Bir tutam propaganda

Diyalogçular Doğu Karadeniz’de! AB destekli “10 Köy-10 Film” projesine, 6-7 Eylül olayları ve Rumlar’ın ‘geç kalan dönüşü’ne göndermeler yapan, Türk-Yunan yapımı film damga vurdu

Rize Gazete’nin haberine göre, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası, AB Bürosu’nun Çalköy,  Hamsiköy,  Geyikli, Kutluca Köyü, Kitre, Baskı Köyü,  Sugören, Derbent, Zigana ve İsmailbeyli köylerini de kapsayan  “10 Köy-10 Film” projesinde Yunan yönetmen Tassos Boulmetis’in “Bir Tutam Baharat” adlı filmi gösterilmiş. Film 6-7 Eylül olaylarından sonra 1964 mübadelesi ile Yunanistan’a giden bir Rum gencin yaşamı ve yıllar sonra İstanbul’a gelişini anlatıyor. 6-7 Eylül 1955’ten sonra değişen ilişkilere göndermeler yapan filmde ’sürgün Rumlar’ın dönüş arzusu vurgulanıyor. 
Karadeniz köylerindeki film gösterimi için, İstanbul’da doğan ve mübadelede Yunanistan’a göçen Boultemis’in filminin seçilmesi tesadüf mü?
En azından Karadenizliler bunun bir tesadüf olmadığına inanıyor.
Yunanistan’ın ’Megali İdea’ çerçevesinde Doğu Karadeniz’e dönük iddia ve taleplerinin olduğu biliniyor. Bölgede ’Grek kökenli bir ahali’ arayışında olan, bununla ilgili saha çalışmalarından istediği neticeyi alamayan Yunanistan ’Pontus Soykırımı’ iddiasını da devlet tezine dönüştürmüş durumda. Bütün dünyada sözde Ermeni Soykırımı iddialarındakine benzer bir lobi faaliyeti var.
AB’nin Pontusçuluk faaliyetlerinin odağı olan Doğu Karadeniz için geliştirdiği ’kültür projesi’ndeki ana unsurun Rumların Türkiye’ye ’gecikmiş dönüşü’ olmasının tesadüf olduğuna inanmak gerçekten zor.
Vizyonda olduğu dönemde yükselen tepkilere karşı savunması ’Türk aleyhtarlığı yapmamış olmak’ olan film hakkındaki bütün haber ve yorumlara 6-7 Eylül linklerinin eklenmesi, filmin izleyicide nasıl bir algı oluşturduğunu kanıtlıyor. 
Rize Gazete’den gönderilen habere ek olarak bir not düşülmüş:
 “Milletimizin Türk kimliği ile oynanıyor!”
Dürüst olmak gerekirse, Bir Tutam Baharat’ın Karadeniz köylüsünün genlerine etki edebilecek veya kimliğini yozlaştırabilecek bir film olduğunu düşünmüyorum. Bir kere film kesinlikle bir Ararat veya Gece Yarısı Ekspresi olamaz, olamadı da. Birçok sinema otoritesi için bile oldukça sıkıcı bir anlatıma sahip. Netlikten çok uzak, fazlaca imaya boğulmuş. Bir kaç kaynak kitapla birlikte okumayı gerektirecek kadar yorucu... Tabi, sinek de küçük ama mide bulandırıyor! Filmin planlanan etkiyi yaratacak güçte olmaması, izletenlerin niyetini mazur göstermez ama filmin izleyen olarak bendeki karşılığı boşa geçirilmiş iki saat! Zaman kaybı!
Dediğim gibi, filmi izleyip Pontus ağlarına takılmasalar bile, şu güzelim yayla zamanları köylünün iki saatinin harcanmış olması bile başlı başına üzülünecek bir olay!

Kimliğimizle oynanıyor
Köylerimizde Yunan propagandası yapıldı. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) Avrupa Birliği Bürosu tarafından düzenlenen  “10 Köy-10 Film” sinema çalışmasında Rize’nin Fındıklı ilçesi Derbent köyünde Bir Tutam Baharat Yunanistan filmi mütedeyyin köy halkına izlettirildi. TTSO Avrupa Birliği Bilgi Bürosu Koordinatörü Yakup Karbuz yaptığı açıklamada “10 Köy-10 Film” etkinliğinde her köyde ortalama 100 kişiye film izlettirildiğini ve çalışmanın 24 Ağustos’ta Avrupa Parlamentosu milletvekillerine gösterileceğini söyledi.
* Rize Gazete

+++++

BEYAZ  SAYFA AÇILIYOR
Eski defterleri temize çekecekler!

