Bankalara başkent mi?

Yasalarımıza göre Merkez Bankası özerk... Ama bırakın ekonomiyi ilgilendiren kararları, iktidar bankanın nerede olacağına bile karışıyor... Yaşasın özerklik!

Aylardır Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınıp taşınmayacağı tartışılıyor...
Başkan Durmuş Yılmaz başta olmak üzere Merkez Bankası yönetimi İstanbul’a taşınmanın doğru olmayacağını söylüyor, Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ise aksini savunuyor...
Bu tartışmaya son noktayı önceki gün Başbakan Erdoğan koydu:
 “Bu konuda kararımızı verdik, yerleri bile belirlendi. Kimseye bu konuda danışmamıza gerek yok. Kanunsa kanun, yaparız kanunu. Niye, çünkü İstanbul bu ülkede ekonominin merkezi...”
Yasalarımıza göre Merkez Bankası özerk... Yani kararlarını, iktidardan bağımsız olarak verme
yetkisine sahip...
Ama bırakın ekonomiyi ilgilendiren kararları, iktidar bankanın nerede olacağına bile karışıyor...
Yaşasın özerklik!

* *  *

Ne diyor Başbakan?
“İstanbul ekonominin merkezi, Merkez Bankası bu yüzden İstanbul’a taşınmalı!”
İyi de en çok suç İstanbul’da işleniyor diye İçişleri Bakanlığı’nı neden taşımıyorlar İstanbul’a...
Ya da en çok askerimiz Güneydoğu’da ya Milli Savunma Bakanlığı neden Diyarbakır’a gitmiyor?
Neden Tarım Bakanlığı Konya’ya, Dışişleri Bakanlığı Washington’a, Enerji Bakanlığı Şanlıurfa’ya, Çevre Bakanlığı Artvin’e, Sanayi Bakanlığı Kocaeli’ne götürülmüyor?

* * *


İstanbul sadece finansın değil; aynı zamanda tarihin, kültürün, eğitimin, sanatın, yolsuzluğun, şanın, şöhretin, eğlencenin, sefaletin de başkenti!
Çünkü nüfusu 15 milyona dayandı; belki de geçti!
Bu yüzden “bir çok şeyin en çok İstanbul’da olması” doğal değil mi?
Sırf bu yüzden bazı devlet kurumlarını İstanbul’a taşırsanız; o zaman yukarıda verdiğim örneklere göre, diğer devlet kurumlarını da o illere götürmek zorunda kalmaz mısınız?
Öyle olunca da başkenti başkent olmaktan çıkarmaz mısınız?
Peki, zaten amacınız bu olabilir mi?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek olan başkentin, bu yolla içini boşaltmak istiyor olabilir misiniz?
Bilemem...
Bildiğim tek şey bu tür tartışmaların ülkemize hiçbir yarar sağlamayacağı!

* * *


Sayın Başbakan kurmaylarına bir sorsun bakalım; Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması, devlete kaç milyon YTL’ye patlayacak?
Eğer o kadar paramız varsa; bunu neden belimizi bükten borçlarımızı azaltmak için kullanmıyoruz?
* Mustafa Mutlu / Vatan



*****

Kız sen finansın neresindensin?

Merkez Bankası, Ankara’dan İstanbul’a taşına “cak.”
Niye?
“Para orada.”
*
Fransa’nın merkez bankası, başkent Paris’te... İngiltere’ninki, Londra’da.
Rusya’nın Moskova’da.
İspanya’nın Madrid’de.
Denilebilir ki:
“O ülkelerin başkentlerinden büyük şehirleri yok; dolayısıyla, finans merkezleri de mecburen başkentleri.”
Mantıklı.
*
ABD’nin finans merkezi neresi?
New York.
Where is the merkez bankası?
Washington.
Mantıksız mı?
*
İtalya’nın merkez bankası, neden Milano’da değil de, Roma’da? Çin’inki, neden Şanghay’da değil de, Pekin’de? Brezilya’nınki, neden Sao Paulo’da değil de, Brasil’de? İsviçre’ninki, neden Zürih’te değil de, Bern’de?
Ve...
Türkiye’nin merkez bankası, neden padişah efendimizin başkentinde değil de, “Cumhuriyet” in başkenti “İstiklal” caddesi “Ulus” ta?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet



*****

Köylüye ‘vize’ koyalım! Merkez’i ‘şehre’ taşıyalım!
 
Başbakan’ın içine düştüğü ne yaman “çelişki.” Hadi Arapçasını da söyleyeyim, ne büyük “tenakuz” dur.
Köylüye; “vize” koyalım!
Merkez’i “şehre” taşıyalım!
Diğer adı da “mikro reformlar” olan “yeni eylem planının” içindekileri açıklarken Başbakan, “Ankara’daki Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınacağını, bunun için yasa çıkartmak gerekiyorsa onu yapacaklarını” ilan etti. Aynı Başbakan, daha iki ay önce, İstanbul’un taşıyamayacağı ölçüde kalabalık bir nüfusa sahip olduğunu, bu yüzden kentin daha çok şişmesini önlemek için de gerekirse vize koymayı bile düşüneceklerini ilan etmişti.
Bir yandan vize koy!
Öbür yandan gel gel!
Çünkü Merkez Bankası ile Halk ve Ziraat Bankası’nın da “Dubai Arap Şeyhliği özentisi ağır dekorasyonlu yeni binalar yapılarak” İstanbul’a taşınması yeni insanlara “gel gel yapmak” değilse nedir? 
*  Necati Doğru / Vatan


*****

Basın danışmanlığını bırak!

