Altın yumurtlayan "kaz" katlediliyor…

Geçtiğimiz günlerde bir dönemin en çok izlenen dizilerinden olan, Haluk Bilginer ve Türkan Şoray'ın başrolerini paylaştığı "Tatlı Hayat" dizini Youtube'da görüp tekrar izlemeye başladım. Böyle başarılı ve kısa Türk dizilerini özlediğimi fark etmemin yanında bir bölüm dikkatimi çekti: Sevinç karakteri (Türkan Şoray) eşinin (Haluk Bilginer) hediye ettiği gerçek kürkü sevinçle karşıladı ve giydi. Hayvan katliamı üzerine tek bir söz edilmedi.

Ancak bugün, benzer reytinglere sahip bir dizide aynı sahne yaşansa eminim ki tepkiler sosyal medyada başlayarak çığ gibi büyür ki; bu sebepten böyle "gerçek kürkü" özendiren sahneler dizilerde yer almıyor…

Anlaşılan o ki, insanlığın doğaya hassasiyeti kendiliğinden olmuyor… Zamanla, eksikliğini hissettikçe doğal değerler önem kazanıyor. Ekosistemde hayvan türlerinin birindeki orantısız eksilmenin diğerlerini etkilediğini fark edenlerin tepkileri, bu konuda herkesi bilgilendirme çabası sonucu "gerçek kürk" konusunda hassasiyet yayıldı mesela…

O halde merak ediyorum…

Acaba hayvanlardan çok daha az değer gören, hareketsiz "canlılar" olan bitkilere karşı hassasiyet ne zaman yayılır? Nefes alamayacak kadar oksijenimiz tükendiğinde mi?

Ya da doğal güzellikleri korumaya ne zaman başlarız? Metropollerde olduğu gibi, betondan başka bir manzaramız kalmadığı zaman mı?

Haftalardır iki tane doğa harikasından konuşup duruyoruz:

Biri, endemik bitkileri ve florasıyla dünyanın kültürel mirası: Kaz dağları. Dünyada Alpler'den sonra oksijen oranı en yüksek bölge. 32 farklı endemik bitki türü barındırıyor. 1993 yılından beri milli park ve dolayısıyla koruma altında…

Diğeri, Türkiye'nin en temiz, dünyanın ise beşinci temiz gölü: Salda Gölü. Çeşitli balık ve endemik bitki türlerini barındırıyor. 110 kuş türünün yaşam alanı. Bembeyaz kumsalı, turkuaz rengi suyuyla Türkiye'nin Maldivleri. 1989 yılından beri doğal SİT alanı. Dolayısıyla, bilimsel ve arkeolojik çalışmalar dışında el değmemesi gerekiyor…

Ve ikisi de ekolojiyi hiçe sayan bir anlayışla katlediliyor.

Birinin çevresine "300 kilometrekarelik çay bahçesi" (!) yapılıyor. Neden? Doğal güzelliği korumak için. "Kuyruklu yalan" dedikleri bu olsa gerek! Bugün Kanada'da 3 milyonun üzerinde, Norveç'te 400 binin üzerinde, Finlandiya'da 150 binin üzerinde göl var; hiç biri bu şekilde korunmuyor…

Diğerinden yabancı bir şirket siyanürle altın çıkartsın diye ağaçları kesiliyor. Siyanürün çevre halkına ve hayvanlara vereceği zarar ise göz ardı ediliyor… Altın yumurtlayan kazın hikayesindeki gibi, Kaz'ın her gün doğaya sağladığı nimetleri göremeyen aç gözlüler, içindeki altına göz diktiler. Ancak o hikayenin sonunda pişmanlık vardı, hatırlayalım: Her gün verdiği altınlarla yetinmeyip kazı kesen adam, kazın içinin boş olduğunu fark etmişti. Aç gözlülük yaptığını da ancak o zaman anlamıştı ama kaz öldüğü için iş işten çoktan geçmişti…

Demem o ki, doğa yok olduğunda, bu işin sonunda da pişmanlık olacak…

Herakleitos, "Doğa saklanmayı sever" demiş.

Peki doğa saklanmakta haksız mı, keşfedilenin katledildiği bu düzende?

Salda Gölü, yıllardır saklıydı. Bu yüzden korunmuştu. Etrafını çevreleyen dağlar korumuştu onu…. O da habitatında yaşayan canlıları korumuştu. Sosyal medya yüzünden görünür oldu; şimdi kendi de yok oluyor, barındırdığı canlılar da…

Termik santral dikilmeye çalışılan Alpu Ovası; nükleer santral dikmeye çalıştıkları İğneada, Sinop, Akkuyu; kuruyup giden veya gün geçtikçe küçülen Meke, Akgöl, Amik, Eber, Kulu, Seyfe, Akşehir Gölleri; baraj tehdidi altında aslan Hasankeyf, Çoruh Vadisi, Ermenek Vadisi…

Saklanamayanların sonu ortada: Kimi bilinçsiz kullanımlarla, kimi devlet ihaleleriyle yok oldu, oluyor…

Koskoca devletin, doğayı korumak için yaptığı tek şey "naylon poşet kullanmayın" olunca; ne yazık ki, daha çoook doğal güzellik yok olur…

Yazarın Diğer Yazıları