Anayasa Mahkemesi  ’kapatmama’ kararı verince, geniş kesim, Erdoğan’ın bu sonucu, Haşim Kılıç’ın dediği gibi “ciddi bir ihtar” saydığını düşündü. Yeni döneme yeni kabine ile girme düşüncesi buna yoruldu. İnanılan oydu ki, AKP daha şaibesiz, daha köşesiz isimlerle kurulu, yıpranmamış bir vizyonla çıkacaktı halkın karşısına.
Bu yöndeki inancını ilk kaybedenlerden biri Vatan yazarı Mustafa Mutlu. Kabineden gidecekler, kalacaklar ve gelecekleri (tabii hepsi duyum) hassas kantarında ölçüp biçen Mutlu’ya göre bu yeni sayfa, pek de ak-pak olmayacak. Kulağına çalınanlara göre, Bakanlar Kurulu’nda, iktidarın ömrü kadar oturma izni olanlar şöyle: “AKP’nin kapatma davasındaki avukatı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek... İcraatlarıyla, demeçleriyle ve ilişkileriyle her dem tartışılan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan... İran Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir’e gitmemesini ”önemsiz detay“ olarak gören Dışişleri Bakanı Babacan.. Verdiği demeçlerle AKP’yi ”laiklik karşıtı eylemlerin odağı“ yapan Başbakan...”
Gidiş bileti, vedası patırtısız olacağı garanti görülen isimlere kesilmiş gibi: “Nimet Çubukçu, Hilmi Güler, Faruk Nafiz Özak, Mehmet Aydın...Bir de Hüseyin Çelik!”
Mutlu’ya göre “AKP bu değişiklikleri ”eski görünümünden kurtulmak için“ değil... Aksine daha fazla sahip çıkmak için yapıyor! Yani amaçları ”geri adım“ atarak ”uzlaşmak“ falan değil...”
Çünkü yine Mutlu’nun aktardığına göre şu anda Başbakan Yardımcılığı için adı geçen en güçlü aday, bir süre dinlendirilen eski TBMM Başkanı Bülent Arınç! “AKP’nin ”laiklik karşıtı“ olarak damgalanmasının, Başbakan’dan sonraki mimarı olan Arınç’ı getirip, Nimet Hanım’ı, Hilmi Bey’i, Mehmet Aydın’ı göndereceksin, ”yeni sayfa“ açacaksın... Biz de iktidarın artık ”laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmayacağına“ inanacağız...” diyor Mutlu.
Şu “şeyini şeettiğimizin şeyi”ni yoklayınca, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor”, “Ben laikliğe inanmıyorum” gibi ülkeyi bir anda ikiye bölen kılıç gibi keskin sözlerin sahibi olan Arınç’la ancak eski defterler itina ile yeniden yazılır. 

+++++

Gemicik, rüşvetçik, rezaletçik
Başbakan çocuklara balon dağıttığında öyle bir “baloooonnn” deyişleri var ki, balon ağır bir şeymiş gibi geliyor insana. Ki bu durumlarda ben her zaman uzak dururum, üzerime  “baloooonnn” düşmesin sonra...
Keza “köööömüürr” de öyle. Yarım ton kömürün ağırlığının ne kadar büyük olduğunu, bizzat Başbakan’ın valilere “Kamyonun önüne binip bizzat siz dağıtacaksınız” demesi de artırıyor. Kamyonun önünde oturmuş bir koca vali ile seyahat eden yarım ton kömür, kaymakamla seyahat eden yarım ton kömürden daha ağırdır.
Ya koca gemi?...
O küçük:  “Gemicik...”
Bu sefer de ortada “onbir milyon dolarcık” var.
Silivri’de köylülerin, üzerine ahır bile yapamadıkları tarlacığını 3.4 milyon dolara alıyorlar ellerinden. Üç günde imar planı değişikliği yapılarak, arsacığın üzerine ne istenirse yapılabilir hale getiriyorlar. Tarlacık oluyor arsa... Ve üç gün sonra 14.3 milyon dolara büyük alışveriş merkezine satıyorlar, şu anda inşaat sürüyor.
Kárları ne kadar? 11 milyon dolarcık...
Bunu yapan Şabancık, Başbakan Tayyip Erdoğan’cığın yardımcısı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı...
Bu işleri 1 milyon dolar karşılığında yaptığına ilişkin elde belge var, yani rüşvet ilk kez böylesine belgeleniyor.
HHH
Başbakan küçümsedi bu rezaleti.
Bir şeyi görmezlikten gelip de küçümsediği zaman, yüz hatlarından anlarım ben; burnunun ucu havaya kalkıyor.
Önemsemedi...
“Hortumlarını biz kestik” diye diye insanları uyuturken, yardımcısının rüşveti belgelerle kanıtlandı. Köylünün ahır yapamadığı araziyi onların elinden alıp, rüşvet karşılığı holdinglere peşkeş çektikleri ortada.
Yoksullara kööömüür, çocuklara balooonnn vere vere üzeri örtülüyor milyon milyon dolarcıkların...
Niçin sessiz Başbakancık?.. 
* Bekir Coşkur/Milliyet

