Ayaklar, ayak altında kaldı!

Türkiye yine gaz, cop, dipçik, taş, su, panzer, tekme, tokat aklınıza ne gelirse onu kullanarak şahane bir işçi bayramı (!) kutladı. İktidar, verdiği sözü tuttu. Taksim’e bırakın beş yüz bin işçiyi çıkarmayı beş işçinin bile çıkmasına izin vermedi. Sendika liderleri, milletvekilleri ve sıradan işçiler, sendikanın merkezinde gaz bombalarıyla etkisiz hale getirildi.
Bölücülerin kuyruklarına
basılmadı!
Terörle mücadele ve Türkiye’nin iç işlerine yabancıların müdahalelerine karşı sessizliğe gömülenler, söz konusu Taksim meydanı olunca bütün güç ve yeteneğini göstermiş oldular. Hakkını vermek gerekirse 1 Mayıs olayları iktidarın, kendi yurttaşına karşı kendini nasıl koruyacağını çok iyi kanıtladığı olaylar olmuştır. Güvenlik güçleri Allah için “orantılı güçleriyle” çelik gibi bir irade sergilemişlerdir. Barikatı deldirmemiş, kuşatmayı yardırmamış, Taksim’de de kuş uçurtmamıştır. Hastane, okul, kafe demeden atılan gaz bombalarıyla işçilerin üzerinden adeta silindir gibi geçilmiştir. Nedense yüzü maskeli, ellerinde Apo posterleri olan provokatörlere bu olaylar sırasında etkili bir müdahale ise yapılmamıştır. Avrupa’nın işbirlikçilerinin bölücü kuyruklarına 1 Mayıs’ta da basılamamıştır!
Provokasyonların amacı
işçileri militanlaştırmaktı!
İktidar, provokasyonu gerekçe göstererek işçilerin 1Mayıs’ı Taksim’de kutlamasına izin vermemesine rağmen, provokatörler görevlerini kusursuz yerine getirmişlerdir.
Güvenlik güçlerini provoke edenlerin temel amacı, polisin “orantısız” güç kullanmaya teşvik ederek göstericilerin mağdur duruma düşürülmesini sağlamaktı. 1Mayıs’ta bu oyuna İstanbul’un birçok yöresindeki güvenlik güçleri gelmiştir. Bu durum işçinin militanlaştırılmasını hedefleyen provokatörlerin ekmeğine yağ sürmüştür. İşçiler bundan sonra militanların kışkırtmalarına daha açık hale gelmiştir.
Aynı şeyi DTP örgütü etnik temelde başarmaya çalışmaktadır. DTP de Kürtleri mağdurluk psikolojisi temelinde PKK’lılaştırıp, Kandil’e daha fazla militan devşirebilmek için elinden geleni arkasına koymuyor. Sokağın sürekli hareketlendirilmeye çalışılmasının amacı budur.
Stratejik
öngörü yoksunluğu!
İktidarın bunu anlayacak stratejik öngörüden yoksun olması olayları büyütmüştür. İktidar yetkilileri türban davasında, parti kapatma davasında, nasıl burunlarının ucunu dahi göremediyseler sendikalı işçilere güç kullanma emri verirken de aynı hataya düşmüşlerdir.
İşin garip yanı bütün bunların “demokrasi”, ifade serbestliği ve “özgürlük” söylemlerine rağmen yapılmış olmalarıdır. Demokratik toplantı yapma hakkının olmadığı bir demokrasi, özgür gösterinin yapılamadığı bir özgürlük anlayışı herhalde Türkiye’ye özgüdür. Demokrasiden anlaşılan buysa diğer söylemlerin içeriğini tartışmaya bile gerek yoktur.
Ayaklar baş olmadı,
ayak altında kaldı!
Başbakan, sendikaların Taksim’de miting yapma ısrarını sürdürdükleri bir zamanda basın toplantısı yapmış ve şunları söylemişti: “Ayakların baş olduğu yerde kıyamet olur”. Sonra da yaptığı düzeltmede bu söylemin bir atasözü olduğu “otoritenin zaafa uğratılmasına yönelik” içerik taşıdığını söylüyor. Analiz doğrudur ama söylemin yeri, zamanı ve hedefi yönünden de “ayak” tabirinin Taksim’de toplantı yapmak isteyenlere yönelik olduğu açıktır.
Bu söylemin güvenlik güçlerinin tutum ve tavırlarını etkilemediğini düşünmek mümkün değildir. Ayak tabir edilenler harekete geçince bunu “kıyamet” alameti sayanlar onları kendi ayakları altına almışlardır.
Sicil amiri AB
iyi not vermedi!
Açıkçası, iktidar 1Mayıs’ta kullandığı güçle gerçekte kendi ayağına kurşun sıkmış oldu. Devletin gücünü bu tür kullanma özgürlük, çağdaşlık ve demokrasi anlayışı içinde değerlendirilemez.
Sendikalı işçileri Taksim’e çıkarmamakta iktidar gerçekten başarılı olmuştur. Demokrasi ve özgürlük konusunda ise malum zatların sicil amiri olan AB’den iyi not aldıkları söylenemez. AB’yi ölümüne önemseyenlere duyurulur!
- Yorumlar 0
- İçi boş siyasi mugalatalar15 Ocak 2021 Cuma 00:00
- ABD'den Trump geçti!12 Ocak 2021 Salı 00:00
- ABD'den demokrasi ithal etmek!08 Ocak 2021 Cuma 01:11
- Kılık/kıyafetle 200 yıllık imtihan!05 Ocak 2021 Salı 00:00
- Yargı siyaset ilişkileri ve AİHM01 Ocak 2021 Cuma 00:00
- Demirtaş davası nedir?29 Aralık 2020 Salı 00:00
- İktidar ve muhalefet: Sorun ne?25 Aralık 2020 Cuma 00:00
- Yargı reformu ve uygulama!22 Aralık 2020 Salı 00:00
- S 400'ler bahanedir!18 Aralık 2020 Cuma 00:00
- İki ayak bir pabuçtan çıkmıştır!15 Aralık 2020 Salı 00:00
- Graham Fuller haksız mı?11 Aralık 2020 Cuma 00:00
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.