Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Avrupa (İş) Birlikçilik!

Madenlerimizi bizim verdiğimiz ruhsatlarla, topraklarımızı yine bizim çıkardığımız yasalarla satın alabilirsiniz! Banka ve Sigorta şirketleri sizin olsun, bizi borçlandıracak kredi vererek her şeyimize el koyabilirsiniz! Bütün bunlar bizim için sorun değildir! Dinimiz ya da dinsizliğimizi misyonerlerinize emanet etmeye hazırız. Şu halkı biz dindar yapamadık b,ari siz vaftiz edin! Bizi yönetin, bu arada da karnımızı doyurun yeter! Siz üretin biz tüketelim! Siz emredin, biz yerine getirelim!

Sizin sayenizde “demokrat” olacağız ve siz bizi “özgür” kılacaksınız. Laikliği, insanlığı, zenginliği ve medeniliği sizden öğreneceğiz. Ya gireceğiz AB’ye ya da çıkacağız adam olmaktan! Alın bizi abiler, AB’nize!

Bu söylemler kendine güveni olmayan, üretmeyi akıl etmeyen bu nedenle de yatırım yapmayı düşünmeyen, kendi kendini yönetme iradesi olmayan bir zihniyeti anlatır. Demokrasinin, özgürlüğün, kalkınmanın daha da açıkçası adam olmanın da tıpkı bir mal gibi dışarıdan ithal edileceğini düşünen bir zihniyetin tasavvuru bunlardır.

 Bu kafa şu mukayeseyi de utanmadan yapar; AB ülkelerinin en kötüsü yaşam kalitesi bakımından dünyanın 27. sırasında, Türkiye ise 84. sıradadır. O halde Türkiye AB’ye girerse insan yaşamının kalitesi bakımından AB standartlarına ulaşır. Adam çalışmaktan, üretmekten, icat etmekten, inşa etmekten söz etmiyor. Adam verimlilikten, etkinlikten, akılcı olmaktan, tasarruf etmekten ve rahata kıymaktan da söz etmiyor. AB’ye üye olunduğunda bütün zenginlikler “açıl susam açıl” yöntemiyle etrafa saçılacağından bahsediyor. AB size yaşam kalitesi getiriyor ve getirecek diyor!
 Aptal desen değil, akıllı akıllı konuşuyor: Ahmak desen olamaz, çünkü onca kariyer edinmiş; yabancı desen o da değil çünkü da adı sanı yüzde yüz yerli, o halde bu kafayı nasıl tarif etmek gerekir?

Çok açıktır ki, her türlü medeni/insani/hukuki/ahlaki gelişmeyi AB’ye bağlayanlar zihinsel yönden bağlı olanlardır. Kendine güveni olmayanlardır. Üretme, rekabet etme ve rahata kıyma gücünü kendinde bulamayanlardır. Onlar toplumun da kendileri gibi olduğunu sandıklarından “Biz adam olamayız” yargısını edinmişlerdir.

Bunların bir kısmı da doğrudan doğruya AB’ye övgü; milliyetçiliğe sövgü ile görevlidirler. Karşılığında ise AB fonları onları besler. Beslemek ve beslenmek karşılık esasına göre işler.
Yaptıkları temel yanlışlık, kendi bağlanmışlık ve adanmışlıkları karşısında gark oldukları zengin fonlara halkın da sahip olacağına inanmalarıdır. Türkiye’de 1839 yılından bu yana Avrupa’yla iç içe olanlar daha doğrusu işbirlikçiler hep insan ve yaşam kalitesi bakımından  Avrupa’nın seviyesinde olmuşlardı. Ancak bunun halka yansıması o zamandan bu yana hiç mümkün olmamıştır.
Avrupa çıkarlarının günümüzdeki yılmaz savaşçılarının çoğu Türkiye’nin okullarından yetişmiştir. Osmanlı Döneminde bu tipleri yabancıların açtıkları okullar yetiştirirdi. İstanbul’da açılan Mekteb-i Sultani’den yetişenler gerçekte, “Osmanlı’nın çıkarlarından çok Duyun-u Umumiye’nin, Osmanlı Bankası’nın, Reji İdaresi’nin ya da Bağdat Demiryolları Şirketi’nin çıkarlarını korumuş ve savunmuşlardır” (A. İlhan;1982;223). Bugünün Türkiye’sinde yabancı çıkarlarını savunanları da Türkiye’nin okulları yetiştirmektedir.

Yattığı toprak, tuttuğu bayrak ve savunduğu çıkar milli olmayan bu işbirlikçiler bu ülkede yetişmektedir. Toplum önüne aydın diye çıkarılanlar da bunlardır. AB onlar için söylendiği gibi demokrasi, özgürlük, hukuk vb. değil bir din ve varlık sorunudur.

Onlar gerçekte Avrupa Birliği’ni değil kendi (çıkarlarını) işbirlikçiliklerini savunmaktadır. Karşılığını da malum fonlardan tahsil etmektedirler. İşbirlikçilik bu manada bir tür casus ideolojisidir. Onları konuşturan paradır, daha fazlasını veren olursa eski efendileri aleyhine de konuşmaları mümkündür. Dikkate izlenmeliler, ancak dikkate alınmamalılar!

Yazarın Diğer Yazıları