Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Anayasa Mahkemesi'ne savaş açmak!

Başından söyleyelim, üniversite öğretimini başa ya da kılık kıyafete indirgeyen anlayış yanlıştır. Bilgiye ulaşmada başın örtülü ya da açık olması engel teşkil edemez! Türban ya da başörtüsünü iktidar getiren ya da iktidardan götüren bir fenomen olmaktan da çıkarmak gerekir. Bunun yolunun da öncelikle türbanı dava edinenlerin izlediği çatışma, gerilim ve dayatma stratejisinin terk edilmesinden geçtiğini görmek gerekir. AKP iktidarı en haklı ve masum sorunlara bile büyük bir hoyratlık, dayatma ve çirkinlik içinde yaklaşmaktadır. Ortaya çıkan fiili durumdan “Eğer siz isterseniz Hilafeti bile getirirsiniz!” türünden geleneksel bir çoğunluk dayatma türünden anlayışın etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı üzerine ortaya konan tepkilerden bunu anlamak da mümkündür. AKP ve yandaşlarının kararla ilgili beyanlarında “yetki gaspı”, “Anayasanın ihlali”, “hukuk darbesi” ya da “cübbeli darbe” gibi kavramlar yer almaktadır. İktidar yanlıları var gücüyle yüksek yargının kararını eleştirmekle kalmamakta bazıları işi “savaş” tamtamları çalmaya kadar vardırmaktadır.Star Gazetesi’nden Mustafa Karaalioğlu, Anayasa Mahkemesi’ni “diktatörlükle” suçluyor ve şunları yazıyor: “Devleti ve rejimi temsil eden irade, kendi gizli kitabından ürettiği fetvayla millete yasak koydu... Anayasa Mahkemesi’nin anayasayı çiğnediği bir ülkede artık kimsenin hukuka riayet etmesini bekleyemezsiniz...Açık olan bir savaşın başladığıdır”. Karaalioğlu kimin, kime karşı, nasıl, hangi savaşının başladığını açıklamak durumundadır.
Çok ilginçtir ki, iktidar yanlısı bu ve benzeri köşe yazarları Anayasa Mahkemesi’nin kararını hukuk ve siyasi bir düzlem içerisinde değil de bir savaş ve çatışma temelinde ele almaktadır. Bu anlayış AKP’li yetkililerin açıklamalarında da vardır. Dengir Fırat’ın henüz gerekçesini okumadığı mahkeme kararına ilişkin açıklaması şöyledir: “Daha önce örneği olmayan nev-i şahsına münhasır bir karar”. Mahkemenin bu kararını “kuvvetler ayrılığı ilkesinin açık ihlali” olarak nitelendirmektedir. Açıkça iktidar, yüksek mahkemenin anayasada yer almayan bir yetkiyi kullandığını iddia ediyor.  İddialarını da Mahkemenin esastan değil şekil bakımından bakması gereken bir konuya girmesine dayandırıyorlar. Böylece Anayasada yer almayan bir görevi Anayasa Mahkemesi kullandığını bu durumun da görevi kötüye kullanmak anlamına geldiğini iddia ediyor.

Gerekçeli karar henüz  açıklanmamıştır!
İşin ilginç yanı biz bu yazıyı kaleme aldığımız şu saatler itibarıyla bile henüz Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı açıklanmamıştı. Yani yüce Mahkeme, sözü edilen düzenlemeyi niçin “yok hükmünde” sayarak iptal ettiğini henüz açıklamış değildir. Bu ana kadar yapılan bütün eleştiriler kararın gerekçesi görülmeden yapılmış olmaktadır. Gerekçeli karara bakmadan Anayasa Mahkemesi’ne veryansın etmek, önyargı ile hareket etmek anlamına gelir. Sözgelimi yüce mahkeme Anayasada yapılan değişikliği “esastan değil, Anayasa’nın ikinci ve dördüncü maddesindeki şekle ve usule uygun olmadığından iptal edilmiştir” derse ne olacaktır.

İktidarın stratejik aklı!
Kaldı ki, ortalama akla sahibi olan herkes Başbakan Erdoğan’ın “Velev ki...” ile başlayan konuşması ve ardından gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinin mahkemeye taşınacağını ve muhtemele bu şekilde sonuçlanacağını tahmin ediyordu. Bu tür toplumu kamplaştırma ve germe ihtimali olan konular ortak aklın ve sağduyunun hâkim olduğu bir iklimde ele alıp çözümlenmesi gerekirken bu yapılmamıştır. İktidar alt yapısını hazırlamadan, tarafların kuşkularını gidermeden, zaman planlanması yapmadan harekete geçmiştir. Böylece sorun çözülmemiş aksine kördüğüm haline getirilmiştir.
Diğer yandan “şeriatın kestiği parmak acımaz” kültürünün hâkim olduğu bir ülkede mahkemelere savaş açmak, “hukuk darbesi” nden söz etmek aklı başındaki insanların yapacağı bir iş de değildir. İptale neden olan Anayasa değişikliği burnunun ucunu göremeyen kör bir stratejinin ürünüdür. Kendi hatalarının faturasını Anayasa Mahkemesi’ne çıkararak, bu kuruma yönelik olarak olmadık sözler edenler aynı mahkemede bir de kapatma davalarının olduğunun farkında değiller. Hatta yarın bu siyasi heyetteki bazı kişilerin haklarında bir dava açıldığında, onları aynı mahkeme Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağını da görmezlikten geliyorlar. Yarın Yüce mahkemenin adaletine sığınmak zorunda kalacak olanların bugün stratejik davranmaları kendi çıkarlarına olduğunu artık anlamaları gerekir! Allah ihtiyaç duyurmasın ama adalet herkese lazımdır!

Yazarın Diğer Yazıları