Başkanlık Yolunda 'İlk' Test Sürüşü

Başkanlık Yolunda 'İlk' Test Sürüşü
Yazar Ahmet Türk, kendisine ait turk1399.com sitesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump'ın görüşmesini değerlendirdi.

İşte Ahmet Türk'ün kritik görüşmeyle ilgili değerlendirmesi:

Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD-Trump ile görüşmesi, olağan şartlarda, Mayıs-NATO zirvesinde gerçekleşecekti. ABD’den NATO zirve öncesi görüşme talep edilmiş, güçlükle olsa da bu talep kabul görmüştür. ABD savunma ve diplomatik bürokrasisi, Obama-Erdoğan görüşmesine zemin vermek istemiyordu. Hatta 'harika işler yaptı’ şeklinde övgüler sunduğu Mısırın darbeci lideri Sisi’ye öncelik vererek, bu süreçte Türkiye’yi ajite etmişlerdi…

Malumunuz ABD dış politika ve savunma diplomasisi; FETÖ’nün iadesi, R.Sarraf yargılaması ve PKK/YPG’yi desteklemesi konularında adeta kör ve sağır takılıyordu. Bu konularda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fevri karar vermesi için ciddi gayretler sergilediler. Bu yüzden Türkiye’de ana muhalefet ve iktidar dışı diğer mahfiller, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington-Trump temaslarına karşı çıktı. Bunlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’a gitmemeliydi…

Lakin Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye gitti. Çünkü onca refüze edilmelere ve gerginliğe rağmen Trump ile görüşmesinin 'şart' olduğunu biliyordu. Zaten geçmişte de, bilhassa Obama döneminde, bir araya gelişlerin hemen hemen tümünde; Ermenistan’la sınırı açmaktan tutun PKK ile müzakere masasına oturmaya, oradan İran yaptırımlarına uyum sözünden tutun bölgeye konuşlandırılacak radar ve füze rampaları gibi ağır taleplerle muhatap olmuş, neticede bu taleplere râzı olmuştu. Yani ABD Başkanlarıyla her türlü olumsuz durum ve şartlar içerisinde gerçekleşen zirvelerdesürekli  ‘esnek’ bir politika izlemiştir.

Bu razı olunan taleplerin egemenlik haklarımıza verdiği hasarlar ağır olsada bu politik çizgiden vazgeçilememiştir. ABD'ye yönelik 'atarlanma' odaklı Erdoğan çıkışları ise daralan iç politik manevra alanını genişletme amacına yorularak tolere edilmiştir!

Erdoğan’ın aynı esnekliği Trump karşısında da göstermesi olağandı... Müzakere konuları; PKK/YPG’ye silah vermek başta olmak üzere, CENTCOM ve İran gibi öyle yenilir yutulur olmayan şartları ve talepleri içerse de yine 'esnek' davranacaktı. Belki önceki şartlardan daha fazla buna hazırdı! Çünkü bu zirvenin gerçekleşmesinin Sayın Erdoğan ve iktidar kapasitesi için daha başka bir anlamı vardı: Bu görüşmeErdoğan için ‘Başkanlık’ yolunda 'ilk' test sürüşü olacaktı!

Bu yüzden, işlevsiz-başarısız bürokratik üçlüyü ( İbrahim Kalın/Hulusi Akar/Hakan Fidan) randevudan 11 gün önce Washington’a göndererek tekrar sahaya sürmek zorunda kaldı. Üstelik Astana’da imza attıkları, Moskova’da Rus Savunma Bakanlık emrinde ateşkes uygulamalı memoranduma evet dedikleri halde!

Bu üçlünün orada olmalarına rağmen, henüz daha zirvenin peşrevinde yaşanan YPG'ye silah satışının 'resmi' düzeyde gerçekleşmesi, Erdoğan'ın gelişi sonrasındaki masabaşı müzakerelerinin 'gidişatı' ve 'akıbeti' hakkında hayli fikir vermiştir!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli özelliği, tarlasını yağmurun yağacağa yere taşımaktaki maharetidir! Sayın Erdoğan şu anda siyasi hayatının en kritik safhasında yani 'Başkanlık' yolundadır. Yükü ağır, yolu uzun, hava ise oldukça fırtınalıdır! Bir yanda, hiç ummadığı oranda yani ülkedeki her iki kişiden birinin reddettiği bir sistem değişikliğini, ülkenin yeni bir bekâ faktörü haline getirmeden, modere etmeye çalışacak; diğer yanda ise ülkenin dört bir yanından üreyen tehdit ve tehlike algılamalarıyla mücadele edecek... Tüm bunları da küresel güç olduğu kendisine yeniden ‘hatırlatılan’ ABD'nin 'güvenini' kaybetmeden yapacak!

Aksini iddia edenler, Trump'la birlikte gerçekleştirilen basın toplantısında Sayın Erdoğan'ın üst perdeden dillendirdiği tezlerin, ABD tarafının tutumunda ciddi bir değişikliğe yol açtığına/açacağına dair ortaya sağlam bir emare koymak zorundadır!

PYD’nin terör örgütü olduğuna dair ülke tezimiz; bırakın ABD’yi, hemen hemen Batı başkentlerinin tümünde kabul görmüyor maalesef... Lakin ikili görüşmelerde gündeme geldiğine emin olduğum, CENTCOM’un burnumuzun dibindeki varlığı ve Irak-Suriye-Türkiye için devreye soktuğu ‘rezerv alan strateji’si gereğince sahadaki uygulamaları kamuoyu gündemine hiç taşınmadı!

