Bahadıroğlu'nun sevdirdiği tarih…

Astrologlar, "Yok artık' denilenler olacak" diye tanımlamıştı bitirmek üzere olduğumuz haftayı.
***
"Cumhuriyet okulları"nda eğitilmiş bir tarih profesörü.
Mezun olduğu üniversitenin adı dahi  "Atatürk".

 "Mezalim"i iliklerine kadar yaşamış, dolayısıyla, bugün "hain" imasında bulunmakta tereddüt etmediği Talat Paşa'nın mücadelesini herkesten iyi bilmesi, anlaması gereken insanların şehrinde geçirmiş; "fikir, düşünce dünyası"nın karakter kazanması beklenen yüksek öğretim yıllarını.
Bugüne kadar, bu nevi sayısız yazı yazdı; ama dün yazdıkları kantarda topuz filan bırakmadı. Karşılık geldikleri değerler, ülkü ve mücadeleleri ile Türk tarihinin üç çok önemli ismi olan Talat, Enver ve Cemal Paşaları "FETÖ"cülerle kıyasladı:
- FETÖ okullarında okuyanlar gün gelip vatanını kurşunlayacaklarına inanırlar mıydı? Bu Anadolu evlatlarına bundan on on beş sene önce 15 Temmuz'da böyle bir hareketin içerisinde bulunacaklarını söyleseniz size deli derlerdi. Düşman olurlardı. İşte devşirilmek böyle bir şey! Onun için rahmetli Türkeş Bey'in, "Efendim dürüsttüler, vatanseverdiler, hırsız değillerdi, ama komitacı idiler. Bir cihan imparatorluğumuzun gitmesine sebep oldular", ifadelerine dikkat kesilelim. Peki kimin komitacıları idiler? İşte bunu anladığınız gün Türk'ün ve İslam ümmetinin üzerinde oynanan büyük oyunun, yapılan ameliyatların farkına varırsınız. Yoksa inanın onlar kahraman bulmakta ve üretmekte hiç zorlanmazlar. Amerikalı diplomat ve politikacı Henry Kissinger'in ABD'nin neden başarılı olduğu hususunda çok çarpıcı bir o kadar da gerçekçi bir ifadesi vardır: "Biz ülkemizde hainleri hemen temizleriz. Dış ülkelerde ise hainleri bulur kahraman yaparız." Bu ifade her şeyin açıklaması değil midir?
***
Bu anlı şanlı tarih profesörü, Talat, Enver ve Cemal Paşa'lar hakkında alenen "hain" imasında bulunurken, Türkeş'in "komitacı" yaftasını referans gösteriyor diye başını kuma gömmeye hazırlanan yahut "ama"lı, "fakat"lı izahatlar uydurmaya girişen ve dahi "makbul muhafazakar-milliyetçi" kontenjanından sahip çıkmaya yeltenen "Türk milliyetçisi", "ülkücü" arkadaşlar olacaksa yeniden düşünsünler.
Zira…
İttihatçılar nasıl "II. Abdülhamid Han'ın açtığı mekteplerde okuyup müthiş bir eğitim almış oldukları halde Alman'ın, İngiliz'in devşirmesi olduklarını anlayamadılar"sa, Türkeş de "Müthiş bir asker olmasına rağmen, darbede kimin oyuncağı olduğunu iş işten geçene kadar anlayamamış" biri "hocanızın" nazarında.

"İdraksiz"e kadar gider tercümesi!
***
Yetmiyor diyor ki;

"II. Abdülhamid Han tahttan indirilirken 6 milyon kilometrekareden fazla vatan toprağın vardı. O yüce padişah; "Bu vatanı on yıl idare edebilirlerse 100 yıl idare etmiş gibi sevinsinler" tarihî cümlesini söylemişti.
Dokuz sene geçmeden bir milyona düşecek o da düşman postalları ile çiğnenecekti.
On yıl idare edemediler ama bir milyonun altına düşürdükleri vatan parçası için yüz yıl bayram ettirdiler.
Osmanlı ise gidene gözyaşı döker, nasıl kurtaracağının hesaplarını yapardı. Cumhuriyetle birlikte öyle bir eğitim verildi ki bırakın giden vatan parçalarına yanmayı bizim oralarda ne işimiz vardı cümlesini zihinlerimize kazıdılar. Sanki oralarda hiç bulunmamıştık. Sanki 4 veya 5 asırdır oralarda hüküm süren biz değildik…"
Cumhuriyet yüzünden bir gecede cahil bırakıldık yani!
***
Nihayetinde "tarih" de bir sosyal "bilim" ya…
Sorgulanamazlığını savunacak, kayıtsız şartsız biat bekleyecek halimiz yok.
Bütün bu itibarsızlaştırıcı, karalayıcı ifadelerin "ilmi bir temeli" olsa…
Nesnel kanıtlarla gerekçelendiriliyor olsa…
En azından "tartışmaya" değer bulacağız, "karşı tez" geliştirme/savunma ihtiyacı duyacağız da…
Aynı yazının, Mehmet Akif Ersoy'u, "İngiliz ajanı mason Abduh ve Afgani'nin fikir pençesinde yoğrulmuş, Vehhabi zihniyetinin tesiri altında kalmış bir bozuk fikirli" olarak tanımladığı bölümünde, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor profesörümüz, bütün bu tarihi şahsiyetlere tahammülsüzlüğünün nedenini:

- Mehmet Akif Ersoy bir dönem Müslümanların halifesi ve Türklerin büyük hakanı II. Abdülhamid Han'a akıl almaz iftira, hezeyan ve düşmanlıkta bulunmuş, İttihat Terakki fırkasının önemli savunucularından biri olmuştu. Sonunda memleketin mahvını, imparatorluğun çöküşünü görmesine rağmen o yüce sultandan özür dileme erdemine dahi erişememişti.
***
Bu ilmi bir değerlendirme mi şimdi?
Yoksa kronikleşmiş bir muhalefete tahammülsüzlük göstergesi mi?
***
Kişinin adı, sanı, ünvanı ne olursa olsun, "tarih sevgisini" Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı Yavuz Bahadıroğlu'ndan alınca sonuç böyle oluyor demek ki!

SORU-YORUM
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, hasta annesine hakaret edenlerin serbest bırakılmasına gösterdiği tepki üzerine, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'den gelen "Kimse yargıya parmak sallayamaz" çıkışıyla ilgili soruları cevapsız bıraktığını söyleyenler,  Soylu'nun "Türkiye afet bölgesi; herkes hazırlıklı olsun" sözlerinin sahiden de bir "cevap" olmadığını mı düşünüyorlar?

Yazarın Diğer Yazıları