Barış Pınarı operasyonunun yansımaları

22 Ağustos 2011 tarihli "Irak Oyunu İyi Okunamadı, Yeni Senaryo Suriye" başlığı altındaki yazımda; ABD'nin, Arap baharıyla eş zamanlı olarak Suriye'de ortaya çıkan karışıklıklarda bir taraftan muhalefeti desteklediğini, diğer taraftan Türkiye'yi Suriye ile savaşmaya teşvik ettiğini, aynı zamanda PKK uzantısı terör örgütlerine de Kamışlı başta olmak üzere sınırın diğer noktalarında yerleşme imkânı sağladığını ifade etmiştim. Yazımda ayrıca, 1991 yılında Irak'ın kuzeyinde özerk bölgenin nasıl ve ne şekilde oluşturulduğu ve ABD tarafından Ankara'ya verilen sözlerin arkasında durmadıkları da yer almıştır.

Yazının devamında Suriye'de yaşanan gelişmeler doğrultusunda Rejim ile savaşmanın doğru olmadığı kanaatine varan Ankara'nın, İdlib, Cisr, El-Şugur üçgeni ve Kürtlerin yoğun olduğu Kamışlı'da iki koldan güvenli bölge oluşturulmasına dair ABD'den talepleri de sonuçsuz kalmıştır. Bu karışık denklemin içerisinde yer almayan Ankara, o tarihlerde Suriye rejimi ile muhalefet arasında tarafsız kalamaz mıydı?

2011 yılından başlayarak günümüze kadar Suriye'nin kuzeyinde sınırımız boyunca havalimanları, askeri üsler kuruldu. Toprak altında 100 Km.'ye varan tüneller açıldı, her türlü silah ve mühimmat sevkiyatı oldu. Yerel yönetimler oluşturuldu ve onlar adına vergiler toplandı ve en önemlisi köklü demografik değişimler ve illegal nüfus kaydırmaları yapıldı. Suriye'deki kaosu günümüzle ilişkilendirmeden önce yukarıdaki yazımdan bir paragrafı da aynen aktarıyorum; "Türkiye'nin Washington'dan habersiz herhangi bir sınır ötesi harekâtta bulunmasını söylemek doğru olmayabilir. Türkiye'nin âlî menfaatlerini dikkate alarak ister müttefiki olsun ister olmasın herhangi bir ülkeyle işbirliği yapması uluslararası teamüle göre doğaldır. Washington'un her talebine de Türkiye olumlu yanıt vermek zorunda değildir."

Kahraman Türk ordusu, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve nihayet Barış Pınarı operasyonlarıyla bölgede dengeleri değiştirmiş ve böylece 2012'de Suriye'nin kuzeyinde ortaya çıkan özerk yönetim yapılanmasını çökertmiştir. Barış Pınarı operasyonundan birçok ders çıkarmamız gereklidir. 120 saat sonunda dünyada kimin dost kimin düşman olduğunu öğrenmiş olduk. Arap dünyası 1914'de olduğu gibi bugün de bize karşı olanların yanında yer almaktan çekinmemiştir. ABD'nin bölgeden kısmen çekilme kararıyla eş zamanlı olarak Türkiye'nin Ankara'da ABD, Soçi'de Rusya ile varılan mutabakatlar sonucunda Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyindeki varlığı tescil edilerek meşruiyet kazanmıştır.

Türkiye'nin 2011 de talep ettiği güvenli bölge, böylece Tel Abyad ile Rasul Ayn arasında 120 Km. genişlik, 32 Km. derinlik olarak gerçekleştirilerek dünyaya kabul ettirildi. Geri kalan 320 Km. genişlik ve 10 Km. derinlikte ise Türkiye, Rusya ile ortaklaşa devriye görevi yürüterek sınır ötesinde denetleyici bir aktör haline gelmiştir. Bunun sonucunda PKK'nın Suriye'deki uzantıları bölgeden çekilmeye başlamışlardır. Bu iki mutabakat dikkatle takip edilip uygulanırsa bölge süratle terör belasından arındırılabilir ve jeopolitik açıdan yeni bir dönem başlayabilir.

Bu arada, bölgeyi terk eden teröristlerin akıbetlerinin ne olacağı tartışılmaktadır. Öncelikle her şey bitmiş değildir, yeni bir dönemin temelleri atılmak üzeredir. Son tablo incelendiğinde ABD ve Rusya ilk kez aynı noktada saf tutmaktadırlar. Her ikisi de ne Türkiye'yi, ne de terör örgütlerini kaybetmek istememektedirler. PYD-YPG unsurlarının bir bölümünün kıyafet değiştirerek rejim ordusuna ve bir bölümünün de Kuzey Irak'a geçtikleri iddia edilmektedir. Üstelik ABD Savunma Bakanlığı, Suriye'nin kuzeyindeki petrol yataklarının istikrar bozucu aktörlerin eline geçmesine engel olmak için ABD'nin SDG ile ortaklaşa pozisyonlarını ek askeri unsurlarla tahkim edeceğini bildirmiştir.

Gelinen bu noktadan sonra Suriye'nin kuzeyinden güneye doğru çekilenlerin akıbetleri hâlihazırda uluslararası camianın meşru muhatabı olan Esad yönetiminin sorumluluğundadır. Bunun içindir öteden beri Ankara ile Şam arasında normalleşme ihtiyacı da sürekli bir şekilde vurgulanmaktadır. Kaldı ki, bu durum Rusya ile imzalanan Soçi Mutabakatında ima edilmiş ve Adana Anlaşması da uygulanmıştır.

Öte yandan Türkiye açısından mültecilerin dönüşleri ile Menbiç, Tel Rıfat, İdlib, Kobani ve Kamışlı kritik noktalardır. Mutabakatta istisna tutulan Kamışlı'da, şu anda Rus askerleri ve rejim güçleri bulunmaktadır. Kamışlı konusunda da yine Şam yönetimi ile normalleşmenin önemi ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak, 30 Ekim'de Cenevre'de Suriye anayasa taslağı görüşmeleri ve 13 Kasımda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Amerika'da Trump ile yapacağı toplantı Suriye'nin geleceği ile ilgili önem arz etmektedir. Bundan sonra Türkiye'nin dengeli bir politika izlemesi yararlı olacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları