Aman yardım...

Talat-Hristofyas görüşmelerinde tarafların vizyonları arasında, Rum liderliğine göre, uçurum var. Sayın Cumhurbaşkanımız Talat’a göre uçurum yok, bazı ayrılıklar var ve dıştan yardımcılar gelirse, bu ayrılıklar ortadan kalkabilecek. Kimden yardım isteniyor, bunlara bakalım:
1. BM Genel Sekreteri daha aktif olsun, hatta hakemlik de yapsın deniyor. BM Genel Sekreteri Güvenlik Konseyi kararlarının tatbikçisidir; bu nedenle bu kararların dışına çıkamaz. Bu nedenledir ki eli kanlı, sicili bozuk Rum idaresini “meşru hükümet” olarak tanımakta ve bu kararlara göre KKTC’yi yasa dışı bir kuruluş olarak görmektedir. BM’de kayıtlı 1960 Antlaşmalarına bakıp, kendisine “Türklere haksızlığa devam” talimatını veren “büyüklere”, “olamaz; yapamam bu antlaşmalara göre taraflara eşit muamele şarttır: BM askerlerini Kıbrıs’a gönderebilmek için her altı ayda aldığınız kararı yenilemeden önce Türk tarafının da olurunu almak gerekir” diyemiyor!. BM Genel Sekreterini daha aktif göreve davetin sonu, Rumların lehine tadil edilecek yeni bir Annan Planı benzeri, sürprizden başka bir şey olamaz. Ayrı devlet, ayrı egemenlik istemeyen tek halk, tek devlet, tek egemenlik yolunu yeğleyen tarafın müstahakkı da bundan başka bir şey olamaz.
Unutmayalım. Başlatılan görüşmelerden maksat Annan Planı’na hayır diyen Rumların Evet diyebilecekleri yeni bir belge hazırlamaktır. Hristofyas, şartlarını açıklamıştır. Bizim temsilcilerimiz de hiç çekinmeden “kırmızı çizgimiz yoktur; ayrı devlet ayrı egemenlik istemiyoruz; tek halk, tek devlet, tek egemenlik bana yeter; konfederasyona da hayır; Türkiye AB üyesi olmadan biz Rum’un başlattığı yasa dışı, yarım üyeliği tamamlamaya hazırız; bunu yapmakla Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde var olan temel haklarından Türk-Yunan dengesini bozacakmışız, umurumuzda değil” diyoruz.
2. Garantör İngiltere’nin de Kıbrıs meselesinin hallinde daha aktif olması isteniyor. Kıbrıs meselesinin 46 yıldır devam etmesinin nedeni Garantör İngiltere’nin garantörlüğünü değil, üslerinin selâmetini düşünerek hareket ettiği unutuluyor. Kıbrıs Türkleri ne kazık yemişlerse bunu İngiltere’den yemişlerdir. En son Hristofyas ile karşıtının imzaladığı belgeyi hatırlatalım kafidir. İngiltere’nin, haklarını ve statüsünü garantilediği Kıbrıs Türklerine yapmış olduğu haksızlığı, her fırsatta atmış olduğu kazıkların tümünü yazmak için yerimiz yok! ABD’den de katkı isteniyor. Başlangıçta “Kıbrıs meselesinin kalıcı halli için adanın Yunanistan’a verilmesi gerekir” siyasetini Acheson Planı ile hayata geçirmeye çalışan ABD’nin sicili de İngiltere’ninkinden farklı değildir.
İngiltere ve ABD 1964’de Makarios’a “suçlusun; ayağa kalk; Kıbrıs babanın çiftliği değildir” demiş olsalardı Kıbrıs meselesi çoktan halledilmiş olurdu. Bunlar hâlâ “meseleyi Kıbrıslılar halletsin” havasında. Bu yaklaşımın suçlu Rum’un elini güçlendirdiğini sanki görmüyorlar. “Kıbrıslı” diye tek bir halkın var olmadığı, Kıbrıs milleti diye bir milletin de var olmadığını sanki bilmiyorlar. Sanki 1960 Antlaşmaları da meydana gelmiş olan Kıbrıs devletinin iki eşit halkın devleti olduğunu, birinin diğerine tahakküm hakkı olmadığını, Kıbrıs’ta iki ayrı (Türk-Rum) halkın bulunduğunu ve anlaşmanın temelinde Türk-Yunan dengesinin var olduğunu hiç duymamışlar!
“Bunlar gölge etmesinler başka ihsan istemeyiz. Anavatan’ın yardımı yeter de artar bile!” diyenlerimizin yanında Türk’ün parasını yiyip Rum’a hizmet edenler de var. Kıbrıs’a yardıma koşan yabancılar her ne hâl ise bu “Rum aşığı, uzlaşma hastası, AB düşkünü” insanların söylediklerini “Kıbrıs Türklerinin arzusu” olarak değerlendirip ahkâm kesiyorlar. Artık, hayal aleminden çıkalım. Rumların Milli Konseyinden çıkan sesler kulaklarımızı açmamışsa Hristofyas efendinin Yusuf Kanlı ile yaptığı röportajda söyledikleri gözlerimizi açsın ve KKTC’ye sahip çıkmanın ötesinde çıkış yolu olmadığını görelim. Başkalarının koltuk değneği ile ayakta durmak olmaz. Kendimize ve milletimize güvenelim.

Yazarın Diğer Yazıları