduğu Po-li-ti-ka'da gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Ali Babacan'ın konuşmalarından satırbaşları şöyle:

“Tam 11 Mart günü partimizin kuruluş etkinliğini gerçekleştirdik. Türkiye'de ve dünyada gündem hızlı şekilde salgına odaklanmış durumda. Bizim için de yoğun hazırlık süreci oldu bu. Genel Merkez Yönetim Kurulu'nu, Başkanlık Kurulu'nu, Disiplin Kurulu gibi organlarımızın tamamı oluşmuş durumda ve arkadaşlarımız görevinin başında.

İlk defa bir siyasi partinin merkez organları dijital ortamda kuruldu. Bizim çalışmalarımızı aksatan hiçbir şey olmadı, aynı tempoda, hızda devam ediyoruz. İl ve İlçe Teşkilatlarımızın kurulmasıyla ilgili heyetler tespit ediyoruz. Vatandaş bize ilgisini beyan ediyor. devapartisi.org web sitesi kurulduğu günden beri büyük ilgi görüyor. Oradan girildiği zaman görev alma isteği iletilebiliyor. Bütün vatandaşlarımız bilgilerini giriyorlar, ilgilerini ifade ediyorlar. Yapılanmamız bittikten sonra vatandaşlarımıza ulaşacağız ve görüşeceğiz. Çok geniş bir kadroyla çalışmalarımıza başlamış olacağız.

Soylu’nun istifası hükümetin kendi iç meselesi. İç meseleye girmek istemem. Ama ilkeler ve yönetim şekli açısından değerlendirilebilir.

Şu andaki yönetim sistemiyle Türkiye'nin problemlerine çare bulması mümkün değil. Türkiye'nin en önemli meseleleri bile dar bir kadro tarafından karara bağlanıyor. Son yüzyılın en büyük küresel hadisesini yaşıyoruz. Bu kadar önemli bir hadisede dahi işin taraflarıyla bir araya gelip istişare etmek mümkün olmadı. Bu işin konuşulması lazım, toplumsal mutabakat arayışı lazım.

Virüs salgını herkesi tehdit ediyor. Partili - partisiz değil, herkes aynı risk altında. Madem böyle bir konu söz konusu, bütün siyasi partilerle oturulup konuşulması lazım. Problemi ancak dayanışmayla çözeriz. Salgını bir kutuplaştırma, ayrıştırma meselesi haline getirirse hükümet, bundan herkes zarar görür, kar eden çıkmaz. Salgın, ancak bu toprakların kültüründe olan dayanışmayla aşılır.

48 saatte yaşadıklarımıza bakın. Gördük ki, bu bir yönetim sistemi değildir. Türkiye bu sistemle yönetilmeye devam edilemez.

Sorumluluk önemlidir. Yetki sahiplerinin sorumluluğu vardır. Sorumluluk nerede, kimin üzerinde kaldı, anlamadım doğrusu. Pazartesi sabahı hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek anlaşılır gibi değil.

Türkiye mutlaka güçlendirilmiş parlamenter sistemle yönetilmek zorunda. Sistem önemli ama üslup da önemli. Ötekileştirici üslupla Türkiye yönetilemez. Maalesef rakamlar gittikçe artıyor. Geç kalındı. Sağlıkla ilgili tedbirler alındı ama geç kalındı. Ekonomiyle ilgili terbirler için çok geç kalındı. Acil tedbirler alınmazsa bunun bedelini çok ağır ödeyeceğiz.

Tek bir akıl, dar bir kadro olmamalı. Katılımcılık hayata geçirilmeli. 'Ben yaptım oldu, ben istedim oldu' demeye kimsenin hakkı yok. Herkesi katmak zorundasınız. İstişare ve mutabakat arayışı mutlaka çalıştırılmalı.

Sistem kuşkusuz sorunun temelinde var ama yönetim tarzı ve üslubu da önemli. AB üyeleri ülkelerin bazılarında otoriterleşme sorunu var. AB kriterlerine uyması gereken ülkeler de bile bu var. Sisteminiz de doğru olacak, üslup ve tarzınız da doğru olacak.

Salgın krizini dünyada en iyi kim yönetiyor diye baktığımız zaman, demokrasisi iyi işleyen, kurumları güçlü ülkeleri görüyoruz. Demokrasinin eşzamanlı olarak iyi bir yönetim yapısıyla, kredibilitesi yüksek kurumlarla, kurallarla yürümesi gerekiyor. Hukuk yoksa demokrasi bir ülkeyi kaosa götürür.

Halk sisteme güveniyor mu, yöneticilere güveniyor mu, bu çok önemli. Türkiye'nin ciddi bir itibar kaygı söz konusu, hem kendi içinde hem de dünyada söz konusu bu. Türkiye'nin tekrar ortak akılla yönetilen bir ülke haline gelmesi lazım. Bilim, akıl, istişareyi yok sayarak yönetmeye kalkarsanız, başarı elde edemezsiniz. Krizlerde ülkenin bütün açıkları ortaya çıkar.

İşin sağlık tarafına baktığımızda, biliyorsunuz Bilim Kurulu var, arzu ettikleri önerdikleri var, gerçekleşmiyor. Bazı kararlar daha erken alınsaydı Türkiye'de kayıp daha az olabilirdi. Bizim kuruluş tarihimiz 11 Mart'tan bir hafta sonra bile kalabalıklar toplantı yapabiliyordu.

13 Mart Cuma günü, Cuma namazı kılındı. Namazdan sadece 1-2 saat önce Diyanet uyardı ama o Cuma dünyadaki Müslüman ülkelerin pek çoğunda Cuma namazları kılınmıyordu. Bilim ve akıl çok önemlidir, bu zaten bizim dinimizin de emridir. Maalesef çok geç kalınıyor. Bunun vebali büyük. Bir kararı geciktiriyorsanız, geciken kararlar virüsün yayılmasını hızlandırıyorsa, bunun vebali büyüktür. Gelin bu krizi istişare ile, sivil toplum kuruluşları, bilim adamları ve siyasi partiler ile yönetelim.

Önce can... Buradan hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza rahmet, hastalarımıza acil şifalar diliyorum. Sağlık çalışanlarımız kendi hayatlarını riske atarak büyük mücadele veriyorlar, sonsuz şükran sunuyorum"