Bilmeyenler için "asimilasyon"

Bu konuda tahmin edemeyeceğiniz kadar çok ağır sözüm var da, "bayram"ın karşılık geldiği tavrın hatırına, bugünlük şu minik, ansiklopedik hatırlatmayla yetineceğim; şuur işgaline uğrayanlara katkı sağlaması umuduyla:

Asimilasyon, "Farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etmek"tir.

Bir devletin "asimilasyon politikası" uygulaması ise, o devletin "Bilinçli bir şekilde azınlık grupları susturarak, kendi belirlediği kültürel yapının içine girmesini sağlamasıdır."

Bu "yapısal" bir dönüştürme olabilir, "kültürel" bir dönüştürme olabilir, "psikolojik" bir dönüştürme olabilir, "biyolojik" bir dönüştürme olabilir, "sosyolojik" bir dönüştürme olabilir…

***

Asimilasyon, misal, İlminsky'nin, "Son hedef, gayrı Rusların, Ruslaştırılması, dinde ve dilde Ruslar içinde tamamiyle erimesidir" diyerek Türkistan'da giriştiği şeydir.

***

Hiçkimsenin, "Son hedef, gayrı Türklerin, Türkleştirilmesi, dinde ve dilde Türkler içinde tamamiyle erimesidir" ülküsüyle kurulduğunu iddia edemeyeceği Türkiye Cumhuriyeti'nin, bünyesindeki toplulukları, toplumları, grupları "bütünleştirerek milletleştirme" gayretini, Anayasa'daki "vatandaşlık" tanımı doğrultusunda, ve aslında "herkesin, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanunlar önünde eşit" sayılmasının da garantörü olan "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" maddesini "asimilasyon" kanıtı varsaymak en iyi ihtimalle cehalet, güçlü ihtimalleyse ihanettir!

12 yaşındaki "çocuk"tan "Suriyeliler" yorumu

Bayram ziyaretleri kadar doğal sosyolojik gözlem alanları pek azdır sanıyorum. Aşağıdaki sözler mesela, 12 yaşında, ortalama bir devlet okulunda okuyan, ailesinde siyasi de, siyaseti "takipçi" düzeyinde dahi yakından izleyen kimse de bulunmayan, yani "Sinan Oğan ve Ümit Özdağ'ların etki alanının dışında" büyüyen bir çocuğa ait:

"O kadar kişi nasıl Suriye'ye bayram tatiline gidiyor? Savaş olan yere tatile gidilir mi? Savaş yok demek ki. Ben bir de şunu anlamıyorum: Bayram tatilinde ülkelerinde yaşayabiliyorlarsa, başka zaman niye yaşayamıyorlar? Türkiye'de de bomba patlıyor bazen; ama biz burada yaşıyoruz… Bizim de başımıza gelebilir ama yaşıyoruz…"

Derler ya "çocuktan al haberi"…

Yorumsuz, "Suriyeliler"le başlayan her cümleyi organize bir siyasi yönlendirmenin sonucu varsayarak peşinen reddedenler, "ırkçılık", "faşistlik" gibi "büyük anlamlar" yükleyenlerin "toplumsal algı"  konusunda az buçuk fikir sahibi olmaları için aktardım.

Kötüsünüz…

Memleketin binbir türlü hali ve hepsi birbirinden hayati binbir meselesi var ama sık sık bu köşeye konu etmeye çalıştığım "yozlaşma" hızımız, "kötüleşme" yarışımız, "vicdansızlaşma" eğrimiz hepsinden öncelikli olmalı çözüm listesinde belki de;

Zira, ekonomiden dış politikaya, milli güvenlikten ucubeleştirilmiş eğitim sistemine kadar her alan adeta salgına dönüşmüş bu arazların gölgesinde nihayetinde.

Çoğuna göre "memleket meselesi"nden bile sayılmayacak ama bana göre öyle olan çok insani iki örnek:

***

Günlerdir, koca koca gazeteler, milyonlarca tıklanmalı internet siteleri şöyle başlıklar atıyorlar:

"Görenler, 'Bu gerçek olamaz' dedi","Eski halinden eser yok", "Bu ne hal!"

Hakkında böyle manşetler attıkları kişi, yeni doğum yapmış, muhtemelen emziren/emzirmek için, bir iki damla daha fazla süt için kim bilir nasıl debeleyen gencecik bir oyuncu/anne; Fahriye. Ve emin olun, o başlıkları yazan çoğu editörden "fit"tir, o "lohusa" haliyle bile! Kaldı ki, olmasa ne olacak? Hepimizin bayıldığı Adile Naşit 90-60-90 mıydı? Kimin, ne hakkı, ne haddi olabilir bir kadını, psikolojisinin en pohpohlanması gereken dönemde bu şekilde linç etmeye? O birkaç damla süte kast etmeye?

***

Bir de sosyal medyamız var malum; "kötüye kullanmakta" sınır tanımadığımız.

Hanım hanımcık elbisesiyle poz vermiş gencecik bir kızın fotoğrafının altına, "kas yığını" diye döşenmişler. O "beğenmedikleri", henüz 20 yaşında, "Türkiye'nin olimpiyatlara yolladığı en genç jimnastikçi" ünvanına sahip, bu ülkenin "ümidi" olan gencecik, tertemiz sporcu kızlarından biri. Haklı tepkisinde dediği gibi, her bir kası, 4 yaşından itibaren aralıksız 16 yıl boyunca döktüğü terin, kimi zaman gözyaşının, verdiği emeğin eseri. Ve onlar, yani kasları sayesinde yaşatıyor Tutya, o gurur dolu anları bu ülkeye. Kimin ne hakkı, ne haddi olabilir sınav yeri minder olan, denge olan, trambolin olan genç kadını kapitalist bir dayatmadan ibaret "estetik" anlayışına göre dizayn edilmiş "aynalar"la imtihan etmeye?

***

Kötüsünüz işte.

 

Yazarın Diğer Yazıları