Bilim insanları açıkladı: Parkinson’un erken teşhisi için öyle bir yol bulundu ki

Bilim insanları açıkladı: Parkinson’un erken teşhisi için öyle bir yol bulundu ki
ACS Central Science dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre bilinen bir tedavisi olmayan Parkinson hastalığının erken teşhisi için ilginç bir yöntem geliştirildi. Söz konusu araştırma sonucuna göre Parkinson, koku ile teşhis edilebilecek.

Parkinson hastalığı iyiden iyiye koku yaymaya başladı! Latifeyi bir kenara bırakacak olursak eğer, son araştırmalara göre koku alma duyusu yüksek insanlar gerçekten de bu hastalığın kokusunu alabiliyor.

Bu oldukça iyi koku alan kişiler sayesinde, bilim insanlarından oluşan bir ekip, parkinsondan muzdarip olanların ürettikleri algılanması oldukça güç olan, uçucu bileşenleri tespit etti. Bu keşif hastalığın erken teşhisini kolaylaştırmak için kullanılabilir.

Hali hazırda uygulanan tedavi yöntemleri, kas titremeleri gibi bazı fiziksel etkilerin hafifletilmesinde yardımcı olabilmekte ancak hastalığın ilerlemesini yavaşlatamazlar. Bilinen bir tedavisi henüz yoktur.

Basit bir testi olmadığı için teşhisi de bir o kadar zordur. Hasta bazı fiziksel semptomları anlattığında, dopamin üreten nöronlardan oluşan belli başlı beyin hücrelerinin zarar görüp görmediğini ya da hücrelerin ölüp ölmediklerini anlayabilmek için karmaşık beyin görüntüleme tekniklerine başvurulur.

Beyinsizler.net’ten Erkan Gül’ün ACS Central Science dergisinde yayınlanan bir çalışmadan derlediği habere göre çok daha basit bir test bizi bekliyor olabilir. Yağ bezlerinin salgıladığı bir sıvı olan ve tamamen yağ özellikleri taşıyan ancak amacı cildi korumak olan “Sebum” adlı salgıdaki uçucu bileşikler yakında hastalığın erken teşhisinde kullanılabilir.

SÜPER KOKU ALMA DUYUSUNA SAHİP OLAN KADININ ORTAYA ÇIKIŞI

Çalışmanın birinci yazarı olan Perdita Baran, Parkinson hastalığını koklayabilen kadının varlığını ilk olarak Edinburg Üniversitesinden meslektaşı olan, TitoKunath’tan öğrendiğini söylemiştir. Tito, halka açık bir yerde Parkinson hastalığı hakkında bir konuşma yaptığı sırada, izleyiciler arasında bulunan kadın ayağa kalkarak; “Tüm bunları yapmanız güzel, hoş ancak Parkinson hastalarının kokuları hakkında neden bir şeyler yapmıyorsunuz?” diye bir sezenişte bulunduğunu söylemiştir.

Kunath, başlangıçta çok umursamasa da sonraki gün Manchaster Üniversitesi’nde Kütle Spektrometrisi profesörü Barran ile görüşüp bu konu üzerine konuştular.

Bu alışılmadık sözlerin sahibi kadın, hastaların sıklıkla koku alma duyularını kaybettiğini söylemek ya da hastaların kişisel hijyenlerine önem vermediği ile ilgili biraz kaba bir yorum mu yapmak istemişti? İyi bir koku alma duyusuna sahip başka bir arkadaşı bu hikâyeyi duymadan ve kadını aramaya teşvik etmeden bunu bilmek mümkün olmazdı.

Kadını aramaya koyulduklarında, onun Edinburg yakınlarındaki bir kasaba olan Perth’te yaşayan Joy Milne isimli emekli bir hemşire olduğunu öğrendiler. Milne onlarca yıl önce eşinde ani bir şekilde garip bir koku olduğunu fark etti.

Bundan birkaç yıl sonra eşinde Parkinson hastalığı tespit edildi. Milne “süper koklayıcı” olarak adlandırılan olağanüstü bir koku alma duyusuna sahip bir kişidir ve sanılanın aksine bu kişilerin sayısı oldukça fazladır. Barran, bu “süper koklayıcı” kişilerin çoğunun parfüm ve yiyecek endüstrisinde çalışan ve “burun” diye adlandırılan profesyoneller olduğunu belirtti.

