Bildirge ile yargıdaki problemler düzelir mi?

Türkiye'de hâkim ve savcıların tabi olacakları etik kuralları tanımlayan "Türk Yargı Etiği Bildirgesi", Resmî Gazete'de Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kararı olarak yayınlanıp resmiyet kazandı. Bu haliyle de bildirge, hâkim ve savcılar açısından bağlayıcılık taşıyan bir mevzuat düzenlemesi...

Uluslararası hukukta da benzeri pek çok düzenleme mevcut. Üstelik bunlar, Türkiye'nin de altına imzasını attığı belgeler... BM'nin "Bangalor Yargı Etiği İlkeleri" (2001) ve Avrupa Konseyi'nin "Yargı Etiği Tavsiyeleri" (2010) bu belgelerin en bilinenleri... Yayınlanan bildirge ise, bu düzenlemelerin ulusal düzeydeki hali...

Türk Yargı Etiği Bildirgesi, 8 bölümden oluşuyor. Her bir bölümün altında belirlenen ilkelere dair açıklamalar yapılıyor. Bölüm başlıkları oldukça anlamlı... Şöyle ki...

Hâkimler ve savcılar,

1. İnsan onuruna saygılıdır, insan haklarını korur ve herkese eşit davranırlar. 2. Bağımsızdırlar. 3. Tarafsızdırlar. 4. Dürüst ve tutarlıdırlar. 5. Yargıya olan güveni temsil ederler. 6. Mahremiyeti gözetirler. 7. Mesleğe yaraşır şekilde davranırlar. 8. Yetkindir ve mesleklerinde özenli davranırlar.

Buraya kadar her şey çok güzel... Hatta genel olarak bildirge, gayet doğru ve önemli ideal değerler içeriyor.

Ancak ilkelerden ikisine bir bakalım...

Bildirgenin 2'nci maddesinde yargı bağımsızlığının adil yargılamanın ve hukuk devletinin güvencesi olduğunun altı çiziliyor ve dolayısıyla bağımsızlığın, hâkim ve savcıların etik görevi olduğu belirtilerek şu ifadelere yer veriliyor:

"Bağımsızlıklarına doğrudan ya da dolaylı olarak etki edebilecek baskı ve tesiri kayıtsız şartsız reddederler. Kararlarını, kişilerin, kurumların ya da kamuoyunun tepkisini çekeceği endişesi duymaksızın ve onları memnun etme kaygısı taşımaksızın bağımsız olarak verirler.

Yargıya güvenin sağlanması ve sürdürülebilmesi için bağımsız olmak kadar, bağımsız görünmenin de önemli olduğu bilincindedirler."

Tarafsızlıkla ilgili 3'üncü maddede ise şu ifadeler yer alıyor: Hâkimler ve savcılar,

"Mesleki ve sosyal hayatlarında tarafsızlık ilkesine aykırı düşebilecek her türlü ayrımcı söylem ve davranıştan kaçınır, konuşma ve beden dilini tarafsızlıklarını ihlal etmeyecek biçimde kullanmaya özen gösterirler.

Kişisel kanaat ve düşüncelerinin, tarafsızlıklarına gölge düşürmesine izin vermez ve ön yargılı şekilde hareket etmezler... Toplumda, herhangi bir olay ile ilgili olumlu veya olumsuz bir kanaat oluştuğu durumlarda dahi tarafsızlıklarını korurlar."

Peki, soruyorum: Yargıda, yapısal problemler sürdüğü müddetçe, bu bağımsızlığın ve tarafsızlığın sağlanması ne kadar mümkün?

Bildiğiniz gibi, HSK'nın 13 üyesinden 6'sını yürütme -tek bir kişi- belirliyor. Kalan 7 üyeyi de yasama -TBMM- çoğunluk oyu ile seçiyor.

O halde, tüm üyeleri tek bir siyasi güç tarafından belirlenen HSK nasıl tarafsız ve bağımsız olacak? Ya da kamuoyuna nasıl "tarafsız ve bağımsız görünecek"?

Hâkimler, görevlerini yerine getirirken adeta "sürgün" niteliği taşıyan "yer değiştirme" gibi bir cezai yaptırımın tehdidi altında iken, kararlarını nasıl kaygı duymadan verecekler? Coğrafi teminatları dahi yokken, bağımsızlık gerçekleşebilir mi?

Keza, özellikle de kamuoyunda büyük yankı uyandıran davalarda sık sık hâkim değişiklikleri yaşanırken, hâkimlerin bağımsızlığı konusunda toplumda bir güven oluşabilir mi?

Ulusal mevzuatta böyle etik kuralların belirlenmesi çok güzel, pek tabii olumlu bir gelişme. Ancak uluslararası alanda imzaladığımız belgelerde de imzamızın hakkını verememişken, bu ulusal belgeden büyük beklentiye girmemek gerek. Yargıya anayasal güvence, bu güvence için de gerekli değişiklikleri yapabilecek adaletli siyasal iktidar gerek...

Acaba, yargı etiği bildirgesi gibi, bir de "siyaset etiği bildirgesi" mi yayınlansa? Problemler belki daha kolay çözüm bulur, ne dersiniz?

***

Günün sözü:

"Adaleti, yüksek bir kanun olarak kabul etmekten vazgeçen millet, bu felaketini hiçbir başarı ile telafi edemez." W.E. Channing

 

Yazarın Diğer Yazıları