Bir af hikâyesi

Af meselesi tartışılıyor ne zamandır. Çıktı, çıkacak, deniyor, kimi yeise sürükleniyor, kimi sevince boğuluyor. Ama üzülenlerin de, sevinenlerin de içinde bir burukluk. Af muallakta...

Hapishaneler tıklım tıklım. Durmadan adam topluyorlar, içeri atıyorlar. İster istemez af görünüyor ama hakkaniyetli bir af mı olacak? O tartışılır.

Ben bir başka tartışmayı açacağım. 2002 yılına gideceğim. Bülent Ecevit koalisyon hükûmetinde başbakan.

Bugün, eski İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı, eski MHP İstanbul milletvekili Mehmet Gül'ün vefatının 11. yılı. Kadim arkadaşımı, onun "Kim affediyor?" başlıklı yazısıyla anmak istedim. Mehmet Gül, partisinin koalisyon ortaklığı sırasında çıkan "Rahşan Affı"ndan sonra af alanının nasıl genişletildiği ve nelerin eksik bırakıldığı üzerinde duruyor ki, bu yazdıkları şimdi çıkarılmak istenen affa bir örnek teşkil edecek niteliktedir. Makalesi, bizim çıkardığımız haftalık Türkhaber'de yer alıyor: 

"Anayasa Mahkemesi'nin bir bölümünü iptal ettiği af meselesi toplumu meş­gul etmeye devam ediyor. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı, şartla salıverilme dava ve cezaların ertelenmesine dair kanunda yapılan değişiklik gerçekleştirildi. TBMM'den geçerek kabul edildi.

Bazı çevrelerde ise bu durum tartışılıyor. Hâlbuki bu değişiklik, daha önceki kanun metninde, eşitliği ve adaleti zedeleyen hükümler bulunduğu için, Ana­yasa Mahkemesi tarafından istenmiş ve TBMM'ye sevk edilmiş, oradan da aynı şekilde kabul edilerek çıkmıştır.

Peki mesele nedir? Hangi hususlarda itirazlar ve tereddütler hasıl olmakta­dır? Kısaca göz atmakta fayda var.

Geçen dönem çıkan affa MHP milletvekilleri olarak bizim itirazlarımız var­dı. Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği bölümler, bizim de itirazlarımızın kapsa­mı içindeydi. Bizim teklifimiz olmasına rağmen, mademki af çıkacaktı; âdil ve eşit, kamu vicdanını en az rencide edecek bir özde çıkmalıydı. O zaman bu husus gerçekleşmedi. Af çıktı. Memnunlar ve gayrimemnunlar açısından değer­lendirmeler aylarca sürdü. MHP de bu affı çeşitli açılardan sağlıklı bulmadı.

Bilhassa bir bölüm açıkça ve hatta pervasızca, adaletsizlik ve haksızlık ihti­va ediyordu. Aynı suçlar, hatta aynı cezalar, aynı sonucu vermiyordu. Eğer bir grup devleti yıkmak, milleti bölmek adına örgüt kurup birden fazla insan öldürmüşse, onların suçları cem ediliyor, tek ceza sayılıp şartla salıverilmeden yarar­landırılıyor, ama sıradan vatandaşlar veya hedefi devlet olmayan insanlar aynı suçu işlediğinde, ayrı ayrı değerlendirilip ve ayrı ayrı onar yıl indirilip uygula­maya geçiliyordu. 1992'deki şartla salıverilme böyle uygulanmıştı. Yani örgüt kurup devlet ve millete karşı idamlık suç işleyenler mükâfatlandırılıyor, diğerleri ise daha ağır bir cezaya muhatap oluyorlardı." (Türkhaber, S. 23, 29 Nisan 2002).

Mehmet Gül, sözü o sıra hâlâ hapiste olan ülkücülere getiriyordu. Sol, toplu affa uğrarken, ülkücüler, isnat edilen suçlardan tek tek ceza alıyorlardı. Haksızlığın önüne bir türlü geçilemedi. Sonra halloldu bunlar ama tartışması yıllar yılı sürdü.

Şimdi nasıl çıkacak af? Sen darbeci Cemaat'tensin yat geber! Sen PKK'dansın zıbar kal! Sen ırz düşmanısın beter ol! Sen kaç kişiyi katletmişsin; sana yağlı urgan bile az gelir, lime lime etmeli! deyince nasıl olacak bu iş?! Yine tartışıp duracağız.

Yazarın Diğer Yazıları