Beğenmiyorsan öl!

Eski müşavirinin gösterişli hayatı tartışma konusu olan Sağlık Bakanlığı'nın -böylesi renkli, magazinel bir gündemin ortasında- ilgisini çeker mi bilmiyorum ama şöyle bir durum var:

Maddi imkansızlık dolayısıyla son sınıfta üniversiteyi bırakmak zorunda kalmış genç adam, bir fabrikada asgari ücretle çalışıyor. Eşi hamile. Kahramanmaraş'ın yoksul mahallelerinden birinde yaşıyorlar.

- Malum, Aile Sağlığı Merkezleri, anne adaylarının hamilelik sürecini ve doğumdan sonra da bebeklerinin aşı-gelişim vs. takibini yapmak ZORUNDA. -Genç kadının hamileliğinin son aylarında, aile üyelerinden biri vefat ediyor. Cenazesi, duası derken genç kadın rutin kontrolünü kaçırıyor. O hengamenin sonunda kaçırdığı kontrolü yaptırmak için bağlı bulunduğu Aile Sağlığı Merkezi'ni aradığında, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşıyor. Telefondaki hemşire, "Sizin işinizi de biz mi takip edeceğiz, sorumsuz insanlar…" diye bas bas bağırmaya başlıyor. Karnı burnunda, neye uğradığını şaşıran kadın ancak "Sizin beni arayıp hatırlatmanız gerekmiyor muydu" diyebiliyor. Bu defa da hemşirenin "Ben hangi birinizi arayacağım" isyanıyla karşılaşıyor ve dediğine diyeceğine pişman oluyor.

Genç kadın, çaresizlikle eşini arıyor; olan biten ne varsa hepsini bir bir anlatıyor.

Doğumuna sayılı gün kalmış eşinin uğradığı hakaretleri duyan genç adam, söz konusu Aile Sağlığı Merkezi'ni arayıp, bağlı bulundukları Aile Hekimi'yle görüşmek istiyor. "Hekim"den aldığı cevap: Beğenmiyorsanız başka yere gidin!

***

Bundan sonrası, önceki gün yaptığı konuşmada vatandaşlarının "kamu kurumlarına karşı hak arama mücadelelerini desteklemek"ten söz eden Cumhurbaşkanı'nın ve çalışma arkadaşlarının da ilgisini çekecektir sanıyorum:

Genç adam, karısının başına gelenleri Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)'e yazıyor.

CİMER'den gelen cevap:

- Haklısınız. Doktor hatalı davranmış. Bundan sonra oraya gitmeniz iyi olmaz. Sizi başka bir mahallenin sağlık ocağına kaydettirelim.

***

Doktor hatalı ama vatandaş cezalı; karnı burnunda, üstelik ekonomik olarak da bu durumun külfet olarak yansıyacağı kadın "hakkı" olan hizmete erişebilmek için iki otobüs değiştirmek zorunda şimdi!

***

Oğlum doğduğu günden bu yana, hatta en son daha dün bağlı olduğu Aile Sağlık Merkezi tarafından aranmış, çocuğunun aşısı ve boy-kilo takibi ısrarla hatırlatılmış, bu ilgi/alakayı her defasında takdir etmiş bir anne olarak, okurumuzun yazdığı mektupta anlatılan tavrın genele şamil olduğunu sanmıyorum. Hem kendi tecrübemden, hem eş-dosttan dinlediklerimden "ana-çocuk sağlığı" konusundaki rutin kontrol ve takiplerin belli bir disipline kavuşturulmuş olduğunu, hatta bunun kimi zaman sahiden de ihmalkar olabilen annelere rağmen yapıldığını gözlemleyebiliyorum. Ama gözlemlediğim bir şey daha var: Kendisini, hekimlik andına uygun olarak insanlığa adayan, mahrumiyet bölgelerine gönüllü olarak koşan, yoksullara, yoksunlara gönüllü olarak bakan pırlanta gibi doktorlarımız olduğu gibi, -özellikle aile hekimleri arasında- "mahalle kimliği/statüsü"ne göre muamelesi değişenler de var maalesef bu meslekte.

İstisna olabilirler, hatta muhakkak istisnadırlar; ama varlar.

Peki bizim, anne-çocuk sağlığını bu "istisnalar"ın meşrebine terk etmek gibi bir lüksümüz yahut ihtimalimiz var mı?

SORU-YORUM

Hazır aşı konusu gündemdeyken…

2 yaş kontrolü için gittiğimiz doktorumuz, -kararı tamamen bize bıraktığını söylemekle birlikte- devletin zorunlu aşı takviminin dışında olan (yani devletin karşılamadığı), dört beş yıl öncesine kadar Türkiye'de yapılmayan ama ülkemizin farklı coğrafyalardan sığınmacı akınına uğramasının ardından artık gerekli hale gelen bir özel aşının bilgisini verdi. İki ay arayla ve iki doz halinde uygulanıyor; bir dozu 400 küsur lira.

İlk sorum: İktidarın yanlış politikaları, yanlış siyasi kararları yüzünden topluma musallat olan salgın ve hastalıkların "faturası" neden bize kesiliyor?

İkinci sorum: Tamam aşılarımızı yaptıralım, hem çocuklarımızın, hem toplumun sağlığını tehlikeye atmayalım da, kaç aile ödeyebilir böyle astronomik bir tedbir bedelini?

Sağlık turizmi iyi güzel de…

Sağlıktan başladık, öyle bitirelim…

Annesi birkaç hafta önce Ankara'da Dışkapı Hastanesi'nde ameliyat olan bir tanıdığımız anlattı:

- Ameliyattan sonraki ilk 48 saat içinde üç yatak değiştirdik.

- Neden?

- Fabrika gibi olmuş, 24 saat ameliyat var çünkü!

Hastane çalışanları "Sağlık turizmi"ne bağlıyormuş yoğunluğu. Keza, tanıdığım da "Türk hasta öyle az ki" diye ekledi; "Araplar ve Afrikalılardan geçilmiyor; tercüman yetişmiyor. Hemşireler oda oda dil bilen insan arıyor…"

Varsa, bir ülkenin imkanlarını "kâr"a dönüştürmesi iyi güzel de, varsa işte… O imkanlar varsa ve kendi vatandaşlarından artıyorsa, onların mağduriyetine yol açmıyorsa…

Sağlık sektörü, önceliği yabancı turiste veren bol yıldızlı sahil otelleri gibi yönetilmez ki…

 

Yazarın Diğer Yazıları