Ali Canip

Hemen her Osmanlı aydını gibi Ali Canip de (1887-26 Ekim 1967) yazı hayatına şiirle başlar. Genç yaşta gazel, sonnet, terzarima gibi nazım şekilleri ile şiirler yazar. Kullandığı vezin önceleri "aruz"dur. Kendi ifadesine göre o (mealen):"Gazel denilen meyhaneden çocukken kalkar. Divan yolunda bir müddet yürüdükten sonra Edebiyat-ı Cedide'ye uğrar. Ve bu yolun Paris'e yönelmiş olduğunu görür. Doğu'ya bakar, İran'dan ürker, Batı'ya bakar, Paris'ten çekinir. En iyisi kendimize bakmak der." Artık o, millî edebiyat ve sade Türkçe yoluna girmiştir.

Ali Canip, "Genç Kalemler" dergisinin başyazarı olunca (25 Mart 1911) Ömer Seyfeddin'in daha önce kendisine yazdığı mektupta yeni lisanla ilgili ifade ettiği: "Arapça, Farisîce terkiplerin hiç lüzumu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek bir fikri yoksa onları (terkipleri) çok kullanmıştır. Eğer terkipler terk olunursa tasfiyede büyük bir adım atılmış olmaz mı?

Bunu yalnız başaramam. Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl vücuda getirelim. Âh, büyük fikir sa'y u sebat ister." şeklindeki görüşleri Ziya Gökalp'e aktarır. Z. Gökalp, bu fikirleri çok önemli bulur ve "Ben de iştirak ederim" der. Böylece, Ali Canip, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp "Millî edebiyat" ve "sade Türkçe" mücadelesini resmen başlatmış olurlar.

Bu mücadelede Ali Canip işin şiir ve tenkit cephesini üstlenmiştir. "Geçtiğim Yol" adlı şiir kitabına baktığımızda Ali Canip'in terkipsiz ve sade Türkçe ile birçok güzel şiir yazmış olduğunu görürüz. Söz gelimi onun aruz vezni ile kaleme aldığı "Sokak Feneri" şiiri sade ve terkipsiz olmasının ötesinde "yerli" ve "millî"dir de:

SOKAK FENERİ

Ölü bir camdan ağlayan korku//İniyor serseri ve boş geceye;//Kaldırımlar bütün sükût, uyku…//Her duvar, her kovukta şimdi niye//Bir büyük göz niyâz eder, ağlar//"Bitsin artık bu gizli şüphe." diye?//Korkarım… Saklanır heyûlâlar…//Bana der:"İşte bir sahife, oku,//Sarı gölgemde hasta kalbin var!.."//Ölü bir camdan ağlayan korku… (6 Kanunusani 1327/19 Ocak 1912)

Ali Canip "tenkit" oklarını ise özellikle "yeni lisan" ve "millî edebiyat" hareketine karşı çıkan Cenap Şahabeddin ve Süleyman Nazif'e yöneltir. Sonuçta bir gün Süleyman Nazif kendi düşüncelerinin iflas ettiğini görür ve "Canip, öldürdüğünü defnet" demek zorunda kalır. Bu da gösteriyor ki Ali Canip, tenkitlerinde de başarılı olmuştur.

Aslında Türkçenin gazileri olarak nitelendirebileceğimiz bu üç mücahit de (Ömer Seyfeddin, Ali Canip, Ziya Gökalp) mücadelelerinin zaferle neticelendiğini dünya gözüyle görürler. Ancak Ömer Seyfeddin (ö. 6 Mart 1920) ve Ziya Gökalp'in (ö. 25 Ekim 1924) genç yaşta vefat etmeleri bu kutlu dil mücadelesinin daha da gelişip güzelleşmesini sekteye uğratmıştır. Kanaatimizce, böyle bir talihsizlik yaşanmamış olsaydı Türkçe 1930'larda "uydurmacılık" illetine yakalanmazdı.

Velhasıl; dilin sadeleşmesi ve edebiyatın millîleşmesi konusunda bir sacayağı misali mücadele eden Ömer Seyfeddin, Ziya Gökalp ve Ali Canip isimlerinden ilk ikisi -yeteri kadar olmasa bile- bugün yine de hatırlanıyor. Fakat onlar kadar belki de onlardan daha fazla bu yolda çaba sarf eden Ali Canip maalesef unutulup gitmiştir.

Yazımı Ömer Seyfeddin'in, Ali Canip'le ilgili şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:"Konuşulan saf, terkipsiz ve tabiî Türkçe ile 'yeni lisan'la ilk defa bize güzel şiirler yazan Ali Canip Bey'dir. Millî edebiyatın mevzularını memleketimizde, yaşadığımız muhit içinde bulmuş ve konuştuğumuz saf ve tabiî Türkçe ile terennüm etmiştir."

Vefatının 52. yıldönümünde Ali Canip Yöntem'i rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun…

 

ACZİMİN GİRYESİ:

 

CİHAD

Sanma ki cihad sadece yüce din için olur,

Diline sahip çıkmayan millet yaşarken ölür.

                                          (Li-müellifihî) 

Yazarın Diğer Yazıları