Bir devrin “üç silahşör” hızlı foto muhabirleri...





Foto Ali Ersan, nereye gitse başından kalın şeritli fötr şapkasını çıkartmaz, kapalı salona girince de  elinden bırakmazdı ama diğer boş eliyle de güzel resimler çekerken, bütün dikkatler, dalgalı düzenli yandan taranmış saçları olurdu. Vakit Gazetesinin tek foto muhabiriyken, Sedat Simavi’nin 7 Gün dergisinde yayınlanan röportajların en güzel resimlerini çekmesine, Vakit patronu Asım Us, maaşına zam istemesin diye izin vermişti.
Ancak Sedat Simavi 1948 yılında Hürriyet’i çıkarınca, Ali Ersan’ı da kadroya aldı ve ayni yıl Londra Olimpiyat oyunlarına gönderdiğinde, çektiği resimler başsayfada ve büyük imzasıyla yayınlandı.
Hele bir de izim Güreş Milli takımı 7 siklette Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu olunca, Ali Ersan, foto muhabirleri arasında en büyük ve meşhur isim oldu .
1906 İstanbul doğumlu ve 1924 yılında Vakit Gazetesi’nde mesleğe başlayan Ali Ersan için “Hürriyet’e büyük tiraj sağlamasında büyük katkısı unutulmayacak” denilirdi. Ancak, Sedat Simavi’nin 11 Aralık 1953 yılında ölümünün ardından öylesine kenara itildi ki, o da onuruna yediremeyerek Havadis gazetesine geçti. 1979 yılında vefat ettiğinde, Hürriyet Gazetesi’nden birkaç eski arkadaşı dışında kimse tabutunun önünde dua etmeye bile gelmemişti.

Artist resimleri
çekmeye bayılırdı

Faik Şenol, da Vakit’de Ali Ersan’ın yanında 1927 yılında foto muhabirliğine başladığında 15 yaşında tıfıl bir çocuktu. Ali Ersan’ın gel git işlerine bakar fakat mesleği  öğrenmekte çaba harcardı. Ali Ersan’ın yanından eksik olmaz, bibhassa geceleri yapılan toplantılarda başta Tokatlayan ve Pera Palas otellerinin salonlarını karış karış bilirdi. Magazine meraklıydı, hangi koltukta güzel bir kadının oturduğunu görse, yanaşır izin isteyerek resmini çeker bu resimleri diğer gazetelere de satardı. Sonra Son Saat, Faik Şenol’u keşfedince daha iyi çalışmaya başladı ama daima Ali Ersan ile olmaktan ayrı bir zevk duyardı. Selahattin Giz ile bir üçlü olduklarında, pek çok foto muhabirin de odak noktası haline geldiler. Ardından Akşam, yeni yayına giren Memleket Gazetelerinde çalıştıktan sonra Ragıp Şevki’nin Hafta Sonu haftalık dergisine kapağı attı.
Böylelikle magazin fotoğrafçısı olma emeline de kavuştu. Hep arstist resimleri çekerek magazin aleminin en iyi fotoğrafçısı olarak isim yaptı. Çok geçmeden de  kendi adına “Hadise Yayınevi” ni kurdu, 1981 yılında 69 yaşında vefat ettiğinde “Patron” olarak isimlenmişti.

Özel otomobil sahibi
olan tek gazeteci

Galatasaray mezunu ve Nadir Nadi’nin sınıf arkadaşı Selahattin Giz, mesleğini terk edene kadar elinde laika markalı küçük fotoğraf makinesini cebinden eksik etmez, onun da saçları dalgalı ve yana taralıydı. Ali Ersan’a nispet olsun diye de hep başı açık gezer ve özel otomobil sahibi tek gazeteci olarak da etrafa caka atardı.  Cumhuriyet Gazetesi’nin kendisinden önceki foto muhabiri Namık Görgüç ile huzur ve uyumlu çalışmaları, güzel resimleri meslektaşları arasında konuşulan konuların başında gelirdi. Ama ne oldu, daha doğrusu aracına nazar değdi. 1945 yılında oto lastiği almak da de, ekmek gibi karneye bağlanınca Cihangir Akarsu yokuşun başında Aralat Apartmanı önünde park edip dört odun takoz üzerine aldığı otomobili nerede ise çürümeye terk edilmişti.


Selahattin Giz ile 1994 yılında ölümünden üç ay önce emekli maaşımız için Mecidiyeköy Ziraat Bankası önünde maaş kuyruğunda karşılaştık. O bana anlamlı, anlamlı bakınca ben de dayanmadım, “Selahattin abi, sen de mi maaş kuyruğundasın?.” diye takılınca gülüştük... Son buluşmamız tabutunu taşırken oldu...

Yazarın Diğer Yazıları