Amerikan milleti!

2. Dünya savaşını anlatan bir çok filmde önce savaş ilan edildi diye sevinen Amerikalı’lar sonra da savaş bitti diye aynı şekilde mutlu olurlar. Elbette kazanılmış bir savaşın sonunda gelen bir mutluluktur bu, ama o savaşın sonunda sevinenler içinde bir çok gazi de vardır hep.

Savaş bitmiştir, yeni bir dünya kurulmuştur ve artık o dünyanın patronu da Amerika’dır. Adına özgür dünya derler o dünyanın. Haksız da sayılmazlar çünkü 2. Dünya savaşını Hitler ve Mussolini’ye karşı vermişlerdir. İki faşist lider dünyayı ateşe vermiş iken Amerika kovboylarından devşirdiği devasa ordusu ile dünyayı kurtarmıştır bir şekilde.

Almanya ve İtalya bu utancı sineye çekmek zorunda kalmış, özgür dünyanın karşısında süklüm püklüm olmuştur. Amerika yeni dünyanın yani özgür dünyanın kahramanı ve garantörü olmuştur bir anda. Zaten aslında ilk dünya savaşında da yenilmiştir Almanlar hem de öyle bir yenilmişlerdir ki o ikinci savaşı çıkarmak ve ilkinin intikamını almak üzere başlarına bir kasabın geçmesine de izin vermişlerdir.

Sonra o ikinci savaşta bütün teknolojik üstünlüklerine ve çalışkanlıklarına rağmen yenilmişler filmlere konu olmuşlardır. Japonya’ya da aynı meziyetlere sahip olmasına rağmen yenilmiştir aynı savaşta. Memleketlerine atom bombası atılmış, onun da filmleri yapılmıştır. Kamikaze denen ve uçaklarla intihar saldırıları gerçekleştiren pilotlarına rağmen yenilmişlerdir hem de. Onun da filmleri yapılmış, Japonya’nın da özgür dünyaya nasıl boyun eğdiği uzun uzun anlatılmıştır.

Hikayeleri uzun, ama ikinci dünya savaşının, birinci dünya savaşından sonra her açıdan rencide edilmiş bir Almanya’nın intikam hissi ile başına getirdiği muhteris bir faşistin sonu olmaktan başka sonuçları da olmuştu. Bu sonuçlardan biri de ABD’nin kendisi için var ettiği bir tarih ve özgür dünyanın koruyucusu mottosudur sanırım.

Aslında ilk tarihlerini de kovboy filmleri ile yazmışlardı. Orada da asıl düşman, Amerikalıların işgal ettikleri topraklarının doğal ve gerçek sahipleri Kızılderililerdi. O filmlerde özgür dünyanın temelleri atılıyor beyaz adam kendisini medeniyetin sahibi olarak tanımlıyor, karşısına da kafa derisi yüzen! Kızılderilileri koymayı başarıyordu.

Hatta o kovboylardan biri ABD ye başkan bile olmuştu. İşte o özgür dünyayı kuran! ABD yaklaşık olarak bir milletler topluluğu idi ve özgürlük anlayışları da “Parası olan kuralı koyar, kuralı koyan paranın gerisini alır” şeklinde tanımlanmaktaydı.

İlk kuruluş dönemlerinde Fransız ihtilaline de Büyük elçilik seviyesinde müdahale etmişlerdi. Özgürlük bildirgesinin mucitlerinden Jefferson Fransız İhtilali esnasında Paris’te idi. Belki de o yüzden “Özgürlük Anıtını” da ABD ye Fransa hediye etmişti.

Bütün bunlarla birlikte ABD nin resmi dili de İngilizce oldu, hatta biraz kovboy İngilizcesi, ama kovboylar İngilizce biliyor muydu orası muğlak, en azından tamamı biliyor muydu mesela? Amerika’nın kendisi için yazdığı tarihin ilk dönemini oluşturan iç savaş esnasında Fransızlar Fransız’ca konuşmuyor muydu? Galip gelenlerin hepsi İngilizce konuşanlar mıydı? ABD nüfusunun ne kadarının ana dili İngilizce mesela?

Nüfus içinde bir millet sıralaması yapılsa orada ilk sıralardan birini oluşturan Almanlar ne kadar süre Almanca konuşup yaşadılar? Filmlerde sadece Japon ve Çin mahallerinde insanlar kendi dillerini kullanıyor gibi görünüyor, belki onlar sarı ırk oldukları içindir.

Yine çok uzak yerlerden dolaşarak belki başka bir yere gelmeye çalışmış olabilirim. Ama muhtemelen hepimiz gibi ben de içinden geçtiğimiz zamanları anlamlandırmaya çalışıyorum. İtidalle yaklaşmaya çalışıyorum, bu kadar uzak tarihlerle ve coğrafyalardan örnekler getirmek gerekir mi bunun için gerçekten bilmiyorum.

Çok daha yakınımızda, çok daha yakın tarihimizde bir sürü olay var yaşadığımız, ya da gördüğümüz. Yeni dünya düzeni diye bir şeyi son 45 yıldır devamlı şekilde yenileyen uluslar arası güçler var. Bir tek bizim buralarda o 45 yıldır pek bir şey değişmiyor. Her yeni, bize sadece yeni bir bedel olarak geri dönüyor.

Yazarın Diğer Yazıları