Bizi Londra’ya Kim Mahkûm Etti?

Ağlama yok, şikâyet de yok. Olmamalı. Çünkü 2002’en bu tarafa Türkiye’de geliştirilen politikaların temelinde yerli sanayiye önem verip uluslararası sermayeden kurtulmak amacı yoktu.

            Tarım dâhil yerli üretimi geliştirici çalışmalar da yok.

“Haydi, milli tohumlarımızı ıslah edelim ve ülkemizi kendi öz kaynaklarımızla geliştirelim” derseniz, başınız derde girer.

Yerli tohum yasak. Pazarda satamıyorsun.

Ne olacak?

İthal İsrail topumu alacaksınız ve hibrit olacak.

            Şimdi ağlıyor ve şikayet ediyorlar:  “Londra’dan ekonomimize operasyon çekiliyor.”

            Affedersiniz de siz ta en başından beri bütün finans düzenini, “ülkemize operasyon çekiyor” dediğiniz Londra’daki borç verenlerle  ile yapmadınız mı?

Türkiye’nin milyarlarca doları oluk oluk yıllardır Londra’ya akmıyor mu? Biz çalışıp oradaki ağalar Anadolu’nun damarındaki kanı çeken vampirler gibi ekonominin finansal gücünü çekip almıyorlar mı?

İşte yapılan tüneller, köprüler, övündüğünüz devasa yatırımlar.. Onların mali kaynağı, Londra’daki kapitalizmin spekülatörleri değil mi?

Bu halk, bütün Türkiye, konronavirüs dolayısı ile geçmediğimiz köprünün, yolun, şehir hastanelerinin parasını buradakilere aktarmıyor muyuz?

Şimdi gelmiş gözümüzün içine baka baka “dış güçler ekonomimize operasyon” çekiyor” diyorlar.

            Güler misiniz, ağlar mısınız?

“Sahi mi” diye sorası geliyor insanın.

Yıllardır ekonomik büyümeyi finansal büyüme üzerine sanki ben kurdum.

Bankalar sistemine ve yatırımlarına bakın.

Kaçı yabancı kaçı yerli?

Ekonominin damarlarında dolaşan kan sayılan paranın (finansın) kimin kontrolünde ve ne kadarının yabancı sermayenin işletiminde olduğuna bir bakın.

Devlet borçlanmasının dışında İngiliz bankalarına yılda kaç milyar dolar ödüyoruz, bilen söylesin. Hem devlet garantili yatırımlar, hem devlet borçlanması ve hem de yabancı bankaların ülkemizden yaptığı zahmetsiz kârlar ile herbirimiz İngiltere’ye çalışmıyor muyuz?

Evet çalışıyoruz.

Hiç geçmediğimiz köprüye bunun için para ödüyoruz. Hiç geçmediğimiz köprü ile ilgili sorunlar çıktığında mahkemesi bu sebeple İngiltere’de.

O sebeple İngiliz yurttaşı bizden zengin.

Benim asgari ücretlim 4,5 milyonken onununki bir milyon bile değil. Orada kişi başına düşen milli gelir payı benimkinin 5-6 katı.

Lâfa geldi mi İngilizlerle cephe cephe savaşan, kapitülasyonları kaldıran Mustafa Kemal “İngilizci” oluyor, ama beyefendiler milliyetçi oluyor.

Ne diyor ekonomi uzmanları: “Karşılıksız para basarsan, kendi paranın değeri düşer. Çünkü karşılığı yok. Haliyle senin paran karşısında yabancı para olan dolar  yükselir.”

Bu durumda ne yapacaksınız, ya da yapmalısınız?

Karşılıksız bastığın paranın karşılığını oluşturacaksınız.

Yoksa ortaya çıkan boşluktan birileri size kancayı atar. Nitekim Londra’daki para avcıları, Türkiye’deki finans ve ticaret adamlarıyla Türkiye ekonomisine hortum bağlamış bile. Siz de haklı olarak şikâyet ediyorsunuz. Lakin biliyorsunuz ki paradan para kazanma, en zahmetsiz, en kolaycı yoldur.

Bu sebeple “dış güçler ekonomimizle savaşıyor” bahanesi boşuna bir söylem. Çünkü biz her şeyimizle zaten dış güçlere çalışıyoruz. Bunun böyle olduğu açık, saklı gizli değil ki. Az evvel birkaçını verdik, anlattık. Şimdi yaptıkları aç gözlülüklerinden.  Zaten kapitalizm böyle bir şey değil mi? Burada asıl cevaplanması gereken “iç güçler” neden “dış güçlere” bu kadar bağlanma ihtiyacı duydu da Türkiye bu hallere düşürüldü?

dfs-004-001-011-001-001-001-003.jpg

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları