Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU

Tuncay MOLLAVEİSOĞLU

Bir sürecin analizi: 17-25'ten darbe girişimine!

Eğer skandal patlamasaydı Türkiye bu belayı atlatamayacaktı!

Hatırlayın;

Dönemin Başbakanı Erdoğan ile yakın iş ve siyaset çevresini hedef alan, 4 bakan ve 3 bakan çocuğunun adının karıştığı, bir yolsuzluk zinciri iddiası Türkiye'yi ayağa kaldırmıştı!

FETÖ'cü savcı ve polislerin hazırladığı; "paraları sıfırla" talimatı ile hafızalara kazınan bu olay aynı zamanda cemaat yapılanmasının da sonunu getirecekti.

17-25 Aralık 2013'te yolsuzluk konuşmalarının kayıtları ortalığa saçılmıştı. Devasa bir ekonomik çıkar ağının gün gibi açığa çıktığı günlerdi.

Gazeteci Ayşenur Aslan sıcağı sıcağına beni programına konuk olarak almıştı. Bir cümle ile yaptığım özet şuydu;

 "17-25 Aralık; yolsuzluk operasyonlarının boyutlarına, yapılan teknik ve fiziki takibe, yolsuzluk yapıldığını; görüntüleri ile ispatlama girişimine, gizli kalmasına ve başarısına bakıldığında Türk istihbaratını ve polisini aşan bir operasyondur…" Tapelerde geçen yolsuzlukların ise gerçek olduğuna inandığımı, sorumluların hesap vermesi gerektiğini ifade etmiştim.

Evet 17-25 Aralık operasyonları bugün paralel yapı denilen cemaat ve bağlı olduğu emperyalist gizli servislerin ortak çalışmasıydı. Daha ilk gün bunu söyledim. Ancak bu tarihi olay Türkiye'de büyük bir dönüşümün yaşanmasının da miladı oldu! Erdoğan, FETÖ'nün şantaj dahil her yolu kullanarak devletin sahibi olma planını görmüştü...

Aslında yıllar boyunca bu örgüt; polisi, askeri, savcısı, yargıcı, siyasetçisi ile Erdoğan'ın en yakınına kadar sızmış, onu ilerde planladıkları Türkiye'nin bir aracısı olarak kullanmaya kalkmışlardı!

"ne istediler de vermedik?" sözü bunun bir yansımasıydı.

FETÖ ve arkasındaki güçler 17-25 operasyonları ile Erdoğan'ın "demokratik yollarla" iktidardan gideceğine inanmışlardı. Yani halk yolsuzlukların faturasını seçimde soracaktı… Ancak süreç hiç de öyle ilerlemedi. Erdoğan bilek güreşinden galip ayrıldı. Tarihin garip bir gerçeği olarak; Erdoğan eğer yenilseydi; TSK içindeki bu darbeci yapı ortaya çıkmayacaktı. FETÖ, Türkiye'yi sessiz ve derinden işgalini sürdürmeye devam edecekti!

 

17-25 Aralık'ın ortaya çıkması ile;

Hem iktidarın karıştığı yolsuzluklar "dava süreçleri engellense de" kamuoyuna

yansıdı, hem de Erdoğan ile cemaatin arasındaki ipler koptu.

Neden AKP değil de Erdoğan diyorum.

Çünkü hakkını teslim etmeliyiz; Erdoğan bu olaydan sonra FETÖ ile tek başına mücadele etti. En yakınındaki isimler dahi onu yalnız bıraktı. Bu kavgayı cemaat ile kendisinin bir husumeti olarak gördüler. Hatta şöyle düşünenler oldu; Cemaat Erdoğan'ı sahneden silerse yeni dönemde partneri biz olalım!

AKP'li bir kısım iş ve siyaset adamlarının hayaliydi; Cemaatin siyaseten sildiği Erdoğan'sız bir AKP…

Bazı okurlarım bu tezi kısmen yandaşların savunduğunu öne sürerek beni eleştirebilirler. Ancak önemli bir fark var aramızda. Ben yolsuzluk iddialarının gerçek olduğunu ve sorumluların hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum. Yandaşlar ise bu iddiaların da FETÖ'nün bir darbe girişimi olduğunu dile getirerek, kamuoyunu deşifre olan yolsuzluk olgusundan uzaklaştırma çabasında!

Ergenekon, Balyoz dahil tüm kumpas davalarının çökmesinin, Erdoğan'ın baskısı ile "devlet aklının" FETÖ'ye karşı yeniden dizayn edilmesinin, tutuklu tüm yurtseverlerin serbest kalmasının başlangıç noktası; 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuna karşı Erdoğan'ın verdiği tepkidir.

Erdoğan bu olaydan sonra FETÖ ile "tek başına" büyük bir mücadele vermiş ve bu savaşı kazanmıştır. Ancak daha önceki yazılarımdaki tezimi yinelemek istiyorum: FETÖ'cü darbenin hedefinde AKP'den çok TSK vardı. Erdoğan'ı çevreleyen cemaatçiler, suikast iddiaları ve darbe senaryoları ile "tek adam"ı etkilemeyi başardılar. Uydurdukları Ergenekon terör örgütünün varlığına inandırdılar. Baskıya alınanların muhalif olması Erdoğan'ı sürecin "savcısı" olmaya kadar götürdü. Devlet aklını ve gücünü ele geçirdiler. Yurtsever komutanları TSK'dan tasfiye ederken yerlerine "gerçek darbecileri" atadılar. Darbe girişimindeki subayların büyük çoğunluğunun bu dönemde atandığı ortaya çıktı.

Belki AKP'nin Erdoğan öncülüğünde dış politikadaki "U" dönüşünü ki; biz bunu olumlu olarak algılıyoruz, bu olağanüstü sürecin bir ayılması olarak görebiliriz!

FETÖ'nün küresel güçlerin Türkiye mühendisi olarak içeriyi dizayn etmesinin önüne geçildi. Geldiğimiz noktada endişem; FETÖ soruşturması kapsamında yaş ile kurunun bir arada yanması, bu operasyonların muhaliflerin üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasıdır.

Türkiye'nin fabrika ayarları Atatürk Türkiyesi'dir. Birlik ve bütünlüğümüzün, huzurumuzun teminatı, bu milletin ortak  değeri Atatürk'tür. Umarım şehitler verdiğimiz darbe girişimi Türkiye'nin yeniden kucaklaşmasının miladı olur.

Yazarın Diğer Yazıları