Asıl depremi görmüyoruz...
Silivri açıklarındaki deprem, İstanbul halkına büyük korku yaşattı. Gerçi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, uzun süredir bu bölgedeki fay hattının 6-6.5 arasında deprem üretebileceğini söylemişti. Nitekim son ana deprem 6.2 olarak ölçüldü.
Üşümezsoy, Marmara’da fay hatlarının çoğunun kırıldığını, kırılmayan hatların da büyük bir depreme sebep olamayacağını 6-6.5 büyüklüğündeki depremlerin sadece bölgedeki arazinin yapısı sebebiyle tehlikeli olabileceğini de belirtiyor.
Üşümezsoy, “Deprem uzmanı Dan Mckenzie, İspanya'dan Pakistan'a kadar bütün depremleri incelemiş; 'Eğer Marmara'da 7.9'luk 8.1'lik deprem derseniz ne tarihte olmuştur ne de gelecekte olacak. Öyle olsa katastrofik olarak şehir yok olurdu. Ne Constantinople ne İstanbul olurdu’ dedi.” diye önemli bir hatırlatma da yapıyor.
Üşümezsoy ayrıca dünyanın en büyük depremcisi Nicholas Ambresey’in “Ben 1509 depremini inceledim. Eğer böyle olsaydı, büyük yıkım olsaydı, depremin donmuş etkilerini Galata Kulesi'nde görürdüm. Duvarlarındaki çatlakları... Rumeli Hisarı'nda görürdük” sözlerini de naklediyor.
***
İstanbul’daki tarihi binaların, Ayasofya’nın, Süleymaniye’nin Fatih Camisi’nin Sultanahmet Camisi’nin Dikilitaşların geçmişteki büyüm depremlerde hep ayakta kaldığını zaman zaman hatırlatırım...
Özellikle Dikilitaşlara dikkat etmek gerekir. Mısır’dan getirilen yekpare Dikilitaş da örme taştan oluşan diğeri de birer kaide üzerindeki dörder taşın üzerine oturtulmuştur ve bugüne kadar bu iki Dikilitaş büyük depremlerde bütünlük içinde hareket ettikleri için hasar görmemiştir...
Yani yüksek binaların temellerinin nasıl olması gerektiği, bilimsel olarak yüzyıllardır bilinmektedir. Günümüzde Japonlar, yüksek binaları “radye jeneral temel” denilen sistemle inşa eder. Bu sistemde binanın yükü alana eşit olarak yayılır. Deprem anında temeller, üzerinde bulunan bina ile bütünlük içinde hareket eder. Bu da binada oluşacak hasarı en aza indirir. Türkiye’de de bu sistem yüksek binalarda uygulanmaktadır.
İstanbul’da asıl sorun, mevcut binaların çoğunun, temellerinin de malzemesinin de sağlam olmamasıdır...
Bu sebeple kentsel dönüşüm hızlandırılmalıdır. Yalnız, bir binayı yıkıp yerine yenisini yapmak kentsel dönüşüm değildir. Birbirine bitişik iki binadan bir yıkılıp yapılıyor, diğeri yerinde duruyor! Oysa deprem sırasında yenilenmemiş bina yıkılırsa yeni yapılanı da çökertir... Bu ve başka sebeplerle, kentsel dönüşümün bina bazında değil ada bazında yapılması gerekir. Bu işler için seferberlik gibi planlanmalıdır. Yoksa boşuna bina yıkar bina yaparız...
***
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Güney Özcebe, 2011 yılında 10 yıldır sürdürülen araştırmalar sonucunda mevcut betonarme binalardaki tuğla duvarları “gömlek kumaşı inceliğindeki karbon lifli polimerler” ile kaplayarak bir çeşit perde beton haline getirmek yöntemi geliştirildiğini açıklamıştı.
Özcebe, “Bir bakıma binanın yapısal sistemi bir kutu gibi davranıyor deprem anında. İleri geri kontrolsüz bir şekilde salınması engellenen binanın da depremde zarar görme riski en aza iniyor.” demişti.
Özcebe, yıkılması gereken beş milyon binadan bahsedildiğini bu yapıların hepsini yıkıp yerine yenisini yapmanın çok büyük bir hayalperestlik olduğunu da sözlerine eklemişti.
***
Binaların kendi içindeki bütünlüğü depreme direniyor ama sapık ideolojiler, halkımızın bir kısmına birlikte hareket etmeyi, kaderde, kıvançta, tasada bir olmayı unutturdu! Bir binanın depremde yıkılmaması için “bütünlük içinde” olması gerekiyor. Sosyal depremlerde yıkılmamak için de toplumsal bütünlüğü güçlendirecek polimerler kullanmak gerekir.
Bir din adamı, Volkan Konak için “geberdi” diyebiliyor. Bu tür zihniyet sahiplerini sosyal psikoloji yöntemleriyle tedavi etmek gerekir. Milletin de ekonomik, sosyal ve siyasi depremlere karşı bütünlük içinde hareket etmesi şart. Asıl büyük deprem buralarda yaşanıyor ama farkında bile değiliz.
Bugüne kadar farklı idealler peşinde koşan Türk aydınları, milletin tamamını buluşturacak ortak hedefle tespit etmek durumundadır...
Türkiye binasını sağlamlaştırmak, ancak böyle bir bütünlük kurulabilirse mümkün olabilir.
Suriye’deki statü ve Türkiye’deki statü!
“Çok gizli Devlet şeyi!"
“Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır!”
“Açılım filminin sonuna bakacağız”
Bayrak, “şehidimin son örtüsü” değil miydi?
İktidar ne zaman şiddete başvurur?
İkinci Açılımın siyasi faturası daha ağır olacak!
Malazgirt ve İznik’te rövanş mı alınacak?
Siyasal İslamcıların İslam’a ihaneti!
Bir de “Silâhsız Haçlı Seferi” var!









