“Asım’ın nesli”nden hırsız çıkar mıydı?

Diyojen’in Büyük İskender’e  “Gölge etme başka ihsan istemem”  dediğini biliriz de bu diyaloğun sonrasını merak etmeyiz. Hulki Cevizoğlu, Cevizkabuğu Yayınları arasında çıkan “Sorgulama Teknikleri”  adlı son kitabında Diyojen’in, bir süre geçtikten sonra  “Sen, bir piç olduğu söylenen İskender misin?”  diye sorduğunu ve buna rağmen konuşmanın devam ettiğini, tarihi kaynaklardan naklediyor.
Düşünebiliyor musunuz, bugün Türkiye’de kim, herhangi bir vatandaşa, “Bir piç olduğu söylenen kişi siz misiniz?” diye sorabilir? Yahut aklından zoru olan biri böyle bir soru sorsa, başına neler gelir?
* * *
Cevizoğlu, Türkiye’de  “Haklı Çıkma Sanatı”  adıyla yayınlanan Arthur Schopenhauer’in Eristik Diyalektik eserinden  “38 tartışma hilesi” ne atıfla bunlardan 23’ü üzerinde duruyor.  Burada sadece başlıklarını verebiliyorum:  
- Genişletmek, mutlaklaştırmak, yanlış önerme kullanmak, varsaymak, bir anda birçok soru sormak, kızdırmak ve öfkede zaaf aramak, soru sırasını karıştırmak, tersini sormak, sonucu sormamak ya da inkâr etmek, isim seçmek, zafer narası atmak, tez eklemek, zorluk çıkarmak, ince ayrımlar yaparak saptırmak, sonuç uldurmak, abartmaya zorlamak, gerekçeyi tersine çevirerek kendi silâhıyla vurmak, tribünlere oynamak, etiketlemek, laf kalabalığı yapmak, yanlış delilden yararlanmak, kişiselleştirmek, sebep yerine otorite göstermek..
* * *
Uzun yılardır televizyon programlarına zaman zaman katılan bir gazeteci olarak, karşılaştığım insanlardan bazılarının Schopenhauer’in tartışma hileleri üzerinde eğitim almışçasına bu yöntemleri kullandığına tanık oldum.  Sonradan soruşturduğumda, gerçekten bu kişilerin daha çok ABD’de çeşitli kurslara katıldıklarını öğrendim.
Meselâ daha söze başlarken sözünüzü keserler ve sizi öfkelendirmeyi umdukları bir soru sorarlar. Anında gerekli cevabı verseniz bile eğer fark etmezseniz, konuşma sürenizi bu şekilde kullanmanıza sebep olurlar.  
Tabii siyasette de polemik hileleri vardır. Cevizoğlu, özellikle,  “sebep yerine otorite göstermek” hilesinin Türkiye’de uygulamasının çok yaygın olduğunu belirtiyor ve örneklemeler yapıyor:
 “Eski Başbakan ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, kendisine, bakanlarına ve partisine yönelik, ’büyük yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet’ iddialarına açıklama getirmek yerine yüzbinlerce kişilik mitingler düzenleyerek kalabalıklara sığınıyor.
Muhalefet partileri, CHP ve MHP Genel Başkanları, seçim yenilgilerinin sebeplerini açıklayıp hesap vermek yerine, genel kongrelerini toplayıp ‘olmayan gücün gösterisi’ni yapıyor. Sonuçta, ‘Yeniden seçildim, haklıyım’, ‘Miting düzenledim, suçsuzum’ gibi çarpık bir mantık ortaya çıkıyor.”  
* * *
“Schopenhauer, ‘İnsanlar için ölmek, düşünmekten daha kolaydır’ diyor. ‘İnsanlar, bir fikri, hiç akıl yürütmeden ve yalnızca örneği taklit ederek kabullenirler.’ Devam ediyor filozofumuz: ‘Sıradan insanların kafası saçmalıklarla doludur ve bunları süpürüp temizlemek çok zordur.’ ‘İnsanlar genel kabul gördüğüne inandırıldıkları bir fikri ne kadar saçma olursa olsun, kolayca benimser.’
Deneysel psikolog, Sutherland da benzer düşünüyor: ‘İnsanlar bir kere karar aldılar mı kararlarının yanlış olduğuna dair çok güçlü kanıtlarla karşılaşsalar bile kararlarını değiştirmeyi hiç istemez.’ ”
* * *
Bu seçmeleri yaparken, açık olan televizyondan Tayyip Erdoğan’ın,  “Başörtülüler, imam-hatipliler, zulüm görenler, camileri satanlar, tencere tavacılar, 17-25 Aralık paralel ihanet çetesi, Asım’ın nesli”  babındaki konuşmasını da duyuyordum.  “Peki ama o dört bakanın istifasını niçin istediniz? Paraleller, sizin iktidar ortağınız değil miydi? Yargıyı ve emniyeti onlara emanet eden siz değil miydiniz?”  soruları kimin aklına geliyor veya  “Başbakan ne emrettiyse ben onu yaptım, asıl Başbakan istifa etsin”  diyen Erdoğan Bayraktar’ı kim hatırlıyor?
Veya kimin aklına şu soru geliyor.
-Asım’ın neslinden hırsız çıkar mıydı?

 

Yazarın Diğer Yazıları