Aşklar nefretle başlar, yenilgiyle biter

Devlet Bahçeli ile Recep Tayyip Erdoğan arasında yıllarca süren büyük bir mücadele yaşandı, büyük bir siyasi nefret karşılıklı sergilendi.

Birbirlerine ağıza alınmadık hakaretler yağdırdılar.

7 Haziran 2015'de yapılan genel seçim öncesi Erdoğan ile Bahçeli arasında öyle bir "nefret söylemi" yaşandı ki neredeyse birbirlerini bir kaşık suda boğacak hale geldiler.

Ama o seçim gecesi daha resmi sonuçlar açıklanmadan Bahçeli, "MHP hiçbir hükümet formülü içinde olmayacak" diye ilan etti.

Dönemin AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun koalisyon görüşmelerini tamamlamalarına Erdoğan izin vermedi.

CHP ile MHP azınlık hükümeti kursalar belki bugün Erdoğan Cumhurbaşkanı, AKP'de iktidar partisi olamayacaktı.

7 Haziran seçimi öncesi "nefret" söylemleri ile yıkmaya çalıştığı AKP iktidarını, 7 Haziran gecesi verdiği "siyasi hayat öpücüğü" ile yeniden tek başına iktidara tutunmasına yol açtı.

1 Kasım'da seçim yenilendi ve Davutoğlu AKP'yi yüzde 49,5 ile yeniden tek başına iktidara taşıdı.

Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra gündeme getirdiği Başkanlık Sistemi'ne Bahçeli, nefret ve ağır hakaret içeren söylemlerle karşı çıktı.

15 Temmuz 2016 kahpe darbe girişimi, Bahçeli'nin aniden fikir değiştirmesine yol açtı. 11 Ekim 2016'da Meclis grup toplantısında AKP'ye ve Erdoğan'a "başkanlık önerisini Meclis'e sunması" çağrısı yaptı. Bugün hala Bahçeli'nin neden, nasıl ve niçin fikir değiştirdiği bilinmiyor.

İşte bu tarihten sonra Bahçeli ile Erdoğan arasında, "Aşklar nefretle başlar" dedirten büyük bir siyasi dayanışma başladı ve "Cumhur İttifakı" kurulmasına neden oldu.

16 Nisan referandumu ile "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" kurulması ile parlamenter rejim kaldırıldı, 24 Haziran seçimleri ile Başkanlık ya da tek adam rejimi yürürlüğe girdi.

Erdoğan ve Bahçeli'nin birlikte yer aldıkları afişlerde her ilin adı yazılarak örneğin, "İstanbul bizim için bir aşk hikayesi" sloganları kullanıldı.

Bu sloganlar doğal olarak Erdoğan ile Bahçeli arasında da nefretle başlayan ve "siyasi aşka dönüşen" birlikteliği akla getirdi.

Erdoğan ve Bahçeli'nin elele yürüme fotoğrafları ve afişleri, "Büyük aşklar nefretle başlar" söylemini de teyit ediyor.

R-KOMPLEKS (Kompleks: Karmaşık)

Değerli okurlarım, R-kompleks ile yönetmek, kitlelerin beynindeki "ilkel içgüdüleri aktive ederek, mantıklı düşünmeyi baskılamak" demektir.

Peki, bu tip liderlerin metodu nedir?

Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beynini R-kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri onu bir gruba dahil etmekti.

AKP ile MHP arasında kurulan, "Cumhur İttifakı" bu adımdır.

Bu ittifakın birinci hedefi insanları "biz ve onlar" diye ayırmaktı.

İkinci hedef ise kitleleri, "korku kültüründe" yaşatmaktı.

Bu amaçla sanal, "Beka sorunu" yaratıldı…

Cumhur İttifakı, "Dış düşmanlar" göstererek "korkuya dayalı politik propaganda" yaparak seçmenleri "R-kompleks seviyesine" indirmek istiyor.

Bu siyasi stratejide 3-D çok önemli:

1. Düşman göster ki geçim sıkıntısını unutsun,

2. Dayanışma duygusunu hayali "beka" sorunu ile kışkırt

3. Düşündürme ki ekonomik kriz aklına gelmesin

İşte Erdoğan ve Bahçeli'nin sürekli CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi ile çatışma çıkarmaları;

Cumhur İttifakının seçmenlerini düşünmeye değil, mantıklı karar vermeye değil, içgüdüsel tepkiye yönlendirmeleri bu 3-D tanımından kaynaklıdır.

"Beka" uyutmacası açık söyleyeyim, toplumlar için bir "zeka" testidir.

Mustafa Kemal Atatürk, "Ben sporcunun; zeki, çevik ve ahlaklısını severim" demişti.

Büyük önderin bu çok önemli cümlesini bugün, "Ben siyasetçinin; zeki, çevik ve ahlaklısını severim" diye yorumluyorum.

Ve Türk seçmeni 31 Mart Yerel Seçimine sanal "Beka" korkutmasına inanarak değil, hatta seçimi düşünerek de değil "geçim derdi" ile sandık başına gidecek.

Eğer 1989'da merhum Turgut Özal'ın Anavatan Partisine verdiğiniz gibi AKP'ye ders verirseniz göreceksiniz ki hak ettiğiniz ekonomik kararları almak zorunda kalacaklardır.

Aşk; ne ezilen, ne ezen, insanca hakça düzendir…(Bülent Ecevit'e rahmet)

En büyük toplumsal aşk ise demokrasidir.

Aşk sadakat ister, sevgi ister.

Demokrasi de sevgi ister, seçim ister ve seçmenden sandığa aşık olmasını ister.

Aşklarınız olan; eşlerinize, çocuklarınıza, anne, babalarınıza ve vatanınıza nasıl sahip çıkıyorsanız, oyunuza da sandığınızın sonuçlarına da sahip çıkmalısınız.

Unutmayın her bir seçmen olarak "DOĞAL SANDIK MÜŞAHİDİ" olma hakkınız vardır. Sandık başlarına giderek bu görevi lütfen gönüllü olarak yapınız.

Oy kullanmak demokrasiye olan aşkın en kutsal meyvesidir.

Sandıktan oy çalmak, milletin iradesine ihanet etmektir.

Sandığa sahip çıkmak, demokrasiye sahip çıkmak, seçmen iradesine saygı göstermek temel olmazsa olmaz ilkedir.

Seçim kaybetmenin de onuru vardır.

Seçimi bugün kaybeder, yarın kazanırsınız ama onurunuzu kaybederseniz bir daha asla kazanamazsınız.

Ve unutmayalım ki Bahçeli, 31 Mart gecesi Erdoğan'a, "Herkes yoluna" diyebilir.

Unutmayalım, nefretle başlayan aşklar yenilgi ile biter…

Yazarın Diğer Yazıları