"Ay-yıldız altında 80 milyon yürek" lafla olunmuyor

Cenaze dolayısıyla kapalıyız.

Gözümüz kapalı.

Gönlümüz kapalı.

Kulaklarımız kapalı.

Ay-yıldızdan bir perde indi bütün duyularımızın, duygularımızın önüne; hâlâ nemli ve ılık kanı var şehitlerimizin üzerinde.

***

En uyanık olmamız gereken günde uyuyoruz demek değil bu elbette. Sadece, biz bugün, o ay-yıldızlı bayrağı örttük bütün kavgalarımızın, hesaplaşmalarımızın, öfkelerimizin, isyanlarımızın, sorularımızın, sorgulamalarımızın ve dahi feryatlarımızın üzerine.

***

İçimize akıttığımız bu kanlı yaşlar, bu sessiz ama yırtıcı çığlıklar "dert sahibi" yapacak belki her birimizi uzun vadede. Ama… Uğruna verilen canlara sarılı o ay-yıldızı vakarla taşımamız gereken günde, fırsatçılık tuzağına düşüp sinsice çelme takmayacağız, bütün o kof söylemler, karaktersiz politikalarla birlikte "düşen"in aslında "bayrak" olduğunu bildiğimizden, bir tekme de biz vurmayacağız, zaten elleriyle kazdıkları o stratejik çukura düşmüş haldekilere.

Zira Haçlı işgaline uğradığını unutup da Saddam Hüseyin'in idamını alkışlayan ümmetten de, Muammer Kaddafi'yi tekbirler eşliğinde linç eden ümmetten de bir farkımız var bizim;

Biz "millet"iz!

Kederde ve tasada -çözülmeden- "bir" olmak, -Malazgirt'te Bizans ordusundan akın akın Alparslan'ın safına koşan Uzları, Peçenekleri hatırlayın-  tarihi-kültürel genetiğimiz.

***

Biz, bugün bize yakışanı yapacak ve 2011'den bugüne "Ne yapılması gerekiyordu da yapılmadı?"yı tartışmaya açmayacağız.

"Sıfır sorun" parolasıyla birbirinin ardına domino taşı gibi dizilen hatalara, yanlışlara, beceriksizliklere, basiretsizliklere, gaflete fail aramayacağız.

Fırat Kalkanı'nı, Zeytin Dalı'nı, Barış Pınarı Harekatını can gönülden desteklemiş olan onca tecrübeli askerin İdlib söz konusu olduğunda kesin ve kararlı bir ifadeyle "durun" dediğini, hali hazırda Suriye'de bulunan kuvvetlerimizin içinde bile bir "ikna" problemi yaşandığını bildiğimiz halde, onlara kulak vermemiş olmanızın faturasını kesmeye çalışmayacağız.

Hava desteği bulunmadığı için Suriye'de konuşlu bütün birliklerimizin, hele hele "gözlem noktaları"ndaki askerlerimizin amiyane tabirle kabak gibi "açık hedef" olduğu ilk günden itibaren bas bas bağırılmışken, bu riskin hangi milli çıkar nedeniyle göze alındığını sorgulamayacağız.

İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu'nun önceki gece Habertürk canlı yayınında, tabiri caizse bin düşünüp bir söyleyerek, son derece dikkatli, bir dille aktardığı "sıkışmışlığımızı", askerlerimizin, orada nasıl "Ateş ederlerse yerleri belli olacak ve vurulurlarsa da oradan çıkarılamayacak, Türkiye'den hiçbir lojistik destek alamayacak halde oldukları için, ateş bile edemez" hale geldiği/getirildiği konusunu didikleyip de, gözü kulağı Suriye'de olan yüzlerce ana-babanın da, gözü-kulağı Türkiye'de olan yüzlerce Mehmet'imizin de yüreğini kanırtmayacağız.

Rusya'yla yatıp ABD'yle uyanmaya teşne dış politikamızdaki zikzak çetelesini afişe etmeyeceğiz.

(Şehitlerimiz ebedi istirahatgâhlarına kavuşana kadar en azından…)

***

Ortada "felaket"ten de felaket bir hal olmasına rağmen felaket tellallığı yapmayacağız.

Panik yaratmayacağız. İnfiale yol açmayacağız.

İlan edip etmemeniz umurumuzda değil; "milli yas"ımızı tutacağız ve ona gölge düşürecek bütün aşırı yorumlardan, iddialardan, çıkışlardan kaçınacağız.

***

Velhasıl…

Biz "Türk Milleti"ne yakışır şekilde davranacağız; millet olarak, milletliğimizi yapacağız da…

Ya siz?

Siz de "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"ne yakışır şekilde davranmaya başlayacak mısınız artık?

Bünyede tekleştiği için ayırmak zor oluyor olabilir ama "devleti" siyasi iktidar gibi çalıştırmayı bırakıp da "devlet"liğini yapmasına imkan verecek misiniz?

Tıpkı 15 Temmuz'dan sonra olduğu gibi, bir yandan "Milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günler…" pozisyonu alıyormuş gibi yapıp, muhalefeti "bugün onu söylemenin zamanı değil, bunu konuşmanın zamanı değil" diye baskılayıp, "siyaset üstü/partiler üstü" tavırlar takınma çağrıları yapıp, bir yandan da en ucuz siyasi hesap ve metotlarla her fırsatta muhalefeti hedef göstermekten vazgeçecek misiniz? Önceki gece bile gayri vicdani şekilde yapabildiğiniz gibi, "Eyyy Esad'la konuşun diyenler…" çarpıtmasından medet ummayı bırakacak mısınız?

"Muhalefet alınan kararları desteklemek zorunda" şeklindeki dayatmacı, tependenci tutumunuzu terk edip, muhalefet partilerini "birlikte karar almaya" davet edecek misiniz?

Medya maymunlarından söz etmiyorum, bu işe kafa yoran, ömür adayan askerleri, akademisyenleri, stratejistleri, diplomatları çağırıp da, siyasi taraflarına takılmaksızın "Siz ne diyorsunuz? Öneriniz nedir?" diye soracak mısınız? Dediklerine kulak daha önemlisi kıymet verecek misiniz?

"Düşman"larınızı karıştırmayacağınıza, bu süreci "milli güvenliği" bahane ederek kendi milletinize karşı yeni bir  "olağanüstü" tedbirler ve "anti-demokratikleşme" harekatı için kullanmayacağınızın sözünü verecek misiniz?

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları