Ayasofya, takiye, akıbet!..

Siyasal İslamcılar; yaşamının özellikle son dönemlerinde Cumhuriyet, Atatürk ve laiklik söylemleriyle dikkat çeken Süleyman Demirel'i pek sevmezlerdi...

Ama Demirel'in o meşhur "Dün dündür, bugün bugündür" lafı ne yazık ki son dönem siyasetçilerinin pusulası haline geliverdi...

Dün, hangi konuda ne söylediklerinin önemi yok artık siyasiler için...

Bugün söylenenlerin ve yarınlardaki sonuçlarının hangi çıkarlarına hizmet edeceğini düşünerek adım atıyor artık siyasiler...

Bu adımlara göre şekilleniyor geçmişte söylenen tam aksi sözler...

Ve tabi ki; dünün tam aksine söylenen sözler günümüzde gözardı ediliyor ve sanki hiçbir şey olmamış gibi ahkam kesmeye, nutuk atmaya devam ediyor anlı şanlı siyasiler...

Çünkü siyasetçiler için dün ne söylediklerinin, bugün onu nasıl çürüttüklerinin, yarın ise topyekün hepsine nasıl karşı çıkarak inkar edeceklerinin de hiç önemi yok...

Balık hafızalı, duyarsız-bananeci toplumları yönetenlerin ezelden beri geliştirdikleri bir uyutma stratejidir, işine geldiği gibi konuşmak...

Siyasette her şey konuşulur, her şey söylenir hatta hakaret de edilir ama bunlar bir süre sonra kolaylıkla unutulur ve bir bakmışsınız birbirine hakaret edenler aynı saflarda ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar!!!

Örneğin; bir zamanlar parti lideri olan Numan Kurtulmuş ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun AKP lideri Erdoğan'a söyledikleri ve üçünün karşılıklı suçlamaları sosyal medya arşivlerinde halen duruyor...

Türkiye'yi son 18 yıldır yöneten AKP iktidarı döneminde ekonomi, kalkınma, ilerleme, zenginlik vs. konularda binlerce söz verildi, on binlerce kez ahkam kesildi ve nutuklar atıldı ama bunların çok büyük bölümünün tam tersi icraatlar yapıldı ve toplumun büyük bölümü de bu rezaletleri çok kısa sürede unutuverdi.

Erdoğan, dün, bugün!..

Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması ile ilgili Danıştay kararı açıklanır açıklanmaz, Meclis'te tekbir sesleri yükselse de, AKP'liler nutuklar atsa da, muhalefet (hem nalına-hem mıhına söylemlerle) konuyu oldu bittiye getirerek, tabanda tepki çekmemenin laf oyunlarına sığınsa da, yine eski nutuklar geldi gündeme...

Açık söylemek gerekirse, Ayasofya'nın ibadete açılması Türkiye'de öyle devasa bir heyecan yaratmadı ama, konuyla ilgili bugünün tam tersi nutuklar da sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı...

Üç beş aklıevvel, hilafet geri gelmiş gibi sosyal medyada bağırıp dursa da, hatta Ayasofya'nın önüne giden bazı bağnazlar sıranın Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun kaldırılmasına geldiğini zırvalasa da, ülke genelinde bir bayram havası da yaşanmadı...

Çünkü Ayasofya ile ilgili eski açıklamalar gündemin içerisinde sırıtmaya devam etti!!!

Çünkü herkesin aklına Erdoğan'ın birkaç yıl önceki bir mitingde, Ayasofya ile ilgili yaptığı şu konuşma geldi;

"Yan tarafta Sultan Ahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofyayı dolduralım diyeceksin... Bu oyunlara gelmeyin, bunlar tezgah..."

Peki, Erdoğan'ın bir yandaş televizyon kanalında Ayasofya'nın açılması ile ilgili soruya verdiği şu yanıta ne demeli: "Ayasofya'yı açmanın bir götürüsü var. Ayasofya'nın açılmasını isteyenler, yurt dışındaki camilerimizin başına ne gelir hiç düşünüyor mu?.. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim."