Görüldüğü üzere Milne gibi süper koku alma duyusuna sahip insanlar için Parkinson hastalığının kendine has bir kokusu var. Ancak asıl önemli olan nokta bu kokunun fiziksel semptomlardan çok daha önce ortaya çıkması.

KIYAFET TESTİ

Ancak ekip öncelikle Milne’nin gerçekten bir “süper koklayıcı” olup olmadığını öğrenmeliydi ve bunun için bir kıyafet testi hazırladı. Test için aynı tişört ile uyuyacak olan bir avuç Parkinson hastası ve Parkinson hastalığından muzdarip olmayan bir de kontrol grubu topladılar.

Her seferinde kimin olduğu söylenmeden Milne’ye tişörtler koklatıldı. Parkinson hastalarına ait olan tişörtleri bulmakla yetinmeyip üstüne üstlük aynı kişinin giyindiği tişörtleri eşleştirdi ve kokunun gücüne göre sıralayabildi.

Deney esnasında sadece bir tane yanlış tercih söz konusuydu kontrol grubundan bir kişinin giyindiği tişörtü Parkinson hastası tarafına ayırmıştı. Ancak bu o tişörtü giyen kişiyi son görüşleri olmadı, geri döndüklerinde Barran’a Parkinson hastası olduklarını söylediler.

Bu gerçekten olağanüstü bir şeydi. Büyük hibeler, sıkı ve şüpheci gözlemler, ayrıca araştırmacılardan oluşan bir ekiple Barran, Kunath ve Milne, maruz kalınan kokunun spesifik bileşenlerini belirlemek için hızlıca daha sıkı ve titiz bilimsel çalışmalara başladı.

PARKİNSON’UN KOKUSU

Araştırmacı ekibi başta kokunun ter ile ilgisi olduğunu düşündüler. Barran “Molekülleri nasıl terden ayırabileceğimizi düşünürken, koltuk altlarında gazlı bezlerle oradan oraya koşan öğrencilerimiz vardı” diyerek açıklıyor.

Ancak sonra Milne ve elde edilen izole edilmiş terler ile yapılan deneyler başarısız olunca kokunun aslında Sebum adı verilen yağ bezlerinin salgıladığı bir sıvıdan geldiğini belirlediler. Kokunun kökenini bulmak daha fazla örnek almalarını sağladı.

Sonuç olarak Sebum içerisindeki bileşikleri, gaz kromatografisi ve kütle spektrometrisi (GC-MS) adı verilen bir cihaz kullanarak ayırıp, tanımlayabildiler. Ardından ise Milne’nin yeteneklerini kullanarak, Sebum’un içerisindeki Parkinson kokusunu oluşturan doğru kimyasal kombinasyonu doğruladılar.

PARKİNSON’U TEŞHİS ETMENİN YENİ BİR YOLU

Ekip şimdi kokuyu tanımlayabilecek evcil köpekler üzerinde çalışmakla beraber teşhis için kullanılabilecek testleri içeren bir cihaz yapımı için, biyo-işaretleyici olarak adlandırılan Sebum’ daki bileşenleri belirlemeye yarayacak işaretleyici ya da yer gösterici bazı bileşikler üzerinde çalışıyor. Kokuyu alan yalnızca Milne de değil.

Barran, birçok insanın kokuyu alabileceğini hatta bir kuaförün kokuyu kendisinin de alabildiğini söylemek için ulaştığını belirtiyor. Barran, iyi koku alamamasına rağmen (bir kafa travması sonucu) insanların kokuyu daima benzer bir şekilde tanımladığını belirtiyor.

“MİSK YA DA BİR KUNDUZUN KOKUSUNA BENZEYEN, BAŞKA HİÇBİR ŞEYE BENZEMEYEN”

Biyo-işaretleyici, kokuyu tanıyabilen eğitilmiş köpekler, süper koku alma yeteneğine sahip hemşireler ya da laboratuvar test makineleri gibi yeni teşhis etme yöntemleri içerisinden her ne olursa olsun bilim insanlarının ortak bir hedefi var; Parkinson’da erken teşhis.

Tabi ki şu anki yöntemlerden mümkün olduğunca daha erken. Şu an hali hazırda Parkinson tedavisi için erken bir müdahale yöntemi geliştirilmedi.

Öte yandan Barran, erken bir tedavi yöntemi geliştirmek için hastalığın yeterince erken yakalamadığını ancak kısa bir süre sonra özel bir burna sahip olan emekli bir hemşire sayesinde bu durumun değişebileceğini kaydetti.

İlgili Haberler