"Bitse de kurtulsak!"

Seçim, bir irade beyanı, vatandaşlık vazifesi, devlet idaresini belirleyen demokratik bir eylemdir.

Türkiye'de seçim süreci ise bağlamından koparılmış, insanları kutuplaştıran, yaftalayan, ötekileştiren bir sisteme dönüşmüş durumda.

Yasama, yürütme, yargı ve basını ele geçiren zihniyet, sonu belli olmayan bir süreci başlattı.

Devletin temelini oluşturan unsurları bağlamından kopardığınızda, sistem can çekişmeye başlar, kişilerin doğruları, yasaların üzerine çıkmaya başlar.

Hemen ardından devletin değil, kişilerin ya da örgütlü güçlü yapıların adaleti devreye girer.

Kötüler, onların kötüleridir. İyilik onların iyiliğidir.

Karşısında durmak istediğinizde, sistemin dışına itilir, hatta özgürlüğünüzle tehdit edilebilirsiniz.

Şu an tam da bu durumu yaşıyoruz.

***

Sokakta mikrofon tutulan vatandaş "Ben bir şey söylemiyim, başıma bir iş gelebilir" diyorsa,

Siyaset yapmak isteyenler "Bana iftira atabilirler" diye çekiniyorsa,

Adaleti tesis edecek makamlar, "Acaba birilerini kızdırır mıyım" diye olayları görmezden geliyorsa,

Çalıştığı kurumda haksızlığı, adaletsizliği, yanlışlığı gören "Bana bunlar her şeyi yapar, ailem var" diye korkuyorsa,

İnsanlar seçimlere giderken iradelerinden ziyade, ailelerini koruma içgüdüsüyle hareket etmek zorunda bırakılıyorsa, burada demokrasiden söz edebilir miyiz?

Böyle bir ortamda insan iradesinin sandığa tam olarak yansıdığını ileri sürebilir miyiz?

Gazeteciler, yazarlar, yazdıkları her kelimenin bir yere çekilmesinden endişe ediyorsa,

Siyahlar beyaz, beyazlar siyah olduysa,

İş insanları "Hâlimiz hiç iyi değil, acilen bir çözüm bulunması gerekiyor, işçilerimizi çıkarmak zorunda kalıyoruz" bile diyemiyorsa,

Mahallesinde yaşayan vatandaş "Benim eşimin, çocuğumun, ailemin sokakta rahat yürüyememesinden kimler sorumludur, biz bu kadar insanı neden ülkemize aldık?" sorusunu sormaya korkuyorsa,

Ülkemizin kurucu unsurlarını anmamız ya da zikretmemiz durumunda "Başımıza bir şey gelir mi" endişesi taşıyorsak,

Biz o ülkede özgür düşüncenin gelişmesinden, sanatsal ve kültürel üretimden, ifade özgürlüğünden bahsedebilir miyiz?

***

En canlı örneği… Ankara seçimleri…

Mansur Yavaş, "Bana AK Parti'den de teklif geldi, ama kabul etmedim" açıklaması yaptı. AK Parti'den herhangi bir yalanlama gelmedi.

Ama bir baktık ki Yavaş'a adaylık teklifi götürenler inanılmaz bir propaganda süreci başlattılar.

Adama denilmeyen kalmamış durumda.

İşin günahı, etiği, ahlakı da kalmamış durumda.

Ortada mahkeme kararı bile olmadan, demediklerini bırakmadılar.

Yahu yazıktır, günahtır…

Bir belediyenin el değiştirmesi ya da seçmenin sizin dediklerinizden başka bir adayı seçmesi dünyanın sonu mudur?

Bu telaş, bu panik, bu suçlama şekli nedir?

Bunların hangi biri ahlakidir?

Şu üç günlük dünyada vebal almaya değer mi?

Belediyeyi siz veya bir başkası yönetince ömrünüz mü uzayacak? Çevrenizde "başkanım" diyeceklerin sayısı artacak belki o kadar?

Bu kadar koltuk sevdası, bu denli endişe normal midir?

Kontrol altında tutulan tüm kitle iletişim araçları kullanılıyor.

Ama artık yeter!

Bu saldırgan dil, bu yaftalayıcı anlayış, bu kutuplaştıran zihniyet memleketi ne hale getirdi görmüyor musunuz?

Ankara veya başka büyükşehirleri bu ülkenin vatandaşları yönetmez mi?

Böyle bir yasak mı var?

Vatandaşı, "Şu seçimler bitse de kurtulsak" noktasına getirmeyi demokrasi mücadelesi sayıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Bir ülkede taraflı-tarafsız herkes "Artık şu seçim bitse de kurtulsak" diyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedebilir miyiz?

Yazarın Diğer Yazıları