Battı balık!..

Bu pazar sizlerle nostaljik bir geziye çıkalım istiyorum. Anlatmak istediğim kutlanan bir hafta ile ilgili. Biz bir zamanlar aralık ayının ikinci üçüncü haftaları  “Yerli Malı”  veya bir başka adıyla  “Tutum Haftası” kutlardık. Bilmem hâlâ kutlanıyor mu?.. Gerçi aralık ayına daha çok var ama, tutumlu olmanın zamanı zemini yok. Hele şu yaşadığımız günlerde herkesin ayağını yorganını göre uzatması, lüzumsuz harcamalardan kaçınması gerekiyor. Önceki gün gazetemizin manşetinde okudunuz; ekonomi alarm veriyor. Esnafından memuruna, işçisinden emeklisine, iş adamından çiftçisine herkes bir bataklığa saplanmış durumda. Herkesi dibe çeken bataklığın iki kolu var biri alış veriş çılgınlığı diğeri de bağlantılı olarak kredi kartları. Battı balık yan gider misali... Allah sonumuzu hayreyleye...

***

Cumhuriyet’in ilk  “10 yılında”  halkı, ithal malı ürünler almaktan vazgeçirmek, “yerli malı kullanmaya”  teşvik etmek için radyoda, gazetelerde bir kampanya başlatılmıştı. Şimdilerde, artık halkı teşvike pek hacet yok gibi; her şeyin yerlisi var ve ithal edilenleri aratmıyor! Alış veriş merkezleri lebalep dolu. Bazen ithal malı diye aldığımız ürünler  “Made in Turkey”  çıkıyor! Made in Turkey çıkarsa şanslısınız. En azından bizim malımız. Ya Made in PRC/China yani Çin çıkarsa. İşte o zaman ayıklayın pirincin taşını. PRC de Çinlilerin ayrı bir uyanıklığı. Çünkü China’dan kaçanlar PRC’ye takılıyor. Oysa PRC, ’People’s Republic of China’,  yani Çin Halk Cumhuriyeti.

***

“Yerli Malları”  haftalarında biz çocuklar, “Yerli malı kullanmalı”  diye radyoda da sık sık çalınan bir  “cıngıl” söylerdik! Ankara’da şimdi Opera binası Sergi Evi’nde, İstanbul’da Galatasaray bahçesinde, “Yerli Malları”  sergileri kurulur, yerli malları buradaki tezgâh gibi  “pavyonlarda”  teşhir edilirdi! Sonraları bu sergilere rahmetli Dr. Behçet Uzun’un eseri olan  “İzmir Fuarı”  da katıldı. Hatırlarım; otuzlu yıllarda, İstanbul Yerli Mallar sergisinde bir Türk ustasının yaptığı yerli malı elektrikli su pompasını gördüğümde sevinçten havalara uçmuştum! Zira, o zamana kadar, tekel maddeleri olan ve devlet tarafından üretilen sigara, kibrit, alkollü içkiler ve tuzdan başka her şey, hatta çivi, çekiç, zincir, pencere camı, şişe ve bardak vb. bile ithal ediliyordu! Cumhuriyet’in ilk on yılının ekonomik hamleleriyle endüstri adeta sıfırdan kuruldu. Şişe Cam, Kayseri Kumaş İplik, Karabük Demir-Çelik Fabrikası hamlenin öncüleriydi!

***

Erkek elbiselerinin, paltolarının kumaşları da çoğu zaman ithaldi.  “Tüccar Terzi”  denilen terziler ithal ettikleri kumaşlarla müşterilere elbise dikerlerdi. Bunların meşhurları Pilüris Peltekis ve Ekonomides adlı Rumlardı. Sonra bu alana Türk terziler de girdiler. Bunların en ünlülerinden biri de rahmetli İzzet idi. Ismarlama elbise yapılırken en az iki prova gerekliydi. Terzi veya kalfası önce ölçüleri alır, sonra ilk şekli üzerleri kesilen bir  “patrona” göre iğnelenir, ikinci provada elbise iyice şekil alır, hatalar düzeltilir ve bundan sonra elbise hazır olunca müşteriye teslim edilirdi!

***

Konu terzilere gelmişken bir fıkrayla yazımızı noktalayalım: Bir bakan elbiselerini hep Ankara’da diktirirmiş. Bakanlıktan düştükten sonra İstanbul’da bir terziye gitmiş. Kumaşı seçmiş. Terzi  “bir top kumaş gerekecek”  deyince eski bakan hem memnun olur, hem de şaşırır ve sorar:  “Yahu elbisemi Ankara’daki terzim iki toptan yapardı. Nasıl oluyor da burada tek bir top yetiyor?”  Terzi: “Bağışlayın beni ama burada, oradaki cesametinizde değilsiniz.”

Yazarın Diğer Yazıları