Orta Avrupa’nın kalbinde, sıcak mineralli sularının şifasıyla tanınmış büyüleyici bir yer var: Karlovy Vary. Çek Cumhuriyeti’nde yer alan bu kent, Ludwig van Beethoven’dan Sigmund Freud’a kadar birçok ünlü ismi ağırlamış, yüzyıllardır aristokratların, sanatçıların ve devlet adamlarının şifa aradığı bir merkez olmuştur. Ancak bizim için Karlovy Vary’i özel kılan çok daha anlamlı bir misafiri var: Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.

1918 yılı… Mustafa Kemal Paşa, cephelerde geçen uzun ve zorlu yılların ardından artık sadece yurt sorunlarıyla değil, kendi bedeninin sınırlarıyla da yüzleşmek zorunda kalmıştır. Doktorlar onun sol böbreğinde iltihaplanma tespit etmiştir ve dönemin Türkiye’sinde mevcut tıbbi imkânların yeterli olmaması nedeniyle Atatürk için yurt dışında bir tedavi süreci planlanmıştır.

Atatürk, 25 Mayıs 1918 tarihinde, İstanbul’dan ayrılarak Viyana’ya gitmiş ve burada bir süre tedavi görmüştür. Atatürk’ün yakın dostu Dr. Rasim Ferit, kendisine kaplıca tedavileriyle ünlü Avrupa merkezlerinden birine gitmesini önermiştir.
Bu tavsiye üzerine, Viyana’daki doktoru Prof. Dr. Otto Zuckerkandl ve Dr. Vermer, Karlovy Vary’nin doğal şifalı suları, içme kürleri, temiz havası ve sakin ortamı nedeniyle tedavi için en uygun yer olduğunu belirtmişlerdir.
Ardından, doktorlarının önerisi üzerine 30 Haziran 1918 tarihinde o dönemde “Karlsbad” olarak bilinen Karlovy Vary’ye geçmiştir. Buradaki tedavi süreci yaklaşık bir ay sürmüş, 30 Haziran – 28 Temmuz 1918 tarihleri arasında kentte konaklamıştır.
Atatürk 1918'de sol böbreğinde iltihaplanma teşhisiyle
Karlovy Vary’de tedavi görmüştü
Karlovy Vary’deki günleri boyunca Atatürk, tedavi sürecine büyük bir disiplinle yaklaşmıştır. Her sabah tam saat 07.00’de uyanır, güne iki bardak şifalı maden suyu içerek başlardı. Bu suların böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiğine inanılırdı; o da doktorlarının tavsiyesiyle her sabah aynı saatte içmeyi ihmal etmezdi.
Ardından kısa yürüyüşlerle kentin sessiz sokaklarına çıkar, bazen Teplá Nehri kıyısında dolaşır, doğanın içindeki bu sakin atmosferde düşünceleriyle baş başa kalırdı. Öğle saatlerinde kaplıcalardaki sıcak su banyoları ve zaman zaman çamur banyoları ile tedavi programını sürdürürdü.
Bu kürlerin ardından dinlenme vakitleri gelir; öğle ve akşam yemekleri belli saatlerde, sade ama özenle hazırlanmış menülerle yapılırdı. Atatürk’ün bu düzene olan bağlılığı bana şunu düşündürdü: Bu, bedensel iyileşmenin ötesinde, insanın kendi iradesiyle kurduğu bir iç barıştı.
Nitekim Karlovy Vary’de tuttuğu hatıra defterine yazdığı şu satırlar, bu içsel disiplinin sessizliğini adeta hissettirir:
“Karlsbad’da geçen günlerimin hatıratını tümüyle ve olduğu gibi bu defterlere yazamadım. Bunun iki nedeni var. Birincisi; gereği kadar yazı yazmak için yeterli zamanım olmadı. İkincisi; her düşündüğümü, her hissettiğimi olduğu gibi anlatmak zordur.” Özetle, Atatürk burada “Her şeyi yazmak zordur; zaman da sınırlıdır. Ama önemli olan, yaşadıklarımızı dikkatle ve doğru biçimde anlamak ve kaydetmeye çalışmaktır” mesajını veriyor.

Her eylemi planlı, her hareketi ölçülü… Savaşın ortasında bile kendine böylesine bir özen göstermesi, onun hayata ve insana olan saygısının bir yansıması diye düşünüyorum. Kendi hayatımıza da aynı özeni ve saygıyı göstermek için bize ışık tutan, çarpıcı bir örnek, değil mi?
Bu yılki Avrupa seyahatlerimde Karlovy Vary, beni hem büyüledi hem de derin düşüncelere sevk etti. Şehrin her köşesi adeta bir zaman kapsülü gibi, geçmişle bugün arasında ince bir köprü kuruyor; tarihi Art Nouveau binalar, sıcak kaplıca atmosferi ve yemyeşil tepeler insanı derin bir hayranlık içinde bırakıyor.
Özellikle hayatında çok yurtdışına çıkmamış olan Atatürk’ün burada bir ay süreyle bulunduğunu düşünmek, kenti daha da anlamlı kılıyor. Kentin huzur veren atmosferinin, doğayla iç içe mimarisinin ve dinginliğinin büyüsüyle sarmalanıp bir kamelyada oturdum uzun süre…
Sanki hemen karşımda Atatürk oturuyordu. Mavi gözlerini Karlovy Vary’nin yeşil tepelerine çevirmiş, yaşadığı yorgun yılların ardından düşüncelerini gözden geçiriyordu. Bu şifa veren küçük Avrupa kentinde, o, ileride şekillendireceği yeni bir ülkenin ilk düşüncelerini belki de burada, sessizce kurmuş olabilir mi?

Tarihi kolonadlardan akan sıcak suların sesiyle, birden içime doğan şükran, merak ve umut dolu hislerle, nehir kenarında yürüdüm. Atatürk’ün de aynı yerlerden yürüdüğünü hayal ettim.
Belki de ben yürürken, onun ruhu verdi bana o güzel ve ferah hisleri. O, savaşların, acıların ve hastalığın arasında bile umudunu ve iradesini korumuş bir lider. Karlovy Vary’nin sakinliğinde belki de en çok bunu fark etti: insan, ne kadar yorgun olursa olsun, umut ettiği sürece yeniden güç bulabilir…

Karlovy Vary’nin Art Nouveau mimarisi, zarif spa kültürü ve Avrupa’daki tarihi rolü, Atatürk’ün modern dünyaya açılma vizyonuyla da örtüşmektedir. Bu kısa konaklama, Türk modernleşme tarihinin büyük anlatısı içinde ince bir anekdot olarak parlamaktadır.
Bu anlamlı ziyaret, Atatürk’ün hem sağlık sorunlarıyla mücadelesini hem de modern dünyanın merkezleriyle kurduğu bağı göstermesi açısından önemlidir. Karlovy Vary, bugün hâlâ onun vizyonunun bir yansıması olarak, Türk ziyaretçiler için tarihi ve duygusal bir durak olmayı sürdürür.

Not: Carlsbad Plaza Hotel’in girişinde, Atatürk’ün burada konakladığını belirten mermer bir yazıt bulunmaktadır. Otelin içini gezmek mümkün olsa da, Atatürk’ün kaldığı oda ziyarete kapalıdır.