ESKİ DİRENİŞÇİNİN, TESLİMİYETE GİDEN YOL HİKAYESİ
‘ABD kalsın da göbekadım kukla olsun!...’
Beş yıl içinde 4 bine yakın sivilin hayatını kaybettiği Afganistan’ın Geçici Hükümet Başkanı Hamid Karzai 2008 yılında yapılan Davos Forumu’nda gazetecilerin sorularını yanıtlarken “ABD yönetimi Afganistan’a yardım etti ve eğer bu nedenle bize kukla denecekse, ABD’ye şükran duyduğumuz için bana kukla denecekse, bırakın da kukla göbek adım olsun. Gerçek şu ki ABD olmaksızın Afganistan komşularının, El Kaide’nin ve teröristlerin işgali altında, çok yoksul ve sefil bir ülke olurdu” diyerek, işgalcilerle işbirliği konusundaki pervasızlığını ortaya koydu.

Önce Şah Mesud’u, arkasından 3 bine yakın Amerikalı’yı ve beş yılda Afganistan’da 4 bin civarında sivili katletmişti. Yeni vilayetini sömürge imparatorluğuna kattığından neredeyse emindi. Artık gönül rahatlığıyla ilk “seçilmiş” valisini atayabilirdi.
Bu makamın iç dekorasyonunu kendi elleriyle yapmıştı. Yıkık binalar, çatlak duvarların arasından sızan barut kokusu... Pencereyi açtığında “yeni dünya”nın en değerli ticaret yolunun eşsiz manzarası... Sokaklarda hastalıkları, açlıkları, yoksullukları, sarılmamış yaraları birbirine çok benzeyen insanlar... Birer turistik eşya olarak vitrinlerde yer eden matruşkalar gibi, burkasını merakla açmak, içinize dokunan gözlerinin yardım çığlığını “duydum” diyerek elinizi uzatmak istediğiniz kadınlar...

Müstemleke valisi Unocol’un memuru
Bu biçareliğin pençesinde direnç gösteremeyeceği besbelli olan yeni vilayetinin anahtarını “Unocol”un memuru olan Hamid Karzai’ye vermekte sakınca görmedi.
Danışmanları arasında H. Kissinger’ın da bulunduğu petrol şirketi Unocol aracılığıyla Türkmenistan ve Afganistan’ı yanına çekmeye çalışan ABD, böylece İran ile Rusya’ya karşı üstünlük sağlamayı amaçlıyordu. Ancak Taliban oturdukları pazarlık masasından anlaşma yerine her seferinde daha büyük bir çatışma çıkıyordu.
5 Aralık 2001’de “Geçiş Hükümeti Başkanı” olan Karzai bu amansız pazarlıkların kilit isimlerinden biriydi. Ve masaya Unocol’un yani ABD’nin safında oturuyordu. Taliban militanları için düzenlediği ızagara partileri nedeniyle “Kebap satıcısı” olarak anılan Karzai, belki söylemeye gerek yoktur ama CIA mensubuydu.
Kandahar’da doğmuş, yüksek öğrenimini Hindistan’da tamamlamıştı. İngilizce ve Fransızca’yla birlikte Pakistan ve Hindistan dillerine de hakimdi.
Ahmet Şah Mesud’un ölümünden sonra, ’yeni dünya düzeni’ne çok çabuk adapte olan Rabbani’nin Dışişleri Bakanlığını yapmıştı. O da Sovyetler’e karşı Afgan direnişi içinde yer almıştı.

