Asıl gündem: "Ay sonunun nasıl getirileceğim"

Yaklaşık bir haftadır üzerinde en çok konuşulan, üzerine en çok yazılan çizilen mesele: "Sarayın meçhul ziyaretçisi meselesi". He, bir de gazetecilik ilkeleri!

Ne ekonomi ne Suriye meselesi… Hepsi geri plana itildi. Varsa yoksa "Saray'la görüşen kim?", "Gerçekten bu görüşme oldu mu?", "Kumpassa, kumpası kuran kim?", "Rahmi Turan neden böyle bir iddiayı araştırmadı?", "Gazetecilikte temel ilke…" vs.

Haberi bildiğinizi tahmin ediyorum. Malum, ülkenin en önemli (!) meselesi. Ama yine de hatırlatma maksatlı bir özet geçeyim:

Gazeteci Rahmi Turan, köşe yazısında, bir CHP'linin Saray'da gizli görüşme yaptığı iddiasını ortaya attı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu iddia hakkında "doğrudur" açıklaması yapmasıyla mesele büyüdü. Bunun üzerine Turan, önce Saray'la görüşen ismin Muharrem İnce olduğunu, ardından da ona bu bilgiyi veren kaynağının gazeteci Talat Atilla olduğunu açıkladı. İnce, iddiaları sert bir dille yalanladı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyarım" diyerek iddiaların doğru olmadığını söyledi. Son olarak Kılıçdaroğlu, "doğrudur" sözüyle, Erdoğan'ın CHP'nin iç işlerine müdahil olmasını kastettiğini, bu süreçte hiç kimsenin açıklamalarıyla saraya hizmet eder hale gelmemesi gerektiğini söyledi.

Mesele en kısa haliyle işte böyle iddialar ve yalanlamalardan oluşuyor.

Aslına bakarsanız, demokratik bir ülkede bir siyasetçinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden doğal ne olabilir? Ancak Cumhurbaşkanı, aynı zamanda parti başkanı olunca, işte böyle normal olaylar bile mesele haline geliyor.

Ortaya atılan iddialar doğrudur veya yanlıştır bilemem. Ama bu meselenin ülkenin gerçek gündemlerinin üzerini kapamak isteyenlerce pek sevildiği bir gerçek.

Gerçekten de tüm bu yaşananlar sonrası ne oldu?

CHP'nin içi kaynadı, kaynıyor. Tıpkı 24 Haziran 2018 genel seçimleri sonrası gibi!

Eee, peki tüm bunlar kime yaradı?

İktidara.

Ve belki de ismi 24 Haziran'dan beri ilk defa gündeme yerleşen Muharrem İnce'ye.

Ama son yerel seçimler gösterdi ki, muhalefet ancak birlik olursa başarılı olabilir.

Başarılı bir ittifak, iş bölümü yapılarak gerçekleştirilen politika, güçlü ve başarılı, her şeyden önemlisi güvenilir bir muhalefet imajını ortaya çıkardı. Nitekim de yerel seçimde ele geçirilen iller, bu imajın kazanımı oldu.

Toplumun muhalefete güveni ve inancı ile iktidarı sarsan bu kazanımın üzerinden 7 ay geçti.  İktidar hala kendine gelmiş değil, içindeki kaybetme korkusu iyiden iyiye perçinlendi.

Bu 7 aylık süreçte en büyük endişemiz, muhalif belediyecilerin yıpratılması idi, ama özenle sürdürülen başarılı yönetime, şeffaf yönetim anlayışıyla sağlanan güvenilirlik de eklenince muhalif belediyeciler yıpratılamadı. Günden güne de güçleniyorlar…

Anketler, AKP'nin oylarının her geçen gün düşüşte olduğunu gösteriyor.

Ancak direnecek, gitmemek için ellerinden geleni yapacaklar.

Ve rüzgâr lehine eserken, muhalefetin yapması gereken bir olmak ve hata yapmamak.

Demem o ki, başarısız bir kriz yönetimi sonucu büyüyen bu meseleye, kimse boşa çanak tutmasın.

Yanlış dış politikalar sonucu gelinen vaziyet, Trump'ın aşağılayıcı mektubunda söylediklerini yutmamız, Suriye'de verilen sözlerin tutulmaması, Tank Palet Fabrikasının Katarlı şirkete devredilmesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilerlemenin ve sorunları çözmenin mümkün olmadığı, AKP'de büyük bir kopuş yaşandığı…

Ve "ay sonunun nasıl getirileceği".

İşte asıl gündemimiz bu! Eften püften bir mesele ne bozuk ekonominin ne işsizliğin ne yoksulluğun önüne perde olabilir.

Ay sonu geldi. Faturalar kesildi. Kim hangi sebeple gündemin üzerini örtmeye çalışırsa çalışsın, vatandaş elektrik, su veya yavaş yavaş yakmaya başladığı doğalgaz faturasını eline aldığı vakit, unutturulmak istenilen gerçek gündemi cebinde, evinde hissedecektir zaten. Kimse boş yere çabalamasın.

 

Yazarın Diğer Yazıları