Bağnazlık, ahlaksızlık, suskunluk!..

İslam dünyası, son yıllarda tuhaf bir çaresizliğin ve suskunluğun girdabında çırpınmaya devam ediyor...

Ancak tek mesele, siyasallaşmış İslam'ın, toplumun inançları üzerinden rant elde etme çabası değil...

Kitleleri çaresizliğe iten asıl çıkmaz, inanç dünyasının karar mekanizmasında olan kurumların olaylara müdahale etmemesi ve İslam düşmanlarının bile zarar veremeyeceği bir tahribatın Müslümanlar üzerinde giderek daha çok yıkımlar yaratması...

Örneğin; Irak-İran Savaşı'nın hemen ardından başlayan ve Körfez Savaşı'yla birlikte taban kazanan militan dincilik, Orta Doğu'yu kana boğarak yeraltı kaynaklarının yağmalanmasına zemin yaratan Arap Baharı planı ile birlikte sahaya indi...

İşte o süreçte Müslümanlara İslam karşıtlarından daha fazla zarar verecek öylesine kanlı bir tahribat başladı ki, ölenin de öldürenin de tekbir getirdiği bir vahşet ortamında, ne yazık ki şeriat kurallarını dayattıklarını öne sürenler, yalnızca Müslümanları katlettiler...

Çünkü Irak'ta ve Libya'da El Kaide, Suriye'de IŞİD'le piyasaya çıkan dinci militancılık; Orta Doğu'yu bölerek doğalgaz ve petrol kaynaklarına el koymaya çalışan emperyalizmin kiralık tetikçileri olarak terör estirmişlerdi...

Bunun aksini iddia edenler, kendilerine şu soruyu sorup yanıt arasınlar;

"El Kaide, IŞİD ve benzeri dinci gruplar neden yalnızca Müslümanları katlettiler?.."

Evet; bırakın bu soruya yanıt almaya çalışanları, bu soruyu gündeme getirenlerin bile katledildiği bir coğrafya oldu Orta Doğu...

Çeşitli kaynaklara bakılırsa, 1 milyondan fazla insanın katledildiği Irak işgalinde tetiği çekenler ve toplu katliam yapanlar da kendilerine Müslüman adını veren dinci gruplardı...

Kimin için savaşıyordu acaba bu gruplar?..

Dayatmaya çalıştıkları kendi şeriatları mıydı, yoksa şeriat iddiasının perde gerisinde, Müslümanları birbirine düşürmek için çırpınan emperyalist ihanet şebekelerinin sinsi planları mıydı?..

Müslümanı vuran şiddet...

20 Ekim 2011'de dinci çeteler tarafından linç edilen Libya lideri Muammer Kaddafi'nin,  2008 yılında Arap Birliği zirvesinde yaptığı konuşmada, "Siz birbirinize düşerseniz, bir gün hepiniz tek tek yok olacaksınız... Tıpkı Saddam Hüseyin gibi" derken, işte Müslüman ülkelerin emperyalizme karşı kayıtsızlığına, çaresizliğine ve korkaklığına da dikkat çekiyordu...

Kaddafi'nin iddiası ne yazık ki kendisinin de sonunu getirirken, Libya liderinin o yıllardaki açıklaması gaflet uykusundaki Müslüman dünyasına da sert bir uyarı niteliğindeydi...

Evet; Kaddafi haklı çıktı, kendisinden sonra sıra Suriye'ye geldi ve ne tuhaf ki üç ülkeyi de hedef alan emperyalizm, Müslümanları birbirine düşürüp iç savaşa sürüklerken, yine IŞİD ve El Kaide kılığındaki terör gruplarını kullanmıştı..

Yazının başından itibaren dikkat çektiğimiz saptamalarda asıl sorun ya da sorumlu tek başına dinci gruplar olarak da sıralanamaz...

Tarikatlar, cemaatler ve aşiretler adeta kendi şeriatını dayatmak için farklı örgütler adı altında Orta Doğu'dan pay kapma savaşında taşeronluğu kabul ederken, ne yazık ki inanç otoriteleri olarak bilinen merkezler, kurumlar ve kişiler iç savaşa karşı susmayı tercih ettiler...

