Başkent Üniversitesi'nde "Tehlikedeki Türk Dilleri" konuşuldu

Başkent Üniversitesi'nde "Tehlikedeki Türk Dilleri" konuşuldu
Başkent Üniversitesi'nin ev sahipliğinde dün, 8 Aralık tarihinde "Tehlikedeki Türk Dilleri - Son Sesler Kaybolmadan" başlıklı bir panel gerçekleştirildi.

QHA'nın haberine göre Başkent Üniversitesi'nin ev sahipliğinde dün, 8 Aralık tarihinde"Tehlikedeki Türk Dilleri - Son Sesler Kaybolmadan" başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Süer Eker'in üstlendiği ve iki oturum şeklinde gerçekleştirilen panelin, ilk oturumunda konuşan Orient-Institut Istanbul'dan Dr. Astrid Menz, bir dilin hangi durum ve şartlar içerisinde tehlike altındaki dil olarak sayılabileceğine dair bilgiler paylaştı.

Özellikle konuşucu sayısı, kuşaklar arası dil iletimi, yeni alanlarda ve eğitimde kullanımı, topluluğun ana diline yönelik uyumu gibi konuların dil canlılığını doğrudan etkilediğini belirten Menz, yine resmi dil politikaları ile şehirleşme ve küreselleşmenin çok sayıda dil için yarattığı tehlikeye değindi. Dil ölümünün doğal bir süreç içerisinde, örneğin Göktürkçe'nin bugünkü Türk dillerine dönüşümü şeklinde yaşanabileceğini aktaran Menz, iki dillilik, konuşucularda dil değiştirme eğilimi ve kendi dillerine olan tutumları, bilim, teknik, medya gibi bazı alanlarda kullanılmaması gibi durumların da, dil ölümü konusunda doğrudan etki yarattığını kaydetti.

İkinci konuşmayı gerçekleştiren Dr. Shurubu Kayhan, özellikle Sibirya'da yaşayan ve nüfusları büyük ölçüde azalan çeşitli Türk topluluklarıyla ilgili önemli aktarımlarda bulundu. Bölgedeki Türk halklarının 2000 yılından sonra daha da parçalandığını söyleyen Kayhan, Telengitler, Teleütler, Çulumlar, Topalar başta olmak üzere nüfusları halihazırda 5 binin altında bulunan Türk topluluklarının ve dillerinin asimilasyon tehlikesiyle yüzyüze olduklarını belirtti. İlk oturumun son konuşmasını ise Dr. Ramazan Alpautov gerçekleştirdi. Etnik gruplarararası ilişkiler ve Kafkasya halkları hakkında yaptığı çalışmalarla ön plana çıkan Alpautov, Rusya'nın bölgede sürdürdüğü dil politikalarından ve eğitim yoluyla asimilasyon çabalarından bahsetti ve yerel dillerde okul bitirme sınavı olmayışının başta Tatarlar ve diğer Türk topluluklarının dilleri ve kültürleri üzerindeki tehdit bağlamında önemli bir örnek olduğunu vurguladı.

Kültür antropoloji alanında yaptığı çeşitli çalışmalarla dikkat çeken ve daha önce Atlas Dergisi için muhabirlik yapan Selcen Küçüküstel, ikinci oturumun ilk konuşmasını gerçekleştirdi. Sayıları bugün, 500'ün altında olan ve genellikle Ren geyiği çobanlığı yapan Duha Türkleri üzerine yaptığı değerli çalışmayla, kaybolmakta olan bu Türk topluluğu hakkında kamuoyu yaratılmasına katkıda bulunan Küçüküstel, yine Duhalar ve Duhaca hakkında önemli gözlemlerini katılımcılarla paylaştı. Küçüküstel ayrıca, Tuvaca'nın bir kolu olan Duhaca'nın yakın bir gelecekte ölü dil kategorisine dahil olmaktan kurtarılması için yazın kurulacak çadırlarda dil eğitimi verilmesi, okullarda Tuvaca eğitime geri dönülmesi ve diğer Türk dilleriyle bağlantısının kurularak dilin prestijinin yükseltilmesi gibi çözüm önerilerini paylaştı.

"Yenisey Ölüm Maskeleri" fotoğraf sergisi ve Prof. Dr. Süer Eker'in öncülüğünde hazırlanan Tehlikedeki Türk Dilleri dergisi için yaptığı çalışmayla ön plana çıkan Nükhet Okutan ise panelin son konuşmasında, başkenti Kızıl şehri olan ve Sibirya bölgesinde yer alan Tuva Cumhuriyeti'ne düzenlediği gezi ve izlenimleri hakkında bilgiler verdi. Sovyetler Birliği tarafından en son ele geçirilebilen bölgelerden biri olan Tuva'nın nüfusunun bugün yüzde 20'sinin etnik Ruslar'dan meydana geldiğini belirten Okutan, Tuvaca'nın oldukça faal bir dil olduğunu ve yoğun şekilde konuşulduğunu aktardı. Tuva kültürü ve yaşayışının tanıtımı ve kültür turizmi için önemli bir tesis durumunda bulunan Altın Bulak (Altın Kaynak) hakkındaki gözlemlerini de katılımcılara aktaran Okutan, genel anlamda Tuva topraklarının Türk tarihi açısından önemine dikkat çekti.

Gerçekleştirilen konuşmaların ardından ev sahibi Prof. Dr. Süer Eker, konuşmacı ve katılımcılara teşekkürlerini iletirken, bu tür etkinliklerin ve Tehlikedeki Türk Dilleri üzerine yapılan çalışmaların önemine değindi. Ayrıca Başkent Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Rahmi Yağbasan, konuşmacılara çiçek ve katılım belgesi takdiminde bulundu.