’Dün Washington’da hep doğruları savunan, savunduğu doğrular için gerektiğinde risk almaktan çekinmeyen, yanlışlığı tescilli muhataplarına bu durumu hissettirme tenezzülü göstermeyen, çağdaş bir ülkenin demokratik usullerle seçilmiş mağrur bir temsilcisi vardı’.
Böyle yazmış Fehmi Koru önceki gün.
Ben, takip etmekle görevli olduğu siyaset adamı hakkında bu kadar coşkulu yazabilen bir insanın gazetecilik görevini yapabileceğine inanmam.
Gazetecilik biraz kaynaklara mesafeli durmak mesleğidir. Mesafeli duramazsan işini yapamazsın.
Ve evet; gazeteci hemen her durumda da muhalif durmak zorundadır. Doğruları görmezlikten gelmek anlamına gelmez muhalif olmak. Haber kaynağının yaptığı yanlışları bulmaya çalışmak ilkesine uygun yaşamaktır bu.
Alkışlamak için var olmaya başlar, Koru gibi haber kaynağı için MAĞRUR, HEP DOĞRULARI SÖYLEYEN tanımlarını kullanırsak, toplumun bize neden ihtiyacı olacağını anlamak da mümkün olmaz.
Bizden beklenen eleştirmek, doğruların bulunmasına yardımcı olmak ve muhalif olmaktır.
Haber kaynağımıza aşk mektubu yazar gibi haber yazarsak en hafif deyimiyle uygunsuz olur bu iş.
Fehmi Koru kendisine bir sorsun bakalım; acaba şu anda istihbarat şefi olsaydı ve bir muhabir kendisine izlemekle yükümlü olduğu bir haber kaynağı hakkında yukarıda Cumhurbaşkanı Gül için kullandığı kelimeler ile yazılmış bir haber getirse ne yapardı acaba?
Ben soruma kendi cevabımı vereyim: O muhabirin çalıştığı alanı derhal değiştirirdim. Çünkü o çocuk artık benim gözümde gazeteci değil basın danışmanıdır.
Fehmi Bey gelin ne siz ne de ben bu yaştan sonra işimizden ayrılmadan basın danışmanı gibi davranmaya heves etmeyelim.
Bu gibi işler Türkiye’de basının kontrol görevini yok ediyor, demokrasiyi de öldürüyor. 
*  Serdar Turgut / Akşam

*****

Alevilerin Tarihsel Kararı
Her kesimde, kuruluşta ve kurumda yapılan atamalar ve baskılarla ’Nakşi ve Amerikancı İslamizm’in devleti ele geçirdiği görülüyor...
Bu açık seçik süreçte AKP iktidarı Alevilere de el atmak istedi..
Peki, sonuç?..
*
20’nci yüzyılda Aleviler üç kez hem ülke hem de kendi varoluşları açısından önemli kararlar vermek zorunda kaldılar...
Birinci karar Birinci Dünya Savaşı arifesindedir...
İttihatçı Talat ve Enver Paşalar Hacıbektaş’ı ziyaret etmişlerdir...
Yeterli desteği Anadolu Alevilerinden sağlayabilmişler midir?..
Birinci Dünya Savaşı’nda Çelebi Cemalettin Efendi kurulan Bektaşi Alayı ile Kafkas cephesinde savaşmıştır...
*
İkinci karar Milli Kurtuluş Savaşı başlangıcındadır...
Mustafa Kemal , Erzurum-Sıvas kongrelerinden sonra Ankara’ya giderken Hacıbektaş’tan geçer; Alevilerin en büyükleri Cemalettin Efendi ve Salih Niyazi Baba ile görüşür...
Alevi liderleri Milli Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’ya destek sözü verirler ve sözlerini tutarlar...
Tarih 24 Aralık 1919’dur...
Çelebi Cemalettin Efendi 23 Nisan 1920’de açılan Meclis’te Kırşehir milletvekili olarak yerini alır...
*
Üçüncü karar Cumhuriyetin kuruluşuna ilişkindir...
Alevilerin lideri Çelebi Veliyettin Efendi, tüm Alevileri, kurulacak Cumhuriyeti desteklemeye çağıran 25 Nisan 1923 tarihli mektubunda der ki:
“ - Gazi Paşa müşarileyhin, terakki ve tealiî vatan hakkındaki her türlü arzularını yerine getirmek bizlere farzı ayındır... Sizi kölelikten kurtaracak Büyük Millet Meclisi Reisi ve cümlemizin büyüğü Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’dir .”
Meclis’te halifeliğin kaldırılması yolunda Alevilerin büyük katkısı olmuştur.
*
Alevilerin laik Cumhuriyetin harcında büyük emekleri vardır; yeryüzündeki İslam coğrafyasında tek laik devletin Anadolu’da kurulabilmesi Alevilik ve Aleviler sayesinde gerçekleşebilmiştir...
Nakşi AKP iktidarı şimdi “Ilımlı İslam Devleti” ni oluşturmak peşindedir...
Aleviliğin öyle bir devlet
kapsamında yeri nedir?..
Bu sorunun yanıtı Alevilerin Nakşi iktidarına karşı aldıkları son tarihsel kararda belirginleşiyor...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları