Birleştirmeden yana olmak

Cumhurbaşkanımız Sayın Talat Moskova’da yayımlanan Gazeta adında bir yayın organına Kıbrıs’la ilgili verdiği demeçte “Denktaş adanın birleştirilmesi için hiçbir şey yapmadı, çünkü adanın birleştirilmesini istemiyordu, ben ise adanın birleştirilmesinden yanayım” demiş. Bir bakıma doğru söylemiş, çünkü ben tek halk, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık gibi konularda dikkatli davrandım, halkımızın “eşit egemen bir taraf olarak kurucu ortaklardan biri olacağı” konusunda taviz vermedim, “Birleşeceksek, iki tarafın kendi egemenliklerinden müşterek devlete verilecek egemenlik haklarından arda kalan egemenlikleri kurucu devletler kullanacak” prensibini karşı tarafa kabul ettirdim. Mal-mülk konusunda KKTC’nin tapularına sahip çıktım ve Fikirler Dizisi’ne bu konunun global bir şekilde karşılıklı takas ve tazminatlarla halledileceği ilkesini koydurdum. KKTC topraklarına yerleşecek ve buradan mal alacak yabancıların KKTC yasalarınca tayin edilecek bir kotaya göre olacağını da kabul ettirdim. Garantilere dokundurtmadım. Garantilere dokunulmaması için Kıbrıs’ın AB’ye girişini “uzlaşmadan sonra ele alınacak bir konu” şeklinde Fikirler Dizisi’ne koydurttum. Bütün bunları altüst eden ve Türk-Yunan dengesini ortadan kaldıran Annan Planı’na bu nedenlerle karşı çıktım. Rum tarafının bu plana evet diyebileceğine hiçbir zaman inanmadım. ABD ile diğerlerinin sözlerine kanmadım. Yabancıların sözlerine kanarak milli bir davada yanlış adım atmadım. KKTC bunun bir sonucudur. Kıymetini bilen bilir.

Mr. No oldum...
Bütün bunlar “birleşmekten yana olmamak”  anlamına gelemez, çünkü bugün bile “birleşmek-bütünleşmek” formülü olarak kullanılan bayatlamış  “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” formülünü  “birleşmekten yana olduklarını söyleyenler” kullanmaktadırlar. Demek ki bu formülü Rumlara, hem de Makarios’a ve Kipriyanu’ya kabul ettirdiğim günlerde birleşmeden yanaymışım, sadece bütünleşmekten yana değildim, çünkü iki eşit egemen tarafın varlığı bahis konusuydu. İki eşit tarafın eşit şartlarda birleşmesi başkadır, bütünleşmek tek halk, tek her şey haline gelmesi başkadır. Halen Rum tarafında Rolandis ve diğerleri “Masaya konan her şeyi yıllarca biz reddettik” şeklinde itiraflar yayımlanmaktadır. Ben bütünleşmeden yana olmadığım için, yani Kıbrıs Türk halkının egemen varlığında ısrar ettiğim ve Rum tarafını meşru hükümet olarak tanımadığım içindir ki “Mr. No” unvanını kazanmış oldum. Bugün, Sayın Hristofyas masadan kalkmasın diye verilen Tek’leri vermiş olsaydım Kıbrıs meselesi çoktan halledilmiş olurdu. Benim de sırtım birkaç ay sıvazlanır, ondan sonra halkımın yüzüne bakamaz hale gelirdim. 20 yıl bekledikten ve Rum tarafının Kıbrıs’ı sırtlayıp götürmekten başka bir niyeti olmadığını Türkiye ile birlikte tespit ettikten sonra, bozulan iç ve dış dengeleri gündemde tutmak için ilân ettiğimiz KKTC, bugüne kadar hür yaşayışımızın nedeni ve Rum’la “Bütünleşerek Osmosis yoluyla yok edilişimizin” önünde en aşılmaz engel olmuştur. Mr. No olmayım diye bunlardan vazgeçemezdim. Sayın Talat da Mr. No olmaktan yılmasın. Mr. No addedilecek diye masadan kalkmaktan korkmasın. Beklentim Sayın Talat’ın Gazeta’ya verdiği mülâkatta beni müdafaa etmesi değildi, ancak yukarıda da bahsettiğim Rum yazarların yazılarından da alıntılar yaparak Rum tarafının uzlaşmazlığını sergilemesi ve halen yüzde 65 Rum’un Türklerle bir arada yaşamak istemediklerini vurgulaması ve KKTC’ye sahip çıkmasıydı. Onun yerinde olsaydım ben bunu yapardım. Bunca yıl görüşmelerden sorumlu Denktaş’ı suçlayacağım diye bunca yılın uzlaşmaz Rum tarafını haklı çıkarmazdım. 50 yıldır verilen şanlı bir direnişe sahip çıkar “kırk yıl yapılan yanlışlardan” bahsedenler gibi kendi tarafımı “uzlaşmaz taraf” olarak teşhirden kaçınırdım.

Yazarın Diğer Yazıları