Belden aşağı seçim!

CHP'nin Ankara Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş'a, durup dururken sahtecilik suçlamasıyla dava açılması, Milliyetçi Hareket çizgisinde olanlar için çok üzücüdür. Meseleye asıl bu noktadan bakmalıdır.

İlk gençlik yıllarından beri Ülkücü Hareket içinde yer almış bir insanın hatası, ister istemez Hareket'e de dokunacaktır. Ne diyecekler: "Ülkücü, sahte senet kullanmış!"

Siyaset yolunda ilerleyen ve daha üst makamlara gelmek için efor sarf eden bir isim, üstelik geldiği Hareket'in kendisine öğrettiklerinin tersine bütün ahlâkî normları yıkarak yürüyorsa, Hareket de kendisini sorgulayacaktır ister istemez.

Herkes biliyor ki, Ak Parti köşeye sıkıştı. Artık belden aşağı vurarak anlık netice almak istiyor. 

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, kapanmış bir dosyada soruşturma izni veriyor, Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik bu dosya üzerine iddianameyi kamuoyuna açıklıyor ve mahkemenin kabul etmesiyle Mansur Yavaş hakkında dava açılıyor.

M. Yavaş, sahte senet kullanmadığını bütün delilleriyle ortaya koydu hâlbuki.

Şu veya bu partide olan kazansın derdinde değilim; hak eden kazansın, halkın tercih ettiği kazansın. Yarış mutlaka eşit şartlarda yapılmalıdır. Görüyoruz ki, şartlar eşit değil; öyle olduğu hâlde halkın teveccühü muhalefet adaylarına ise, bunun üzerinde iktidardakiler neden artık biz tercih edilmiyoruz, diye düşünmelidirler. ("İktidardakiler" deyişim lafın gelişi... Tek merci Saray.)

Ankara'ya Kayseri'den aday getirdiler. İzmir'e Denizli'den, İstanbul'a İzmir'den... Binali Yıldırım, biliyorsunuz İzmir milletvekili. CHP, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de aday oldukları şehirlerde belediye başkanı olarak kendilerini ispat etmiş isimleri çıkardı. Ak Parti'nin her üç ilde de, kendisini ispat etmiş diyebileceğimiz, belediye başkanlığı yapmış isimleri muhakkak vardır, neden çıkarmadı/çıkaramadı da başka illerden devşirdi? Binali Yıldırım, İstanbul'da R. T. Erdoğan'ın belediye başkanlığı sırasında yanında belediyede çalışan bir isim sadece...

Şaşırtıcı taraf, Binali Bey'i bilmiyorum, diğer ikisi Mehmet Özhaseki ve Nihat Zeybekci ilk gençlik yıllarında Milliyetçi Hareket'le bağlantılı. M. Özhaseki'nin, 12 Eylül öncesi Hergün gazetesinin Kayseri temsilcisi olduğunu söylemişlerdi. Ben de o zaman İstanbul'da Hergün'deydim. Bir arkadaş hatırlattı. Nihat Zeybekci, "ülkücü" olduğunu kendisi söylüyor.

R. T. Erdoğan parti başkanı aynı zamanda. Seçim çalışmalarını "devlet" adına mı yapıyor, yoksa partisi adına mı? Devlet adına yapamayacağına göre, masraflar kimden? Her gün birkaç yere gidiyor, helikopter kullanıyor, uçak kullanıyor, bir sürü propaganda masrafı oluyor. Bu para partiden mi, yoksa devletten mi çıkıyor? Bu soru çok sorulduğu hâlde cevabının verildiğini hatırlamıyorum.

***

Şefkat Çetin, bu sıra peş peşe "anlamlı" tivitler atıyor. Nedir mesele? Hareket'te kıpırtı mı var? 

11 Mart'ta "Ayrıştıranlar Ötekileştirir. Ötekileştirdiklerini Hasımlaştırır. Savaştırarak Taraftar Oluştururlar." diyorsun. Tam muhaliflerin dediği gibi... Ardından 12 Mart'ta "Yeni Türkiye'de. Görevliler Görevini mi Yapıyor. Görevlilerin Görevini Bilmeyenler; Yapılanlara Anlam Vermeye, Çelişkiler Yumağını Çözmeye Çalışıyor." diye yazıyorsun.

Bir şeyler sezmiyor değiliz ama biraz daha ipucu gerekiyor, ne demek istiyorsun Şefkat hemşehrim?..

Yazarın Diğer Yazıları