Evet; bunları Erdoğan söylemişti... Aynı Erdoğan, Ayasofya'nın Diyanet'e devredilmesi kararını açıklarken de şöyle konuşmuştu;

"Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya'nın dirilişi Mescid-i Aksa'nın özgürlüğe kavuşmasının habercisi, Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir..."

İşte bu konuşmanın ardından herkes aynı soruyu sordu;

Ayasofya açılsın çağrılarını "oyun" ve "tezgah" olarak nitelendiren Erdoğan, ne oldu da Atatürk'ün müzeye çevirdiği bir ibadet merkezini tekrar camiye dönüştürmek için çırpındı?..

Evet; Ayasofya kararının ardında hangi siyasi beklentilerin yattığının da herkes farkında...

Son dönemde anketlerde ciddi oy kaybeden ve muhalefetin erken seçim baskılarıyla ne yapacağını şaşırmış durumda olan AKP, her zamanki gibi din unsuruna sarılarak, inançlar üzerinden siyaset yaparak politik sahada prim yapmaya çalışıyor...

Mumcu'nun saptaması, AKP'nin gidişi...

Ancak sosyal medyaya yansıyan ve bazı diplomasi uzmanlarının da vurguladığı kimi konular, iktidarın Ayasofya üzerinden propaganda yürütme çabalarının uluslararası kamuoyundaki olası geri dönüşlerine dikkat çekiyordu...

Eğer Erdoğan, Ayasofya kararını uluslararası kamuoyuna danışarak ya da bir "anlaşma" yaparak açıklamamışsa, kamuoyundaki kaygıların ortak noktası bellidir;

"ABD, Avrupa ve diğer ülkeler yakında ekonomik ablukayı başlatabilirler, altın ve döviz piyasası çılgınca yükselebilir, Türkiye ciddi ambargolarla karşılaşabilir ve Ayasofya meselesi diplomatik açıdan Türkiye'nin başını önümüzdeki dönemde ciddi biçimde ağrıtabilir..."

Gelelim yazının başında dikkat çektiğimiz, "dün dündür, bugün bugündür" sözüne sığınarak yapılan konuşmaların bir süre sonra görmezden gelinmesine, değiştirilmesine ve hatta inkar edilmesi meselesine;

Hiç kuşkusuz toplumu uyutmak için kendi konuşmalarının tam aksini yapan siyasilerin hepsi sonunda kaybetmiştir...

Din ticaretinden nemalanan, inançları sömüren partilerin çoğunun günümüzde tabelasının bile olmaması tesadüf değildir...

Siyasilerin, dinciliğe verdikleri tavizlerin sonuçlarını anlamak için Uğur Mumcu'nun 30 yıl önceki bir konuşmasını da anımsamak gerekiyor... Çünkü o konuşma bugünlerde Ayasofya üzerinden nemalanan AKP'nin sonuna da işaret ediyor olmalı...

Şöyle konuşmuştu Uğur Mumcu;

"Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır... CHP iktidarı, 1949 yılında din derslerini kabul etti. Yıkıldı, kurtaramadı bu ödün... DP, 1957'de Said-i Nursi'nin cüppesini bayrak yaptı. Ne oldu?.. Yıkıldı... Süleyman Demirel 1960'ların ortasında Nurcuların, tarikatların, Süleymancıların sakallarını okşadı... Ne oldu?.. Yıkıldı... Hac seferleri düzenleyen ANAP ne oldu, yüzde 20'ye indi... Halka güvenmek gerekiyor. Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararlı olur belki, ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Din sömürüsünü affetmiyor halk. Bu son derece önemli bir sonuç, olgu ve gerçektir."

Evet; Tevhid-i Tedrisat'ı yerle bir eden, tarikat ve cemaatleri destekleyen, imam hatip furyasını başlatan, sıbyan mekteplerinde küçücük çocukların beyinlerinin yıkanmasına göz yuman AKP,

inanç sömürüsünü bu kez Ayasofya üzerinden zirveye çıkartmaya çalışmadı mı?..

Peki o halde Uğur Mumcu, 30 yıl önceki konuşmasıyla AKP'nin de akibetini anlatmış olmadı mı?..

 

 

Yazarın Diğer Yazıları