Bedduadan bile yararlanmak

Bedduadan bile yararlanmak
Bedduadan bile yararlanmak

Eski bir Çin bedduası der ki:

"Hep ilginç zamanlarda yaşa..."

Ve elbette ki açılımı yapıldığında, başından dert eksik olmasın, huzur bulamayasın gibilerinden bir beddu çıkar karşımıza. Bir başka açıdan bakıldığında ise sanki çağımıza damga vuran bir lanet gibi...

Yeni bir yüzyılın başındayız. Değerler, kavramlar, üretim ve yaşam biçimleri değişiyor. Değişmez zannedilenler değişiyor. Ama geride bırakılanın yerine ise onu aratmayacak bir şey üretilemiyor. Yeni henüz azıcık da olsa eskimediği için tecrübe birikimi de yok. Post modern çağda, geleceğimiz belirsiz, başımıza ne türden belaların sarılacağını öngörmek zor. Hep hazır ve tetikte olmaktan başka da çare yok. Ancak bütün bu hercümerç, geleceğin aydınlatılabilmesi için önemli dersler de barındırıyor.

Böyle zamanlarda insanlar gibi toplumlar hatalarının peşine düşüyor kaçınılmaz olarak. Başa sarılan dertler özeleştiriyi kaçınılmaz kılıyor. Toplum, aydınları, sınıfları, gurupları, çeteleri, yerli ile yabancıyı tanıyor. Zira herkes, her şey kaçınılmaz olarak açığa çıkmak zorunda kalıyor. Tarafsız bir bakış açısıyla kendine bakmak zorunda kalıyor toplum. Nerelerde ve neden hatalar yapıldığına kafa yoruluyor. Koca bir toplum, kolektif bilinçaltını yoklamaya çalışıyor ve aynı zamanda geçmişini daha çok merak etmeye başlıyor. Zira bugün yaşanan geçmişin bağrında hayat bulmuştur. Ve zamanla toplumda son derece canlı bir tartışma ortamının yaşandığına tanıklık etmeye başlıyoruz. Zira eski gitmiş, ancak yeni de oturmamış, içselleştirilmemiştir. Ama hayat da sürüyordur. Bunun için de ilginç zamanlardan çıkarmamız gereken derslere odaklanmak ve bedduadan bile yararlanacak bir yan bulmak şart...

***

BEYEFENDİ

İnsanlar neden yorar insanı?

Kiminle iki laf etmeye kalksam, "Abi artık insanlardan uzak durmak gerekiyor, yoruyorlar" cümlelerini sık duyar oldum diye söylendi Beyefendi. Sonra ağır sırt çantasının altında daha fazla eziyet çekmemek için deniz kıyısındaki küçük parktaki banka çöktü. Kağıt mendille terini sildi, küçük şişeden birkaç yudum su içti ve kendini yaz günlerinde pek rastlanmayan hafif  esintinin kollarına bıraktı. Ama bir dakika bile geçmemişti ki, "yoran insan" sorununun yakasını bırakmayacağını anladı.

"İnsanlar tek tek ya da kolektif olarak niye yorar başkalarını" yollu bir soru sordu boşluğa.

"Yanıtı uzun, çetrefi ve sıktıntılı" diye ekledi hemen sonra. Ve, "ama yine de bir şeyler demeli ki, sorun en azından bir süre bıraksın yakasını" dedi ve ekledi: "İnsanlar kendileri olmayı başaramıyor. O güç yok çoğu insanda. Özgün olmanın zorluklarından kaçıp başkalarını taklit ederek yaşamayı çalışıyor. Çoğu insan doğal değil. Kendini eğitmemeye, zevklerini inceltmemeye kararlı bir çoğu. Kaba saba bir yaşama kendini mahkum eden insan sayısı çok. Memlekette kitap okumadığı için kendisiyle gurur duyan nice adam var. Çoğu insan hiç bedel ödemeden iyi bir hayat istiyor. Ve bu da başkalarının hayat alanlarına sarkmasına yol açıyor. İnsanların ezici çoğunluğu sorunlarını çözme zahmetine girmek yerine, durmadan şikayet ediyor, sızlanıyor. Bir ilişkiye girdiğinde karşındaki vatandaş, bütün dertlerini getirip boca ediyor başından aşağıya... Ulan bunları sıralamaya kalkmak bile yoruyor adamı yahu" diye söylenerek yeniden uzandı su şişesine. "Evet, evet" dedi "en iyisi birkaç yudum su."

Ve sonra gözlerini kapatıp bir süre rüzgarın dallardaki hışırtısını, çocukların bağırışlarına karışan dalgaların sesini dinledi.

"İnsanlardan kaçmak... İnsanlardan kaçmak... Onlar yoruyor" dedi kendi kendine.

Ve sonra da o soruyu sordu:

"İyi de, nereye usta?"

***

OKUYUNUZ

yeni-001.jpg

Süleyman'ın tapınağından çıkan, Yahudilerin kutsal emaneti yedi kollu şamdanın 455 yılında Roma'yı yağmalayan Vandalların eline geçmesi, kentin Yahudi cemaatinde şok etkisi yaratır. Cemaatin yaşlıları, olan biteni gelecek kuşaklara aktarması için o sırada yedi yaşında olan Benjamin'i de yanlarına alarak kutsal Menora'yı denizaşırı yolculuğuna uğurlarlar...

***

İŞTE O KADAR

Ölümün olduğu bir dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında...

Kafka