Atatürk Türk milletini nasıl aydınlattı?

Atatürk Türk milletini nasıl aydınlattı?

Bugün, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin yetiştirdiği en büyük kumandanlardan ve devlet adamlarından birini, bir barış ve demokrasi erbabının ve bilge bir şahsiyetin yani Atatürk’ümüzün aramızdan ayrılışının 81. yıldönümünde o büyük insanın Türk milletini nasıl aydınlığa kavuşturduğu anlatacağız.

Ünlü İngiliz Tarihçi Lord Kinross,“Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu” adlı eserinde özetle şu hususları vurgulamıştı: “Atatürk’ün bir nevi Türk Milleti’nin yeniden doğuşunu sağladığını, sömürülmüş, yoksul kalmış, eğitilmemiş Türk Halkı’nı yeniden hayata kavuşturarak onun çağdaş bir millet haline gelmesini sağlamıştır”.

Atatürk’ün o yiğit arkadaşlarıyla birlikte yokluk içinde verdikleri Milli Mücadeleden sonra, Türk Milleti’ne dayalı olarak kurduğu milli devlet, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk Milleti’nin çağdaşlaşma mücadelesini başlatmıştır. Türklüğü ile övünen o büyük insan, birlikte Milli Mücadeleyi yürüttüğü ve Cumhuriyet’in kuruluşuna katkısı olan herkese, etnik kökenine bakmadan anayasa ve yasalar indinde her alanda eşitlik tanımıştır. O’na göre, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk denir”.

Sevgili Yeniçağ okurları! Bilgi, insanoğlunun hayatına yön veren en önemli etkendir. Dolayısıyla, bilgi sahibi olan insan hayatını iyi yönetir, hem başarılı ve hem de mutlu olur. Bunu yapmayan veya eksik bilgi ile hareket eden kişi ve toplumlar, bilgili kişiler ve toplumlar karşısında yenilmeye mahkumdurlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Saygıdeğer dostlar! Cenab-ı Hak bazı kullarını fevkalade zeki, kabiliyetli ve cesur yaratmış olabilir. İşte Atatürk de bunlardan biri idi. Atatürk’ün diğerlerinden farkı ise okuyarak edindiği o engin bilgisi idi. O bilgi, ona ışık tuttu, büyük bir medeni cesaretle milleti için yapılması gereken en faydalı inkılapları gerçekleştirdi. Hayat mücadelemizde ise bize bilgiyi ve bilimi rehber bıraktı. Diyeceksiniz ki, “Hocam, Atatürk bu bilgiyi nasıl sağladı?”. Okuduğu 3997 kitaptan. O’nun vefatından sonra devleti yöneten kişilerin arasında bu kadar kitabı okuyarak hizmet veren kaç devlet adamı olmuştur, sorarım!

Sevgili gençler! Biz koca cihan devleti Osmanlı imparatorluğunu cehaletten ve cehaletin verdiği beceriksizlikten kaybettik. Çok okuyan bir devlet adamı olan Atatürk bu acı gerçeği biliyordu.

Bu nedenle Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra, Türk Milleti için tesbit ettiği şu iki hedefe varılmasını istemiştir:

1) Türk Milleti’ni cehaletten kurtarmak için başlattığı çağdaş ve laik eğitim sisteminde mutlak başarı

2) Türk Milleti’ni fakirlikten kurtarmak için başlattığı gerçekçi iktisadi kalkınmada mutlak başarı. Çünkü O biliyordu ki iktisadi istiklali olmayan bir milletin siyasi istiklalini koruması son derece güçtür. Eğer o büyük insanın ortaya koyduğu bu vizyonu iyi takip edebilseydik, bugünkü sıkıntılarımız büyük ölçüde olmazdı.