Şundan da emin olun: PYD’nin arkasında kapı gibi duran ABD, başta PKK/PYD ve türevleri olmak üzere, bölgedeki tüm kötülüklerin anası olan en güçlü operatif varlığı CENTCOM’a toz bile kondurmayacaktır.

Öte yandan, siyasi iktidarın başının üzerinde adeta “Demokles’in Kılıcı” gibi sallanıp duran R.Zarraf’ın ve Halk Bankası Genel Md. Yardımcısının salıverilmesi konusuyla, FETÖ başının Türkiye’ye iadesi konularında da bir netlik yoktur. En azından bu talepler, ciddi bir ‘Milli Güvenlik’ meselesi ve bekâ faktörü hâline gelen PYD ve Suriye’nin kuzeyinde işletilen ‘Kürt Koridoru Mimarisi’nin yanında çok hafif kalır.

Tüm bunları yan yana getirdiğimizde şu sonuç ortaya çıkıyor: Kendi sınırlarımızın güvenliği için kıtalar arası yol kat etme ihtiyacı buluyoruz, tam giderayak seni tehdit eden terör örgütüne silah yardımı yapılıyor ve biz yine ne koparırsak kazançtır bilinci ile gidiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın! Değil küresel, bölgesel bir güç olmamız için bile daha çook işimiz var. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Daha dominant olanın yani ABD’nin gemisi yürür!

Zaten masa başı görüşmelerin sonunda Sayın Erdoğan’ın resmi Twitter hesabı üzerinden verdiği "Misafirperverlik için teşekkürler, Bay Başkan. Bugünkü görüşmemizin, uzun süreli ittifakımızı ve stratejik ortaklığımızı güçlendireceğine inanıyorum" şeklindeki beyanı, bundan sonraki Türkiye –ABD ilişkileri hakkında çok fazla ipucu veriyor bize.

Peki, bundan sonra neler olabilir?

Bundan sonra olacakları ABD’nin Türkiye politikasını “Kürtlerle müzakere et, Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de özerk devletler kurulmasını kabullen, yayılmacı İran tehdidi algılaması gerekçesiyle İran’a karşı Körfez ülkeleriyle birlikte hareket et” şeklinde özetleyebiliriz.

ABD Ortadoğu’da politikasını tahakkuk ettirmek için CENTCOM ile PKK/YPG’nin sahada askerî işbirliğini açık ve doğrudan Türkiye’ye hasmane şekilde yürütmeye devam edecektir… Bu konuda hiç kuşkum yok...

Bu bağlamda ileriye dönük düşüncelerim ise şu istikamette: Sayın Erdoğan, önüne çıkan iki yol ayrımında bir tercihe zorlanmıştır; ya Çözüm Süreci'ni yeniden devreye sokmak zorunda kalacaktır, ya da her şeyi göze alarak CENTCOM-PKK/YPG ile sınırda kayıtsız ve şartsız mücadele etmek hatta savaşmak zorunda kalacaktır…

Siyasi iktidar 'esnek politika' mucibince, gerekli zemin ve kamuoyu şartlarını hazırlayıp olgunlaştırdıktan sonra buzdolabına kaldırdığı Çözüm Süreci'ni tekrar işletebilir. Bu anlamda daha önceki müzakere sürecini yürüten başarısız siyasi ve bürokratik kapasitesinin; yeni şartlar, yeni muhataplar, zamanlama ve nerede durulacağı gibi belirsizlikleri ortadan kaldırmak gibi konular başta olmak üzere, girişimlere başladığı doğrultusunda önemli bilgi setleri ileri sürülmektedir.

Çokta fazla acele temye gerek yok. Bu sürecin yeniden işletilip işletilmeyeceği konusunda alametler önümüzdeki aylarda ortaya çıkmaya başlar zaten... Eğer önümüzdeki aylarda; AYM HDP’li milletvekilleri hakkında tahliye kararları verilirse, HDP’li belediyeler kayyumdan alınıp tekrar PKK uzantılarına iade edilmesinin önü açılırsa, en önemlisi PKK/YDG-H unsurlarının ‘sıfır şiddet’ pozisyonu kaydı şartıyla tekrar sahaya inip ortalıklarda cirit atmaya başlarsa Çözüm Süreci'nin yeniden işletileceğinden herkes emin olmaya başlayabilir!

Zaten; referandumda ciddi taban kayması yaşayan milliyetçi ittifakın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidar kapasitesine katkısının olmadığı, Doğu ve G.Doğu'daki muhafazakar Kürt siyasi networkunun bilhassa Hüda Par’ın çalışmaları ile Barzani'nin desteklediği inisiyatif hareketinin aşiretler üzerindeki çalışmaları sayesinde bıçak sırtı EVET'in konsolide edildiği şeklindeki vaziyet tespitleri, siyasi iktidar ve muhitinde makbul ve yerleşik bir düşünce halini aldı. 

2019'a doğru bu niyetle ve yeni siyasi partnerlerle, önceki dönemden ders çıkarmış bir alt yapıyla yeni bir müzakere süreci işletilebilir. Hatta referandum sürecinde hayli itirazımıza neden olan ve sonuçta kabul edilen Anayasa değişiklik paketindeki 104-106-123 maddeler çok önemli bir misyon icrâ edebilir!

Hülasa... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlık yolunda ABD ile yeniden temiz bir sayfa açmayı tasarladığı önümüzdeki dönemde, ileri dönük temel politikalarının âcizane ipuçlarını vermeye çalıştım.

Burada tek mesele; bu şartlarda ‘esneklik’ politikasının nasıl ve nereye kadar ifa edileceği ve başarılı bir netice üretip üretmeyeceğidir!