Barış ve barışma üzerine...

                Bu ülkeye yazık oluyor. Türkiye 7 Haziran genel seçimlerinden sonra koalisyon kurabilmeli ve Orta Doğu yangın yerine dönüşürken erken seçime gitmemeliydi. İktidarı muhalefetle paylaşmak istemeyenler, aslında koalisyondan kaçanlar, milli iradeye saygısızlık yapmışlardır. Koalisyonu değil; erken seçimle ve artabilecek oylarla iktidar olmayı hedefleyenler erken seçime de "seçimin tekrarlanması" dediler. Demek ki, iktidar kazanana kadar seçim yapacaktılar. Koalisyon değil, üç aylık seçim hükümeti kuruldu. CHP ve MHP kendilerine koalisyon teklifleriyle gelinmediğini açıkça belirttiler. Baş patronun kaprisleri ve beklentileri uğruna ülkemiz erken seçime gidiyor; zaman kaybediyor. Buna rağmen, bazıları hep "Hayırcılıkla" suçlanıyor ve aleyhlerine seçim malzemesi yapılıyor.

                Türkiye beş ayda bir seçim yapılabilecek bir siyaset iklimine sahip değildir. 1 Kasım genel seçimlerinde seçime iştirak oranı düşebilir. Bu da en çok oyu alabilecek AKP lehine bir sonuç çıkarabilir.

                Irak'taki yanlışları ve gaflet örneklerini bir tarafa bırakalım. Suriye'nin kuzeyinde kanton üzerine kanton kuruluyor ve Kürt koridoru birleştirilmeye çalışılıyor. Bir dönem Ayn-el Arap'a (Kobani) destek olan Türkiye, bunun karşılığında malum partinin desteği ile 5-7 Ekim ayaklanmasını yaşadı. Esad ile uğraşmak hastalık halini aldı. Siz Kürt koridorunu engelleyin. Esad ile olmaz diyenlerle acaba olabilecek bir şey var mı? Önemli olan ileriyi görebilmek ve ciddi devlet adamı olabilmektir. Orta Doğu politikasını herhalde Türkiye dışında düzenleyen daha güçlü güçler var. Bu konuda ciddi ve gerçekçi olamadık. Kendimizi dev aynasında gördük. İddialarımızın gerisinde kaldık.

                Bazı Hollandalı milletvekillerinin ve ülkemizi ziyaret eden Alman Başbakan Merkel'in "Kürtlerle barışın" saçmalamalarını anlamak mümkün değildir. T.C. vatandaşı olan Kürt ve Zaza asıllı Türklerle bir sorunumuz ve dargınlığımız yoktur. Sorunumuz sözde dostlarımızın da desteklediği kanlı terör örgütü iledir. 1780'lerden beri Batı'nın emrinde olan ayrılıkçı ve bölücü ırkçı unsurlar bize karşı kullanılmaktadır. Kürt ve Zaza asıllı vatandaşlarımız terör örgütünden çok çekmiş, mutlu ve refah içinde olmaları sabote edilmiştir. Devletin götürdüğü hizmetler yakılmış yıkılmıştır. Çocuklarına göz dikilmiş, kaçırılmış ve canlı kalkan yapılmışlardır. Nikah, mezarlık, mülkiyet, teşebbüs hakkı, yargı önünde eşitlik, eğitim yoluyla sosyal hareketlilik herkese açıktır. İktidarın yaptığı yanlışlarla, kamu düzenini sağlayamaması dolayısıyla vatandaş örgüt baskısıyla göç edebiliyorsa bu bir etnik sorun işareti de değildir. Aynen aynı aileden birçok korucu ile az da olsa terör örgütü mensubu çıktığı gibi... Acaba Almanya neden kendi terör örgütleriyle pazarlık ve barış yapmamıştır? Halen yabancı kaynaklı nüfusla barış kurabilmiş midir? Eritmeye varan eylemler sürmektedir. "En iyi entegrasyon asimilasyondur" diyebilen iç işleri bakanları bu ülkeden neden çıkar? Peşmergeye yapılan silah ve teçhizat desteği PKK'ya gitmemiş midir? Artık misafir işçi olmaktan çıkan yerleşik hale gelerek Alman toplumunun ayrılmaz bir etnik grubunu oluşturan insanlar etnik grup olarak kabul ediliyor mu?

                Bizim ne Kürtçe ve Zazaca ile, ne de bu dilleri konuşan vatandaşlarımızla bir sorunumuz var. Zazalar da Kürt değildir. Bilakis bu vatandaşlarımızın terör örgütü ile sorunları var. Türkiye her yöresinde kamu düzenini sağlamaya çalışıyor. Son 4-5 senedir sürdürülen millî birlik ve bütünlüğü zedeleyen etnik merkezli ve etnik taassuba dayanan politika, kardeşlik ve barışı zedelemiştir. Seçim öncesi hatırlanan kardeşlik ve barışın sağlanabilmesi için çöken çözüm sürecinin değiştirilmesi gerekir. Terör örgütünü, terör örgütü olarak kabul etmeyenlerin bakım ve tedaviye ihtiyaçları vardır. Gerçekleri ve doğruları dışlayarak farklı değerlendirmelerle statü kazanmak isteyenler var. PKK terör örgütü değil de; bomba, cinayet, pusu ve dinamitli barış sevenler derneği mi?

                Değerli okurlarım, 1 Kasım 2015 önemli bir tarih olacaktır. Demokrasiye inanın ve mutlaka sandık başına gidiniz. Seçime katılımın az olması istemediğiniz sonuçları çıkarabilir. Evetçilik ve hayırcılık arasında gidip gelmek yerine; Yeni Anayasa tuzaklarıyla Yeni Türkiye macerasına ülkeyi koşturacaklara sandıkta cevap veriniz.      

Yazarın Diğer Yazıları