Burada akla şu soru gelebilir: Çok sevdiği milletinin tarihinin en karanlık döneminde, onun önüne düşerek onurlu bir mücadele vermesini, çağdaş demokratik bir cumhuriyet kurarak uygarlık alanında hamleler yapmasını sağlayan Atatürk’ü biz anlayabildik mi? Üzülerek ifade edeyim, biz o büyük insanı tam anlamıyla anlayamadık. Elli yıla yakın bir süre, Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyet ile Türk dünyası üzerinde araştırma yapan, kitap yazan ve ders veren bir hoca olarak üzülerek ifade ediyorum ki ne bu memleketin akademisyenleri ne de bu memleketin aydınları O büyük insanı layıkıyla anlamamıştır. Hele siyaset yapanlar ve ülke idare edenler ise hiç anlamamıştır. Her şeyden evvel O büyük insanı anlamak için onun hakkında okumak lazımdır.

 Ama o büyük insan, milletini kurtarmak, devletini müdafaa etmek için cepheden cepheye koştuğu o fırtınalı hayatında her zaman çantasında kitap veya kitaplar bulundurmuştur. Öyle bir okuma şevkine sahipti ki, edindiği bilgileri o güzel kafasında yoğurup milletinin ihtiyacı ne idiyse, ona göre ortaya koyardı. Onun bu okuma aşkını, tanışma şerefine erdiğim, son Başbakanı olan 3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’a sorduğumda şu yanıtı vermişti “ Oğlum, o Türkiye’de yazılıp neşredilen herşeyi okurdu. Ama o dünyada olup bitenleri de çok iyi takip ederdi. Yurt dışından devamlı getirttirdiği kitapları okurdu. Bazen bu okuduklarını o konuda bilgisi olduğuna inandığı kişileri sofrasına davet eder onlarla tartışırdı. Kısaca Atatürk okuduğu bütün bu kitapları, edindiği bilgileri kafasında yoğurur ve Türk milleti için en faydalı şekle sokar ve uygulardı. O öyle bir dahi idi ki, ben herşeyi ondan öğrendim. O benim muallimimdi. O, Türk Milletinin muallimiydi. Bu konuda beni son derece duygulandıran bir olayı da anlatmalıyım. Hastalığının son dönemleri idi. Kendisine hükümet çalışmaları hakkında bilgi arz ettikten sonra bir emriniz var mı efendim diye sorduğumda bana dedi ki: “ Celal Bey, geçenlerde Fransa’ya kitap sipariş etmiştik, hala gelmedi, lütfen ilgilenin.”. Oğlum şu büyük insandaki okuma aşkına bakınız, hasta yatağında benden kitapları soruyordu”.

Yukarıda da belirtmiştim. Cenabı Hak bazı kullarını fevkalade zeki, kabiliyetli ve cesur yaratmış olabilir. İşte Atatürk de bunlardan biri idi. Atatürk’ün diğerlerinden farkı ise okuyarak edindiği o engin bilgisi idi. O bilgi, ona ışık tuttu, büyük bir medeni cesaretle milleti için yapılması gereken en faydalı inkılapları gerçekleştirdi. Hayat mücadelemizde ise bize bilgiyi ve bilimi rehber bıraktı. O büyük insanın bilgeliğini esas alarak değerlendirmek gerekir. O’nun en büyük arzusu Türk Milleti’ni cehalletten ve fakirlikten kurtarmaktı. O’nun bu konuda verdiği mücadeleyi görebilen ve tavizsiz devam ettirebilen çok az kişi olmuştur. Şahsen benim üzüntüm bundan kaynaklanmaktadır. Eğer onu okusaydık onun yazdıklarını ve konuşmalarını okuduktan sonra dönemin, yurt içi- yurt dışı olaylarını dikkate alarak onun yaptıklarını düşünseydik işte o zaman o büyük insanı layıkıyla anlardık.