Orta Doğu, Körfez Savaşı'ndan bu yana kan deryasındayken, neredeydi örneğin, anlı şanlı Mısır'daki El Ezher Üniversitesi?..

Mollaların her fetvasının ardından bir aydının katledilmesine göz yuman El Ezher gibi kurumlar; IŞİD- El Kaide ve benzerlerinin Mısır, Libya, Suriye, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da katliam yapmasına neden sert tepki vermemişlerdi?..

Evet; dinci militanlık da, Ilımlı İslam projesi de, ne yazık ki Arap coğrafyasında diktatör olarak nitelendirilen devlet yöneticilerine karşı  dururken, onlar aslında emperyalizmin birer maşası olarak kullanıldıklarının farkına varamadılar...

Ta ki IŞİD ve El Kaide, Suudi Arabistan, Irak ve Suriye'de türbeleri, camileri roketlerle-bombalarla yerle bir edene kadar...

Peki; din adamlarının, kurumların ya da otoritelerin suskunluğu, Türkiye'deki çirkin olaylarda ne tür vahim sonuçlara yol açtı?..

Emniyete, Diyanet'e çağrı...

Hazreti Ömer'in adalet timsali uygulamaları Türkiye'deki kaç tarikat, cemaat ya da örgütün aklına gelir bilmiyoruz ama konu yolsuzluk-rüşvet-yağma pervasızlığı ve yetim hakkının talan edilmesi olduğunda, sadece kitleler değil, kendini dini otorite ilan eden kişi ve kurumlar da dehşet verici bir suskunluğa gömüldüler...

Siyasal İslamcılar son dönemde, en çok da AKP'nin çemberinde büyümek-yayılmak- etkili olmak uğruna rant peşinde koştukları için, devletin yağmalanması, yetim hakkının yenilmesi konusunda da utanç verici biçimde sessiz kaldılar...

Peki; her fırsatta "namustan, ahlaktan, adaptan, terbiyeden" söz eden "şeyh, molla" ve "efendi" kılıklıların faaliyet gösterdikleri kaçak Kur'an kursu, tarikat-cemaat yurtları, köhne dergahlar ve karanlık medreselerde, son yıllarda kirli bir zincirin halkaları gibi yayılan taciz-tecavüz rezaletlerine karşı devam eden suskunluğa ne demeli?..

Bazen küçük çocuklarla evlilik konusunda utanç verici açıklamalarla da gündeme gelen Diyanet'in, bir zahmet tepki gösterdiği Uşşaki tarikatı içerisindeki son taciz rezaletine, kendini "şeyh" olarak niteleyen dinci, cemaatçi, tarikatçı dernek ve vakıf yetkilileri ile muhafazakar kesimlerin yetkilileri, sivil toplum örgütleri, ilahiyatçılar ve kanaat önderleri neden suskunlar?..

Onlar Ensar'dan Uşşaki'ye kadar, tarikat ve cemaat yurtlarında ardı ardına deşifre olan taciz- tecavüz rezaletlerine karşı susarken, sığındıkları inancın hangi kurallarına dayanarak başlarını kuma gömüyorlar acaba?..

Kimse kendini kandırmasın;

Orta Doğu'da IŞİD'in ve El Kaide'nin Müslümanları toplu olarak katlemesine susanlar ne kadar İslam dinine ihanet ettilerse, Türkiye'de son yıllarda, zincir halinde ortaya saçılan taciz-tecavüz rezaletlerine karşı susan sözde Müslümanlar da, gerçek İslam'a o kadar ihanet içindedirler...

Çünkü gerçek dindarlar da susarsa, devlete sızma taktikleri verdikleri müritlerin küçücük uşaklarının yatağına sızan şeyh kılıklı ahlaksızların rezaletleri bitmeyecek...

O halde dün bu köşedeki çağrıyı yineleyelim;

Devlet-Emniyet-Diyanet, Türkiye'nin her köşesinde başına sarık geçirerek, sakal bırakarak ve medrese adı altında rant dergahı kurarak ahlaksızlık yapanlara karşı sustukça, İslam dini utanç verici tahribattan zarar görmeye devam edecek...

Yazarın Diğer Yazıları