+++++

KAKINÇ:Devlet Apo’yu serbest bıraksın!..
ŞEREF MADALYASI DA VERSİN Mİ?

Bu yazıyı okuyanlar, yazıya “Sakin olun. Lütfen hemen tepki vermeyin. Bir yol dinleyin” diye başlayarak geri püskürtülecek kadar kof mu? Öyle “aklımı oynatmadım. PKK sempatizanı filan değilim” diyerek kurtulamazsın bu işten.
Kuyuya taşı attın bir kere...
Anlı şanlı Profesör Halit Kakınç’ın terörün kökünü kazıma planı, Öcalan’ın serbest bırakılması ve insanların gerçek yüzünü görmelerini beklemekmiş.
Nereden nereye be Halit Hoca! Yahu kendin söylüyorsun, “PKK 24 yıldır Türkiye’nin başına bela”... Terörle mücadelede binlerce askerimiz şehit oldu. Diyorsun ki,  “Öcalan, Kürt kitleler arasında en fazla sempati duyulan lider olma özelliğini artırarak sürdürüyor. İmajı silinemiyor.  Ben devlet olsaydım serbest bırakırdım... Bu ne anlama gelir? 1)Tavizler karşılığında serbest bırakıldığına ilişkin şüpheler doğar. 2) Büyü bozulur. İnsanlarla yüz yüze geldikçe, olumsuzlukları ortaya çıkar.”  Sanırsın ki bu cani, bugüne kadar  terör örgütünü Mars’tan yönetti, kimse ne yüzünü gördü, ne sesini duydu. Bu kanlı katil bir tür Charlie’ydi, bilinmezden emirler yağdırıyordu teröristleri de uyguluyordu.. “Öcalan’ı gördükçe, bölge halkı daha gerçekçi düşünmeye başlar. İçeride iken söyleyemediği şeyleri, dışarıda söyleyebilir. Söyledikçe de batar”mış... 40 bine yakın insanın ölmüş senin o bölgede... Beşikteki bebeğin kalbinden kurşun yemiş, köylerin yakılmış, işadamların haraca bağlanmış, kızların tecavüze uğramış... Şimdi Halit Efendi, Dolapdere’de AB’ye nazır makamından, bu insanlar gerçek yüzünü görsünler diyor... Dalga mı geçiyor... Tahammül mü ölçüyor... Yoksa gerçekten aşırı sıcak etkisi mi?
Asıl Kakınç Türkiye’nin gerçek yüzünü görmeli. Bütün Kürtleri Öcalan hayranı, PKK militanı olarak gösteren ve terör sorununu Kürt sorunununa     dönüştürmekten başka getirisi olmayacak yazılarından vazgeçmeli... Ya da O’nun penceresinden bakarsak... Halit Kakınç böyle saçmalamaya      devam etsin... Akşam okurları da, çiçeği burnunda yazarlarının gerçek yüzünü görsün!

+++++

MİNİ YORUM
Gül kimi kurtardı?

Her defasında farklı formül buldular: Sat-kurtul, ver-kurtul, at-kurtul... Bu kurtuluşun sloganı ne olur? Yırt-kurtul uyar mı?
Hakkındaki en somut suçlama, kendisinin dokunulmazlıkla kurtulduğu kayıp trilyon davasından ceza alan Hoca’sının, Altınoluk’ta ev hapsinde olmasıydı. Gül, eleştirilere karşı kendince bir eşitlik sağladı. Cezayı paylaşmak yerine, “sürekli hastalık” gerekçesini öne sürdü ve Erbakan ile özgürlüğünü paylaştı. Peki Gül, hocasının hüküm giydiği suçların hesabını vermekten kurtuldu mu? Veya şöyle sormalı Gül Erbakan’ı mı kurtarmak istedi, kendini mi? Bu vefa mı, çıkar mı?

ST

Yazarın Diğer Yazıları