İzin verirseniz O’nun ülkeye hizmet anlayışıyla ilgili bir kaç cümlesini aktarmak istiyorum. Milli mücadele zaferle tamamlanmış ve arkasından da Lozan imzalanmıştı. Cumhuriyetin ilanı konusunda komutan arkadaşları ve devlet ricali ile görüşmek üzere Anadolu turuna çıkan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Konya’ya gelmiştir. Görüşmelerinden sonra Türk ocaklarında onuruna verilen çayda gençler ve aydınlarla sohbet ederken gençlerden bir kısmı ülkeye hizmet için hazır olduklarını söylemesi üzerine, O büyük insan bugünlere de ışık tutan şu sözleri söylemiştir: “Arkadaşlar, bu vatan ve millet A’dan Z’ye sizin hizmetinize muhtaç. Ama lütfen hangi konularda hizmet edeceğinizi kafalarınızda belirleyiniz, hazırlığınızı yapınız, ve sonra da vazifeye talip olunuz.” İşte Türkiye’ye hizmet etmek şerefine nail olacak siz sevgili gençlere o büyük insanın tavsiyesi bu olmuştur.  Keşke, siyaset yapan, siyasete girmek isteyen insanlarımız da ülkenin kalkınması ile gerekli hazırlıkları yaparak Meclise gidip hizmet verselerdi. Yıllardır bu konuyu takip ediyorum, maalesef bunu yapan çok az siyasetçimiz olduğunu gördüm.

Dünya tarihini tetkik ve kumandanın demokratik prensiplere ve meclise dayalı olarak milli kurtuluş savaşı verdiğini göremezsiniz. Ama O, yani Atatürk bunu yaptı. Milletin temsilcilerinin toplandığı TBMM’de milli mücadeleyi yürütürken bütün konularda meclis üyelerine bilgi vermiş, milletvekillerinin onayını almış ve öyle hareket etmiştir. O, meclisin riyaset makamının arkasına “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” prensibini yazdırarak Türk Milleti’nin meselelerini, milletin temsilcileri kanalıyla yapacağını ilan etmiş ve milli mücadeleyi kazandıktan sonra kurulan cumhuriyetin hakimiyet-i milliye esasına göre idare edileceğini herkese göstermiştir.

İzin verirseniz sözlerimi bir anektotla noktalamak istiyorum. Beni Avrupaya gönderen hocalarımdan biri olan Ord. Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan, Atatürk’ün tarih çalışmalarından birine katılmış ve bilgilerini genişletmek için Viyana’ya gitmişti. Daha doğrusu Atatürk’ün emri ile Viyana’ya gitmişti. O Viyana’da iken Atatürk vefat eder. Hoca çok üzülür bir hafta on gün matem tutar. Fakat hocanın komşusu olan bir Arap profösör vardır ki o matem tutmaya devam eder. Hoca dayanamaz sorar: “Sen hala niçin matem tutuyorsun? O, Türkler’in atasıydı. Bir Türk olarak ağladım, matem tuttum ama hayat devam ediyor. Sense hala matemini sürdürüyorsun.” Hocanın bu sözleri karşısında Arap profösör der ki: “Zeki Bey, bizim idarecilerimiz İngilizlerin ve Fransızların telkinleri ile Atatürk’ün Türkiye’de yaptığı inkilaplardan ve kurduğu laik cumhuriyetten dolayı onu kötülettirip okul kitaplarına İslama en çok kötülüğü yapan adam diye yazdırtmışlar ve bizlere böyle okutmuşlardı. Ama biz Arap aydınları olarak onun yaptığı inkilapların yalnız Türk Milletine değil bütün İslam milletlerine de ışık tuttuğunu biliyorduk. Şimdi o ışık söndü. Ben matem tutmayayım da kim matem tutsun?”

Arap profösörün yaptığı gibi, aramızdan ayrılan bu büyük insan için biz de mi matem tutmalıyız? Bence hayır. Eğer onu seviyorsak, eğer onun bu millet için yaptıklarına inanıyorsak, eğer dine dayalı siyaset yapmayı yasaklayan laik cumhuriyeti niçin kurduğuna inanıyorsak O’nu mutlaka okuyup anlamalıyız. O’nu anladığımız gün, O’nun sadece 20. ve 21. yüzyılların değil, daha nice yüzyılların en büyük devlet adamı olduğunu görürüz.