Alıcılarınızın ayarı ile oynamayınız!

-Müzakereci olmuş, PKK'yla masaya oturmuştur.. İhanet olmuş, vatan ve bayrak düşmanlarıyla kucaklaşmıştır.. Taşeron olmuş, küresel cinayet şebekesine yol açmıştır.. Haram olmuş, hırsızlıkta suçüstü basılmıştır..

-Erdoğan'a şeref nedir diye sorsak, 'ilk kez duyuyorum, nerede satılır, hangi villada bulunur' diye sorar..

-Başbakan ya Kandil yetiştirmesidir ya millet düşmanıdır ya da milletin kanını emmeye yeminli özel çevrelerin, özel görevlisidir..

-Türkiye Cumhuriyeti'nin 90 yıllık tarihinde, bugünkü kadar ihanet görülmemiştir..

-Kimse ümitsiz olmasın kurtuluş yakındır. Erdoğan'ın Yüce Divan'a çıkması yakındır..

-Erdoğan aklıyla arasını açmış, klinik bir vaka haline gelmiştir.. Soruyorum, İmralı'daki teröriste kriptolu telefon verdin mi, mektuplaştın mı? Fakat bana mısın demiyor.. Sanki duvara konuşuyorum.. Çok yakında eski günlerini mumla arayacaktır.. Ya kaçacak ya da adalete hesap verecektir..

-Erdoğan cumhurbaşkanı mıdır? Yoksa AKP'nin eş başkanı mıdır? Bu şahıs nasıl olur da bir siyasi parti lehine oy istemiştir. Bu, dünyanın neresinde vardır. Bu tip bir küstahlığa nasıl tahammül edilecektir.

-Başkanlık sistemi getirmek için Yüce Kitabımız ne hakla kullanılmaktadır? Erdoğan bu günahlarının bedelini iki cihanda da nasıl ödeyecektir? Sıffin'de Kur'an-ı mızrakların ucuna asanlarla, Erdoğan'ın ne farkı vardır?

-Seni asıl kimler yavruladı? Hangi küresel tezgah ve projeden doğdun?

-Aldığın beddualar yoluna taş koyacaktır. İncittiğin gönüller koltuğunu deprem gibi sallayacaktır..

-Bu diktatör olmaya hevesleniyor.. Bu adamdan Cumhurbaşkanı olmaaaz.. Hırsızlığı devletin başına taşıyamazsınız..

-Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi ömrü tükenmiştir..

***

Ve bugün;

-MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı yoktur.. Cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyecektir..

***

Ben, görevim gereği, yıllarca, her sözü, her gerekçeyi harf harf takip etmiş biri olarak,

Kamuya açık olmayan özel sohbetlerde, tüm bu gerekçelere ayrıntılarıyla hâkim olan biri olarak anlayamadım da,

Siz, siyaset sahnesinin 'Maskeli Balosu'nu, bir çırpıda çözebilmeyi mi umuyorsunuz?

Boşuna uğraşmayın, dert etmeyin..

Çünkü, Türk Milliyetçileri'nin, vatanseverlerin bir "CUMHURBAŞKANI ADAYI" var zaten..

Devletin namus borcudur...

Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın ABD'de yaşadıkları malumunuz.. İran-Zarrab-Ankara üçgeninde yaşananların bedelini, 8 bin kilometre uzakta o ödüyor..

Jürinin kararına bakıyorsunuz, Hakan Atilla'nın suçlu bulunduğu şıklar arasında 'Rüşvet yok, yolsuzluk yok..' Ve zaten olsa da, o konuların yargı yeri orası değil..

ABD'nin niyetini okumakta bir sorunum yok.. Bu niyetler konusunda yıllardır uyaranlardanım.. Ancak, memleketi dara düşürecek her tür adımda ABD ile kol kola, gönül gönüle yürüdüler.. Memleket mevzuunda değil de, kendilerini dara düşürecek adımlar atıldığında akılları başlarına geldi..

***

Mevzu uzun.. Benim takıldığım nokta şu;

Devletin zirvesi bugün "Türkiye'nin kiminle ne ticaret yapacağına siz mi karar vereceksiniz? Kararı biz veririz.. Verdik ve yaptık" diyor mu, diyor..

O halde sorumluluğun adresi belli.. Bu yüzden, devletin zirvesinin talimatlarını yerine getirmiş bir bürokratı, Amerika'daki zulümden çekip almak, bu emri, bu kararı verenlerin namus borcudur..

Hakan Atilla, Türk Devleti'nin bir bürokratıdır ve ABD'de, kendine ait olmayan bir sorumluluğun bedeli ile karşı karşıyadır..

O ki 'Dünya liderimiz' (!) var, devlete düşen, Atilla'yı oradan söküp almaktır..

Biz bunu niye yedik?

Öyküyü bilirsiniz ama, icabı halinde hatırlatmakta sakınca yok..

***

Ağa ile marabası, at arabasıyla şehre doğru yoldadır.. Canı sıkılan ağa eğlenmek ister.. Marabası Memo'nun arabada gözü olduğunu bildiği için bir teklifte bulunur;

-Memo, bak atlar pisliyor.. Taze taze yersen arabayı sana veririm..

Memo tereddüt etse de, arabayı çok istediği için, eziyete katlanır ve inip atın pisliklerini yer..

Dönüş yolunda, arabayı nasıl geri alırım diye düşünen ağadan Memo'ya yeni bir teklif gelir;

-Memo, arabayı verdim ama pişmanım.. Gel parasını ödeyeyim, geri ver..

Memo yolda yediği pisliğin hıncıyla, "Olmaz" der, "Bir şartım var.. Sen de atların pisliğini yersen, arabayı geri veririm.."

Ağa mecbur eğilir ve Memo'nun dediğini yapar, araba yeniden onun olur..

Arabanın elden gitmesine üzülen ama ağadan da hıncını alan Memo haklı olarak sorar;

-Ağam giderken araba senindi, geldik yine senin.. Peki biz bunca pisliği niye yedik?

***

"O kadar malın mülkün içinde, bir araba için bunu yapan ağa çıldırmış olmalı.." dedi içimdeki ses..

Artık Ağa için, bugün var yarın yok dünyada, o araba ne kadar önemliyse ve bu hikaye de benim aklıma nereden geldiyse..

GAZETECİ KALABİLENLER...

Adına hiç anlam veremediğim bir gündür aslında, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü"...

Çalışan Gazetecilerden öte, 'GAZETECİ' kalabilenlerin günü kutlu olsun..

Yazarın Diğer Yazıları