Katliamlara ‘kaza’ dedi
Onu Şah Mesud’dan ayıran tek özelliği ’direniş’inin Sovyetler’le sınırlı kalması değildi. Karzai ’feodalitenin çocuğu’ydu. Durrani aşiretinin Populzai koluna mensuptu. Bunun anlamı; “kaybedecek şeyleri vardı” yani “pazarlığa açıktı”.
Karzai’nin bölgedeki arabulucuğu Taliban ile sınırlı değildi. Mücahidin ile CIA bağlantısını da o sağlıyordu.
Gözlerinin önündeki yıkılan ülkesiyle ilgili olmadığı her halinden belli olan Karzai, “II. Hiroşima”nın kurbanlarına karşı çok kayıtsızdı.
Barzani veya Pehlevi ağzıyla konuşarak “Amerika’nın ülkesindeki varlığına teşekkür eden” Karzai sivil katliamlarının adını koyamayacak kadar basiretsiz bir yönetim sergilemeyi sürdürüyor.
Irak’taki paralı askerlerin işledikleri cinayetler için “olması gereken buydu” diyebilmesi kadar soğukkanlı biçimde, bir hayalet avını bahane ederek Afganistan’ı yakıp yıkan ABD’nin ölüm saçmasını “kaza” olarak tanımlayabiliyor.
Bu katliamlar “kaza” ise, Karzai’nin ülkesinde ne kırmızı çizgi ne de kırmızı ışık var demektir. Demektir ki, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan sivillerin hayatına doğru, frenleri boşalmış kamyon gibi son sürat gelen Amerikan emperyalizmi için Afganistan hükümeti sürekli “yeşil” sinyali veriyor.

Kebap satıcısı kukla oldu
Karzai’nin bu konudaki pervasızlığı 2008 yılında yapılan Davos Forumu’na da yansıdı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Karzai, “ABD yönetimi Afganistan’a yardım etti ve eğer bu nedenle bize kukla denecekse, ABD’ye şükran duyduğumuz için bana kukla denecekse, bırakın da kukla göbek adım olsun. Gerçek şu ki ABD olmaksızın Afganistan komşularının, El Kaide’nin ve teröristlerin işgali altında, çok yoksul ve sefil bir ülke olurdu” diyerek müstemleke zihniyetini ele verdi.
Gelin dilerseniz Karzai’nin ABD’ye neler için “şükran beslediği”ni hatırlayalım:
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 41 ülkenin askerlerinin bulunduğu Afganistan’da Taliban yükselişini sürdürürken, nispeten ’güvenli’ sayılan kuzey bölgeleri aşiretlerin kıskacında.

İkinci Hiroşima Afganistan
Afganistan petrol ve silah şirketlerine milyon dolarlar vaat ederken, eroin ticaretiyle çağımızın unutulmayacak savaşlarını finanse ederken, halkın üçte ikisi günlük iki dolardan az bir gelire sahip. İşsizlik oranı resmi rakamlara göre yüzde 40. ABD’nin kullandığı kimyasal silahlarla bozulan ekolojik denge kuraklığı tetikledi. Su yok, elektrik yok, kanalizasyon yok. Derelerden akan çamuru kaynatıp içen bölgeler bile var.
Ölü sayısı daha 2006’da 4 bini bulmuştu.
Washington’daki Uranyum Tıbbi Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Asaf Durakoviç, işgalden sonra Afganistan üzerinde yaptığı araştırmaların sonuçlarını açıkladığında henüz 2002’deydik. Durakoviç, El Cezire ekranından çok yüksek radyasyon kalıntılarından bahsettiğinde, gözlerimizin önündeki trajediyi “insanlık adına” durdurma vakti geldiği ortadaydı. Ama tam tersi oldu.
Amerikan tarzı demokrasi, tam da girdiği coğrafyanın imajına uygun, bir intihar eylemcisi gibi, hem kendini, hem de etrafındakileri yok etmeye ayarlı çarkını döndürmeye devam ediyor.

TALİBAN ZORLUYOR
Sovyet- Afgan savaşından sonra ülkede doğan idari boşluğu değerlendirerek iktidara getirilen Taliban militanları, Pakistan’daki medreselerde eğitiliyor. Afgan direnişine katılmayan Peştun direnişçilere kurdurulan örgüt Gulbeddin Hikmetyar’ın eroin ticaretinden akıttığı para dışında, uzun müddet petrol geçiş vergileriyle beslendi. ABD’nin yanı sıra bölgedeki “müttefikleri” Pakistan, Suudi Arabistan ve BAE tarafından da desteklendi. 11 Eylül saldırılarından sonra Usame Bin Ladin’i koruduğu gerekçesiyle iktidardan uzaklaştırılan Taliban ile ABD arasındaki asıl sorun Unocol merkezli pazarlıkta yaşadıkları çıkar çatışmasıydı. ABD’nin arkasındaki NATO güçleri ve yarattığı dehşet ortamına rağmen sarp Afganistan coğrafyasına tam anlamıyla hakim olamaması ve Taliban ile mücadele edecek güçleri pasifize etmesi terör örgütünün güçlenmesine neden oldu.