Ankara'dan güzel bir haber var!

Türkiye ekonomik bir darboğaza girmiş durumda. Tarımda bir proje dahilinde üretimin azaltılması, sonuçlarını göstermeye başladı. Gıda ürünlerine ithalatla çözüm arayan iktidar, sebzeyi beşe alıp üçe satarak, seçime kadar sıkıntıyı gidermeye çalışıyor. Otomobil, beyaz eşya satışları düştü. Bu alanda, ithalat rakamları da aşağı doğru seyrediyor.

Peki neden böyle oldu?

Aslında sebebi çok net! Türkiye ekonomisi yıllardan beri yabancı ekonomi doktorlarının verdiği reçeteler uygulanarak bu hale getirildi. Küreselleşme projesi çerçevesinde bir iman gibi benimsenen özelleştirmelerle, millî devletin üzerine oturduğu millî ekonomi ortadan kaldırıldı. Ekonomi ile birlikte, medya ve siyaset de yabancılaştı.

***

Teslimiyetçiliğin tarihî kökenleri eskidir. "Biz adam olmayız" sözleri Osmanlı'nın son döneminde "Avrupa'dan damızlık erkek getirirsek sorunlarımız çözülür" noktasına kadar vardırılabilmiştir. Hatta Türk Ordularının komuta kademeleri Alman Genelkurmayı'na teslim edilebilmiştir. Teslimiyetçilik Atatürk'ün ölümünden hemen sonra İngiltere ile yapılan ticaret anlaşması ile yeniden başladı, NATO'ya girişle kurumsallaştı ve komuta bu defa uluslararası düzeyde de olsa NATO'ya terk edildi!

Teslimiyetçilik Turgut Özal'ın ekonomide dönüşüm projesi ile hız kazandı. Teslimiyetin yasal alt yapısını 57'nci hükümet hazırlamaya başladı. AKP döneminde teslimiyetin yasal alt yapısı tamamlandı ve ülkenin bütün ekonomik varlığı küresel sermayeye teslim edildi veya edilmek üzere...

Krizler sırasında Türkiye tahvilleri çıkardılar ama sonuç alamadılar. Sonunda borç alabilmek için kalan bütün kamuya ait değerler, Varlık Fonu'nda toplandı. Şimdi Türkiye'nin bütün varlığına ipotek konulması söz konusu.

Oysa bu yolların hiçbiri çözüm değil. Çözüm, Türkiye'nin kendi bünyesinden çıkarılabilir.  Planlı üretim yaparken teknolojik gelişmeleri de uygulamak gerekiyor. Uzun bir yol gibi görünüyor ama değil! 17 yıllık bir iktidar bunu yapamaz mıydı?

***

Çözümün nasıl olacağını, Ankara'dan güzel bir haberle göstereyim...

Yeni kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesi'ne bağlanan eski Gülhane Askerî Hastanesi'nin Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cengiz Bolcal, 15 yıldan beri göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı şikâyetleri yaşayan ve takip altında bulunan Şevket Aksoy'un, kalbindeki aort kapağını kendi kalp zarından üretilen kapakçıkla değiştirdiklerini açıkladı.

Hasta bu yöntemle sağlığına kavuştu.

AA'dan Duygu Yener'in haberine göre Bolcal, "Japon bilim insanı Dr. Ozaki tarafından geliştirilen ve tekniğe ismini veren bu yöntemle, hastanın vücudundan kalp zarı alındıktan sonra kimyasal işlemlerden geçiriliyor. Daha sonra hastalıklı olan aort kapağı çıkarılarak o kapak fonksiyonu yerine getiriliyor." diye bilgi verdi.

Mekanik kapak ameliyatları sonrasında hastaların kan sulandırıcı ilaçlar kullandığını kaydeden Prof. Dr. Bolcal, "O ilacın kullanımlarına bağlı kanamalar da olabiliyor. Kapağın üzerinde pıhtılar oluşabiliyor. Kan sulandırıcı ilaç kullanımı, yeni bir hastalık da oluşturabiliyor. Bu hastamız için artık öyle bir şey geçerli değil." dedi.

***

Ozaki yöntemi, sadece kalp kapağı ameliyatında kullanılıyor ama baypas ameliyatlarında da kalbe giden damarlar bacaktan alınan damarlarla değiştiriliyor.

Yani ne varsa yine insanın kendi dokusunda var. Kök hücre tedavisi de henüz yeteri kadar gelişmedi ama aynı bakış açısına dayanıyor. Bu yöntemin ileri safhada organ üretimi için kullanılmasından da söz ediliyor.

Ne demiş Namık Kemal:

"Sana senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa

Ümidin kes zaferden gayrdan imdâd lâzımsa..."

Yani "Sana yardım gerekliyse o yardım ancak kendinden gelir. Bir işte başkalarının yardımı gerekiyorsa o işi başaracağından ümidi kes..."

Türkiye ekonomide kan sulandırıcı kullanmaktan vazgeçmeli!

Yazarın Diğer Yazıları