Bir "Güvenli Bölge" masalı…

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Develer tellalken, pireler berberken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken… Basra diye, toprağından ayrı, suyundan ayrı hazineler fışkıran bir diyar varmış; sonra harap olmuş.

Irak'ın, Saddam Hüseyin adındaki başkanı, İran'la savaştan sonra iyice belirginleşen ekonomik krizden, petrol paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıklara kadar uzun bir gerekçe listesiyle Kuveyt'i işgal edince, aportta bekleyen  -masalımızın canavarı şu ağzından ateşler püskürten ejderhası olarak düşünün- ABD de Irak'ı işgal etmiş.

Pardon, hiçbir masal bu kadar savaşlı ve kanlı ilerlememeli değil mi; hadi "müdahale(!)" diyelim ABD'ninkine!

Zaten tamamen "duygusal", tamamen "insani"ymiş "müdahale(!)"sinin niyeti de; savaş ve çatışma halindeki ülkede, "kimliklerinden(!)" dolayı hedef durumdaki  bir kısım "sivil"in bu "askeri" durumdan etkilenmeyeceği "güvenli" bir bölge oluşturmak. "Diktatör" ve "işgalci" devletinin güçleri bu bölgenin dışında kalacak, başka kimsecikleri katledemeyecekmiş! Bölgenin güvenliği de adeta her mazlum milletin beyaz atlı prensi olan Türkiye'nin başını çektiği ittifaka emanetmiş.

ABD, gelmiş. Hanidir sümen altında beklettiği haritalara uygun olarak 36. Paralelden bir hat çekmiş; Irak devleti, ordusu bu hattın güneyine çekilirken, kuzeyi de, Irak ordusundan kalan bütün silah ve mühimmat depoları da kullanımlarına sunulan -kendileri korusunlar diye canım sadece- "romantik devrimciler" ve "peşmergeler"e terk edilmiş. Bu tahsisatın yapıldığı gruplar arasında Barzani bölgesi Behdinan'daki 1500, Talabani bölgesi Soran'daki 2500 PKK'lı da varmış. Bölge "güvenli(!)" olunca tabii, ne gerek varmış, TSK'nın bu grupları hedef alan operasyonları engellenmiş. Bununla kalsa iyi bir de Mehmetçiğin katillerine muhafızlık görevi verilmiş TSK'nın anlı şanlı komutanlarına, erlerine!

Gel zaman, git zaman…

Şimdi "Irak Bölgesel Kürt Yönetimi" diye anılan, kendi valisini atayan, kendi ordusu olan, Irak'a ait yeraltı kaynaklarını kendi adına ve kârına pazarlayan, Irak coğrafyasının bir bölümünde eğitimi, asayişi, sağlığı, ulaşımı ve dahi bütün politikaları kendi dizayn eden, kısa süre önce de "bağımsız bir devlet" olarak Irak'tan ayrılmayı öngören "Kürdistan" referandumunu yapan "yapı"ya dönüştü o  Irak, Türkiye ve "insanlığın" güvenliği için kurulduğu iddia edilen bölge.

***

CIA diyordu ki o günlerde;

"Çekiç Güç'ün görevi sürdükçe, Bağdat'ta güçlü bir merkezi hükümet kurulsa bile Kürtler kendi kurdukları kurumları ve oldu bittiye getirdikleri özerkliği korumayı başaracaklardır. Saddam Hüseyin'in devrilmesi yüzünden Çekiç Güç'ün görevi sona ererse Irak'ta kısa süreli bir kargaşa yaşanabilir ve Kürtler, bu karışıklıktan kendi amaçlarını gerçekleştirmek için yararlanabilirler…"

Muhtemelen aynı hesaplarla, dünkü köşesinde Arslan Bulut'un da ayrıntılı biçimde yazdığı üzere "ordu"su kurulan, "coğrafya"sı temizlenen ve "devlet"ten aynı yöntemle soyutlanan Suriye'deki "güvenli bölge" masalının sonunda da elmaların kimin başına ve hangi şiddette düşeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok herhalde!

Ha bu arada…a

İnsanoğlunun ahir zamanda tanıklık edebileceği ender vahşetlerden birine sahne olan Srebrenica da "güvenli bölge"ydi mesela!

"Maske"lere kanmamak için bundan ala ibret olur mu bu coğrafyaya…

Bakla bakla söyle bana…

Bay dibek dövücünün hınk deyicisi, "Ekonomiye ve adalete dair her reform, sistemik tıkanıklıkları aşmaya yönelik her tedbir, güvenlik endişelerini gidermeye ilişkin her cesaretli hareket, Türkiye mühendisliği faaliyetlerinin ya kimyasını bozacak ya da sürpriz işbirliklerine kapı aralayacaktır…" derken bildiğin bir şey mi var, yoksa kafandaki açılımlara/ittifaklara yöneltmek için "cesaret" mi vermeye çalışıyorsun iktidara?

Bakla bakla söyle bana, nedir seni bir yandaşın dilinin altında bu kadar kıvrandırıp da bir türlü dışarı çıkaramayan!

SORU-YORUM

Dün Yeni Şafak'ta yayınlanan hakaretamiz yazıya binaen soruyorum: Iğdırlı Sinan Oğan'ı, Suriye ve İran'a hakim dini kimliklerle örtüştürerek, rezil bir imayla onu "mezhepçi faşist" diye nitelendirmek ırkçılık, mezhepçilik, etnikçilik ve faşizm değil ama Oğan'ın Türkiye'nin başına bela olan sığınmacı politikasını eleştirmesi faşizm öyle mi?

 

Yazarın Diğer Yazıları