Berfin

“Berfin” güzel bir Kürtçe kız ismi, kardelen çiçeği demekmiş! Torunum kız olsa ona bu adı verebilirdim. Ve eğer Kürt vatandaşlarımız, içtenlikle  “Hepimiz Türk’üz”  diyorlarsa, ben de aynı anlamda ve samimiyetle, “Hepimiz Kürt’üz” derim! Bu, “Hepimiz Hrant Dink’iz-Ermeni’yiz” demekten başka bir şey; Kürt vatandaşlarımızla yüzlerce yıllık beraberliğimizin, “iç içeliğimizin” ifadesi olur! Güneydoğu konusunda, benim öfkem bu güzel oluşuma, kaynaşmaya, nifak sokanlara, eski yaraları kaşıyanlara!
Fakat bu sırada, “Berfin” ve diğer bazı kökten isimleri de yasaklayanlar varsa bunu da anlayamıyorum; isim yasaklamakla milletimiz birleştirilemez... Bu, çelişki olacak ama çocuklarına bölücülük maksadıyla, Kürtçe isimler verenlerin oyunlarına gelmek olur! Bu “yasak” Kürtçe radyo ve TV’ye, sonra da Kürtçe eğitime, AB baskısıyla, cevaz vermekle, ayrı ayrı şeyler! Milleti, ülkeyi, “isimler” bölmez, ama Kürtçeyi, adeta ikinci dil yapmak x-q-w harflerini alfabemize koymak bölünmenin, altyapısını oluşturur!
Türkiye’nin bölünmesini, “Büyük Kürdistan” ın topraklarımızın üstünde kurulmasını açıkça isteyenlerin yayın organı Taraf gazetesi ve bu gazetenin “malûm” yazarları... En başta, Ahmet Altan! Yasemin Çongar’la birlikte, Kandil Dağı’na gidip orada, terörist başlarıyla  “muhteşem” bir gece geçiren adam.

Altan’ın yakarışı
Şimdi  “Berfin”  sözde yasağı üzerine, üç yıl önce yazdığı yazıyı yayımlamış!
“Bu ismi duyduğumda ben bir Kürt oluyorum” diyor  ve adeta, bir şiir düzüyor: “Horlanan, hırpalanan, bela yıldırımlarıyla vurulan bir ırkın çocuğuyum... Çaresizim, öfkeliyim, yalnızım”.
 “Bu ismi duyduğumda ben bir Kürt’üm... Boynu büküğüm biraz. Kederliyim. Hep ihanete uğradım, hep hain ben oldum. Çocuklarımı öldürdüler, bana katil dediler. Evi yakılan benim, sürgüne gönderilen benim, oğlunun ölü bedeni akşam vakti bir kağnıyla getirilen benim... Ne şarkı söylettiler, ne ağlamama izin verdiler. Ben bir Kürt’üm ve hep bir Kürt’ten başka bir şey olmamı istediler. Çocuklarıma anamın adını koyamayanım ben... Gene yasaklamışlar Berfin adını. Yasalar, hükümet, parlamento, bunlar umurunda bile değil yasakçıların, bir isimden korkup kendi yasalarını çiğniyorlar. Gizli efendiler onlar, yüzlerini saklıyorlar, kimliklerini gizliyorlar, devletin derinlerinde dolaşıp kendi yasalarına ihanet ediyorlar, çocuklardan korkuyorlar, türkülerden, çiçeklerden, renklerden, isimlerden korkuyorlar. Benim kanımdan onlar ve beni utandırıyorlar. Ben onlardan değilim artık... Ben, çocukların ismini yasaklayanlardan değilim... Ezenlerden değilim ben. Ezilenlere katılıyorum. Berfin dendiğinde ben bir Kürt oluyorum. Ve ben isyanı artık Türklerden bekliyorum; Kürt çocuklarına Berfin denilmesini yasaklayanlara karşı çıkacak Türklerin sesini duymak için bekliyorum.”  
Bu sözleri köşemde tekrar etmeye mecbur oldum, görmeyenler varsa bu adamın ihanetinin derecesini, boyutunu anlasınlar diye! Adam: Kürtçülük-bölücülük başkaldırısının “manifestosunu” , PKK’cılardan, DTP’cilerden, çok daha dokunaklı yazmış!  “Kürt sorununun” Altan versiyonunun özeti;  “Başkaldıran, Türkiye’yi bölmek isteyenler haklı, Türkler haksız!”  “Berfin” yasağının da Ergenekoncuların işi olduğunu söylemesi eksik!
 Ahmet Altan bu kadar duygusal ve  “Kürt” olabiliyorsa, Mehmetçikler şehit olunca, acaba neden  “biraz olsun Türk” olamıyor? 
Bu tek taraflı  “ağıta” verilecek cevapları, tarihte Kürt başkaldırılarını kimlerin tahrik ettiği, omuz omuza verilen Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki,  Şeyh Sait vb.. isyanları yabancı ajanların nasıl tahrik ettiklerini, çok yazdım... Ama Ahmet Altan’ı ve şürekâsını, asıl bu gerçekler ilgilendirmez! Bu olayın öteki tarafını, bölücülerin yaptıklarına ve yapmakta olduklarına dair makaleler yazmazlar, hep  “ezilen, hakları gasp edilen, zavallı Kürtler” nakaratı!
Ben Altan gibi şiirsel bir cevap yazacak değilim, ama kısaca söyleyeyim; her Mehmetçik öldüğünde ben  “Mehmet” oluyorum. Her şehit anasıyla Ayşe, Fatma oluyorum ve teröristlere ve destekçilerine lanet okuyorum... Ve  “Hep Türk’üm”, Türk kalacağım!

Yazarın Diğer Yazıları