Bekçi Baba’dan Bekçi Abi’ye

Bizim yaşantımızda büyük yer alan  “Bekçi Baba” lar vardı. Bırakın biz çocuklar için oluşumunu, büyüklerimiz bile Baba saygısı ve sevgisi duyarlardı bu ‘Bekçi Baba’lara. Bekçiler gündüzleri kahverengi üniformalarını çeker, öyle dolaşırlardı mahalle aralarında. Onların varlığı biz çocukların olduğu kadar, babalar işe gittiği için mahallenin kadınlarının da güvencesi idi. Gece olunca da düdüklerini öttüre öttüre dolaşırlar, hepimizin güvencesi olurlardı. Bayramlarda biz çocukların anne babalarımızdan sonra ellerini ilk öptüklerimiz de bekçi babalarımızdı.
Son zamanlarda kahverengi üniformaları ve bellerindeki tabancalarıyla gerçekten ve özellikle geceleri, polise yardımcı olurlardı. Gece çaldıkları düdükler; hırsızlara, uğursuzlara uyarı olur, mahalle sakinlerine güven ve huzur verirdi... Görev, gün batımında başlar, şafak sökene kadar sürerdi.
Eski Bekçiler ailelere de yakın olurlardı. Ben Emirgân’da, oradaki karakola bağlı  “Bekçilerin”  asıl görevlerini yapmaktan başka, ailelere ne kadar yardımcı olduklarını bilirim! Eski Bekçilik neden kaldırılmıştır, hiç anlamadım. Ama geçenlerde okuduğum bir haber beni ümitlendirdi eski günlere götürdü ve bu yazıyı yazmama vesile oldu... Beni ümitlendiren haber şu idi: “Polis teşkilatına en az orta öğretim mezunu olmak şartıyla 20 bin sözleşmeli emniyet bekçisi alınacak. En az ortaokul mezunu olacak bekçiler bin 500 lira maaş alacak. Emniyet Teşkilatı’nda ‘Bekçi Abi’ dönemi başlıyor... Yıllardır alımı yapılmadığı için sayıları 4 bin 58’e düşen çarşı ve mahalle bekçilerine taze kan aşılanacak.”

 


Eski Bekçiler

 


 “Bekçilik” , kökleri düzenli polis teşkilatından da eski bir kolluk örgütü idi. Osmanlı döneminde şehirde geceleri dolaşan güvenlik kuvvetine  “Ases”  (Ases Teşkilatı) adı verilirdi. Bu örgüt, İlhanlılardan Selçuklulara oradan da Osmanlılara geçti.
 Eski Bekçiler, bildiğim kadarıyla, ellerinde fenerler ve  “ben buradayım” anlamında ve aynı zamanda da birbirleriyle haberleşme vasıtası olarak kaldırımlara vurdukları asalarıyla, geceleri sokakları dolaşırlarmış. Daha sonraları bu görevlerini düdükle deruhte eder olmuşlar.

 


Tulumbacılar...

 


 “Bekçi Babalar”  yangınlara karşı da uyanıktılar ve İtfaiye Teşkilatı kurulmadan önceki  “Tulumbacılara” yangınları haber verirlerdi.
İtfaiye Teşkilatı kurulmadan önce, her semtte  “Tulumbacı Teşkilatları” vardı. Bunlar, bekçilerin  “Yangın vaaar... Yangın vaaar...” uyarısı üzerine, taşıdıkları el tulumbalarıyla yangına koşar, alevlere su sıkarlardı!

 


Bekçilere düdük verilmesi...

 


 İlk kez mahalle bekçilerinin ne zaman düdük kullandıkları hakkında tam bir bilgi mevcut değil. Ancak bir rivayete göre Namık Kemal’in aleyhinde şiddetli hicviyeler yazdığı Zaptiye Nazırı Hüseyin Hüsnü Paşa zamanında (1868-1871) verilmiş olduğu ileri sürülür. Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa, asalarını yere vurarak haberleşen ve aynı zamanda da mahalle sakinlerine varlığını hissettiren bekçilere daha modern -şimdiki tabirle- iletişim aracı olarak birer düdük dağıtılmasını emretmiş. Paşadan pek hazzetmeyen Namık Kemal de fırsatı eline geçirmişken şu dörtlüğü yazmış:

 


Zaptiyede müşir olacak na-seza teres
Çok ehl-i iffeti yüz üstü sürükledi
Afakı tuttu velvele-i sıyt-ı şöhreti
Bekçileri dahi yola koydu düdükledi.

 


Bilgi: (Müşir: Buyruk veren, yol gösteren, Nâ-sezâ: Yakışmaz. Ehl-i iffet: Namuslu kişiler. Âfâk: Ufuklar. Velvele-i siyt ü şöhret: Ününün gürültü patırtısı.)

Yazarın Diğer Yazıları