Barışa hazırlık

Rum liderliği Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak Kıbrıs’ın müdafaası için ağır silahlar almaya devam ediyor. Bize ne diyemeyiz. Çünkü bu meşru olmadığını gayet iyi bilen, gaspçı, toplu mezar mühendisi, anayasa tanımayan eski Rum ortağımıza (ve bu insanlık suçuna batmış tarafı destekleyen BM, ABD, garantör İngiltere; Rusya ve AB ülkelerine) göre Kıbrıs meselesi  “memleketlerinin 1974’de işgali ve bu işgal nedeniyle evinden yurdundan olanların”  meselesidir. Görüşme yolu ile halletmeye çalıştıkları mesele de budur. Bunlara göre işgal ve işgale neden olan garantiler bertaraf edilirse Kıbrıs meselesi halledilmiş olacaktır. Bu nedenle de tek halkın, tek devletin, tek egemenliğin içinde yaşayan Kıbrıs Türk azınlığının(!) ayrı devlet, ayrı egemenlik taleplerine garantilerin devamı saçmadır.  Rum liderliği, Kıbrıs meselesini bu çerçevede “ülkesinin işgalden kurtarılması” meselesi olarak görüp, takdim ettiğine göre  sadece kendi memleketi olarak gördüğü Kıbrıs’ı görüşmeler yolu ile askerden ve garantilerden kurtaramadığı takdirde, işgalciden kurtulmak için gereken silahlanmaya devam etmektedir. Güvenlik konseyinin  “durumu vahimleştirecek eylem ve hareketlere dur” diyen kararlarına rağmen, güvenlik konseyinin daimi üyesi Rusya, Kıbrıs’ın gaspçı idarecileri olduklarını bildiği gayri meşru, Cenosid plancısı, “Türk’e ölüm” mentalitesini milli kültürü haline getirmiş olan bu eski ortağa bol bol silah satabilmektedir.
Türkiye, bu konuda ses çıkarırsa derhal Rum tarafı ve dostları Türkiye’ye  “sen de askerini çek”  demeğe başlayacaklardır. Zaten bunu halen yapmaktadırlar.
Çare Rum halkına kalmıştır. Silahlar onların paraları ile alınmaktadır ve onlar da bilmektedirler ki her biri adına birer tank da satın alsalar, bu yığınakla dahi, Türkiye’yi Kıbrıs’tan söküp atamayacaklardır. Yani silaha verilen para sokağa atılmaktadır. Bu paralar ile 1963’den bu güne kadar Türklere yaptıklarının tazminatını ödeseler, özür dileseler, ortaklığın (Enosis sayesinde) ikiye bölündüğünü, Kıbrıs’ta iki eşit ve egemen halkın var olduğunu, sayelerinde Kıbrıs’ın iki devlete  kavuştuğunu kabul etseler hem barış kapıları açılmış olacak, hem de Kıbrıs’ta, iki tarafın anlaşacağı sayıda Türk-Yunan askeri kalacaktır.
Esas mesele, Kıbrıs meselesini 47 yıldır gündeminde tutan BM  Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin Rumların bu kepazeliğine, ve Rum idaresinin Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkma eylemlerine, yüzleri kızarmadan, vijdanları sızlamadan sahip çıkmalarındadır. Kıbrıs  meselesi 47 yıldır halledilememişse bunların yüzündendir.


Adalete hizmet
İngilizce bilen hukukçularımıza ve Kıbrıs meselesi ile ilgili kişilere bir İngiliz Barister’i QC’nin, Michael Mansfield’in  “Radikal Bir Avukatın Hatıratı”  (Memoirs of a Radical Lawyer) adını verdiği kitabı muhakkak okumalarını tavsiye ederim. Bloomsbury tarafından yayınlanan kitap 20 sterline satılmaktadır.
Adalet, yasalara rağmen, hak ve hukuk arayışı, haksızlık karşısında bir hukuk adamının dik duruşu, poliste, karakolda yapılanları yılmadan gündemde tutmak ve İrlandalıları, Filistinlileri, Kosovalıları, haklarında var olan düşmanlık havasına rağmen müdafaa etmek; bunu yaptığı için tehditler almak fakat boyun eğmemek; mert duruşu ile ceza yasasında ve mahkeme usulü ile ilgili yasalarda gerekli tadilatın yapımında öncülük etmek, özellikle, parmak izi, DNA, zehirlenme konularında bilinçli bir avukatın en meşhur polis uzmanlarının da hata yapabileceklerini kanıtlayarak, bu uzmanların şahadeti ile yıllarca hapis yatan insanları, hürriyetlerine kavuşturmak!
480 sayfalık bu kitabı heyecanla ve ibret alarak okudum. Türkiye’de, henüz varlığı tespit edilmemiş bir Ergenekon iddiası nedeniyle, aylardır tutuklu yaşayan insanları düşünerek ve üzülerek okudum. Mansfield, hapishanelerde ziyaret ettiği sanıkların veya tutukluların yaşam şartlarını korkusuzca gündeme getirerek bu konularda da iyileştirilmeyi sağlayan bir avukat. İnsan Hakları ile ilgili birçok sivil örgütte gönüllü olarak çalışan, kendini hak ve adalete adamış, bu konuda heyecanla ve bazen parasız çalışan bir avukat! Mansfield’in  “Presumed Guilty-Whale Bay-The Home Lawyer” adını verdiği başka kitapları da var!
Mansfield’in felsefesi  “herkesin (bir davada) temsil edilme hakkı vardır; bir müdafaa avukatı olarak, müdafaası mümkün olmayanı da müdafaa etmek benim görevimdir”  der. Bu da bana, 1968-69’da EOKA’cı diye bilinen (ve Rumlar tarafından EOKA’ya ihanette bulundukları zan edildiği için, EOKA’nın tehdidi altında hiçbir Rum avukatın müdafaalarını almadıkları) gençlerin müdafaasını kabul ettim diye, uzatılan dilleri, söylenen sözleri hatırlattı.
Mansfield’ın bu kitabı Observer, Times on line, Sunday Times, Independent gibi yayın organlarında büyük takdir kazanmıştır. Sivil hürriyetlerin bayrağını, hükümetlerin bunları bastırma eğiliminde olduğu zamanlarda, dalgalandıran ve ülkeye iyilik yapmakta büyük bir güç olarak tanımlanan Mansfield, mesleğini ve ülkesini seven herkes tarafından okunmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları