Asıl savaşı kaybetmemek!

Yunan ordusu, 10 Temmuz 1921’de Bursa-Eskişehir, Bursa-Tavşanlı-Kütahya ve Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde üç ayrı koldan taarruza geçti. Afyon ve Kütahya işgal edildi. 19 Temmuz günü Eskişehir düştü. 24 Temmuz 1921 günü yapılan muharebeyi de kaybeden Türk ordusu, s’nın komutayı bizzat alması ile Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı. Aksi halde Türk ordusu kuşatılacak ve imha edilecek; yeni Türk devleti tarihe karışacak, Anadolu’daki Türk varlığı yok olacaktı...  Ankara’da Meclis’in bile Kayseri’ye taşınması gündemdedir...
İşte bu ateşten günlerde Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da, 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında  “I. Maarif Kongresi” ni toplamıştır! Çünkü eğitimi de bir savaş olarak görmüş, silahlı mücadele sürerken gerek yeni nesillerin, gerekse halkın eğitiminin esaslarının tespit edilmesini istemiştir.  
Eğitim 2023 Derneği Kocaeli şube başkanı Gürkan Karaçam’ın 26 Ekim’de düzenlediği  “Eğitim ve eğitimcinin önündeki hukuki engeller”  konulu panele davet edildiğimde aklıma bu tarihi olay geldi. Mustafa Kemal Paşa, 1. Maarif Kongresi’ne muharebeler devam ederken cepheden gelip katılmıştı. Eğitim bu kadar hayatidir! 
* * *  
Eğitim ve öğrenim hakkı, hem insan hakları kapsamındadır hem de Anayasa’nın 42’nci maddesi ile korunma altına alınmıştır. Dolayısıyla, eğitim ve eğitimcinin önünde evrensel ve milli hukuk açısından hiçbir hukuki engel yoktur. Var olan engeller, iktidarların çıkardığı yasa, tüzük, yönetmelik, genelge gibi mevzuattan veya uygulamalardan kaynaklanıyorsa, meselâ okul müdürleri sanki ülke işgal edilmiş gibi bir kararla toptan görevden alınabiliyorsa, bu tür eylemler hukuka ve Anayasa’ya aykırıdır. 
Anayasa  “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz”  hükmünü getirmiştir ama bugün özellikle yüksek öğretim, parası olanın faydalandığı, parası olmayanın okuma hakkından mahrum kaldığı bir projeye hapsedilmiştir. Fırsat eşitliğinin hiçbir gerçekliği kalmamıştır. 
Cumhuriyet’in eğitim sistemi başarılıydı. Bunun en büyük delili, sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi’ni 1956 yılında birincilikle bitiren Oktay Sinanoğlu adlı bir Türk çocuğunun mezun olduktan sonraki bir yıl içinde Berkeley Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirmesi, 1957’de Massachuset Teknoloji Enstitüsü’nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi olması, 1959’da doktorasını tamamlaması, 1960’ta Yale Üniversitesi’nde öğretim üyesi olması ve 1960-1961 yıllarında doçent, 1963’te, 28 yaşında profesör olmasıdır.. Sinanoğlu, bu başarısını, Yenişehir Lisesi’nde aldığı eğitim ve öğretimin, ABD’deki üniversitelerden üstün olmasına bağlamıştır ki bunu bizzat bana anlatmıştır. Ancak, Sinanoğlu’nun liseden mezun olduğu tarihten itibaren Türkiye’nin eğitim sistemiyle her sene oynanmaya başlanmış, öyle ki istisnasız her sene yeni sistemler denenmiştir. 
* * *
Oysa esas olan, cehaleti ortadan kaldırmak, genel olarak halkın bilgi ve kültür düzeyini yükseltmektir. Mustafa Kemal’in 1911’de Bingazi’de savaşırken,   “Bir gün Türkiye’nin kaderinde rol alırsam, sosyal bir devrim yapacağım. Ama, ben avamın seviyesine inmeyeceğim. Onu kendi seviyeme çıkaracağım”  dediği bilinmektedir. Halk eğitimine bu sebeple önem vermiş, tıpkı Misak-ı Milli gibi  “Misak-ı Maarif” i esas almıştır. Onun emeli, uşak ruhlu, yandaş insanlar değil,  “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar”  yetiştirmekti. 
Atatürk’ün getirdiği Tevhidi Tedrisat da siyasi iktidar tarafından bozulmuştur. Zaten, iktidar, küresel güçlerin baskısıyla, eğitimin yerelleşmesini parti programına bile yazmıştır...
Atatürk, öğretmenlere  “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız bir zemin hazırladı. Hakikî zaferi siz kazanacak ve idame edeceksiniz”  diye hitap etmiş,  “Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir”  demiştir. 
Bugün eğitimin ve eğitimcinin önündeki en büyük engel, siyasi iktidarların öğretmenleri ekonomik olarak toplumun en alt tabakası haline getirmiş olmasıdır. Atatürk, sadece iki bakanlığın;  “Savunma”  ve “Eğitim”  bakanlıklarının adlarında  “milli”  kelimesinin kullanılmasını istemişti. O halde, eğitim ordumuza en az silahlı kuvvetlerimiz kadar değer verdiğimizi göstermek zorundayız.

 

Yazarın Diğer Yazıları