Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş

 

Âşıklarda üslup tavır ve süslemeler yöreden yöreye farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar ağız farklılıklarının yanı sıra gelenek, görenek, inanç, yaşam tarzı ile de ilintili olup Antep yöresinde Barak, Güney Anadolu''da Bozlak vb.. tarzların oluşmasına neden olmuştur.

Âşık havaları dediğimiz çeşitli tarzlar adlarını çalınan sazdan, okunan şiirden, şiirin biçim ve türünden hatta Kerem gibi âşık adlarından ve hikâye kahramanlarından almıştır.

Macar asıllı bilim adamı Vambery''nin Orta Asya gözlemlerini anlattığı eserinden anlaşılacağı üzere meclislerde saz eşliğinde ozanların doğaçlama söyledikleri şiirlerle, anlattığı hamasi destanlar ve türküler Alplik çağında ortaya çıkmış ve zaman içinde koşullara bağlı olarak çeşitlenmiştir. Anadolu insanının dili olan türkülerde bu çeşitlilik arasında ortaya çıkan önemli bir biçim de Bozlaktır.

Dede Korkut''ta da geçen bozlaklar, büyük bir olasılıkla Asya''da doğmuş, Türk göçleri ile Anadolu''ya gelmiş burada yayılmış ve özellikle Orta Anadolu''nun çeşitli yörelerinde geniş insan kitlelerinin ortak zevki ve Orta Anadolu''da Abdal adı ile anılan Türkmen topluluklarının kendilerini ifade biçimi olmuştur. Bozlaklar kavim ve boy adlarına göre Avşar Bozlağı, hayvan adlarına göre Kırat Bozlağı,  kent adlarına göre Yozgat Bozlağı ve Kırşehir Bozlağı gibi adlar alır.

Bozlaklar; Avşar, Türkmâni, Aydost gibi adlarla da anılır. Çukurova''da ise Barak Dağı, Deliberan, Çukurova, Karacaoğlan, Dadaloğlu Bozlağı gibi çeşitlerine rastlanır.

Bozlak söyleyenler, elini kulağına atar, sağ eli kulağın üstünde tutarak bozlak söylemek gelenektendir. Bozlak söyleyen kişi bozlağa İç Anadolu''da Amann….., Aydost…,  Çukurova''da ise Ahey….., heyyyy….. nidalarıyla başlar.

Anadolu Abdallarının, tasavvufi bir zümre olarak dervişlik hareketlerinden biri olan Kalenderîlikle yakın ilişkisinden söz edilebilir. Zaten yaşam tarzlarındaki sosyallik Kalenderîlikle büyük benzerlik göstermektedir. 

Fuad Köprülü''ye göre Abdal; veli, sofu, derviş anlamlarını da içermektedir. Buradan hareketle Anadolu Alevî-Bektaşî inancı içinde  Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Teslim Abdal, Güvenc Abdal, Kalender Abdal, Koyun Abdal, Sadık Abdal, Sersem Abdal, Seher Abdal gibi kimi âşıkların mahlaslarını, bilinçli olarak almış olduklarını ileri sürmek yanlış olmaz kanısındayım.

Mehmet Özbek''e göre uzun havaların temeli Bozlaksa bizce de temel taşlarından biri Muharrem Ertaş ve geleneği genele yayan Neşet Ertaş''tır.

Elbette bozlak türünü Neşet Ertaş''tan önce de ustaca uygulayanlar bulunmaktadır.

Bozlak müziğinin temsilcisi olarak tanınan, popüler olanlar hep abdal geleneğinden gelenler olmuştur. Oysa Kırşehir''de bu kolun dışından gelen çok sayıda adı yeterince duyulmamış, hak ettiği önem verilmemiş âşıklarımız da vardır. Bunların ilklerinden birisi Aşık Said''dir.

1835-1910 yılları arasında yaşamış Aşık Said''in birçok şiiri Muharrem Ertaş tarafından havalandırılmış (bestelenmiş) söylenmiştir.  Âşık Said''e ait Kırşehir Türküsü adlı şiirin:

Biter Kırşehir''in gülleri biter / Çırpınır dalında bülbüller öter

Çok olur güzeli hep yeni yeter / Kaşının üstünde keman görünür

biçimindeki dizeleri hiç birimize yabancı gelmemektedir. Yine Âşık Said çevresinde yaktığı ağıtlar ve söylediği destanlarla da ün almış önemli bir âşıktır.

Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye en iyi yakıştıran, geniş kitleleri etkileyen, onların ruh ve gönüllerini titreten içli bozlakların icracısı Neşet Ertaş''ın seslendirdiği ve ilk dizeleri:

"Ak elleri sala sala gelen yâr / Anladım evvelden böyledir takdir"

biçiminde olan bozlaklar ya güfte ya da bestesiyle birlikte Âşık Said''e aittir.

Neşet Ertaş, müziği bir meslek olmaktan çok, yaşamının bir parçası olarak benimsemiş, Âşık Said gibi eski ustaların şiirlerini bozlak türünde özenle havalandırmıştır.

Her türlü ezgiyi büyük bir ustalıkla icra eden abdallar, daha çok aslında uzun hava olan ve "bozlak" olarak adlandırılan bir türle ünlenmişlerdir.

Abdallar, soy itibariyle Türkmendirler. Bugünkü Anadolu abdallarını çingenelerle akraba veya yurt tutmuş çingene gibi görmek kesinlikle yanlıştır. Çünkü Çingeneler Romandır. Abdallarla tek benzerlikleri fiziki yapılarına ve iş edindikleri sepetçilik, kalaycılık, sünnetçilik ve müzisyenlik gibi benzer mesleklere dayandırılmaktadır. Oysa Horasan çevresinde bir Türkmen kabilesinden olan Abdallar Orta Asya''dan büyük göçlerle Anadolu''ya gelen Türk kavimlerinden biridir.  

Horlanma ve dışlanmanın derin izlerini ve acılarını taşıyan Neşet Ertaş, ayrımcılık ve hor görme düşüncesinin kökünü cehalete bağlayarak bunu türkülerinde sıkça dile getirmiştir.

Kendilerine yapılan Çingene yakıştırmasına sanat yolu ile yanıt verip bir deyişinde tavrını:

Zengin isen ya bey derler, ya paşa / Fukara isen, ya Abdal derler ya Cingan, hâşâ

biçiminde dile dökmüştür.

Bugünkü abdallar kendilerinin, haklı ve doğru olarak, Türk ırkından ve İslam olduklarını ifade eder ve Oğuzlardan Beydilli boyu ile Anadolu''ya geldiklerini ısrarla söylerler. Abdalların dilleri Türkçe olup yaşam tarzları da Türk geleneklerine bire bir uymaktadır.

Bektaşi geleneklerine önemli ölçüde uyum sağlayan Abdallar''ın en önemli sanat icracısı Neşet Ertaş, cem ritüelinin özünü oluşturan birlik olma, gerçeğe erme, semah dönerek günahlardan arınma olgusunu Abdal müziği geleneği içinde havalandırdığı ve son bölümü:

                               Garib''im döndüm şaşkına / Hak yardım etsin düşküne

                               Gönüldeki dost aşkına / Kalkın semaha dönelim

biçimindeki semahla dile getirmiştir.

Günümüzde abdal toplulukları ağırlıklı olarak Kırşehir, Mersin, Emirdağ, Antalya, Adana, Gaziantep, Yozgat''ta yaşamaktadırlar. Orta Anadolu''da abdalların, kendilerine özgü sosyal, kültürel, dinsel ve ekonomik tutum ve davranışlarının tipik olarak gözlemleneceği en önemli merkez Kırşehir''dir.

Neşet Ertaş, kendinden önce gelen ustaların saz tavrı içinde Abdal tarzı çalma ve söyleme geleneğini farklı bir boyuta taşıyarak söz ve müziği kendine ait sayısız eser üreten ender âşıklardandır. 

Sazı çöğür düzeninde çalan babası Muharrem Ertaş''tan farklı olarak bozuk düzen çalan Neşet Ertaş, parmak tekniğini tüm aşiret üyeleri gibi aynen kullanmıştır. Bu tekniğin yanı sıra mızrap kullanımındaki tavrı aşılamamış icrasının en özgün yönüdür. Zaten mızrap kullanmadaki kendine özgü tavrı nedeniyle Neşet Ertaş''a, İnce Memed romanını imza ederek veren Yaşar Kemal, kitabını "Bozkır''ın tezenesi Neşet Ertaş''a…" biçiminde bir ifadeyle imza etmesi sonucu yaygınlaşan Bozkır''ın tezenesi ifadesi ününe ün katmıştır. Garip mahlasını kullanan Neşet Ertaş, "Gönül Dağı" eserinde;

Seher vakti Garip Garip bülbül öterken / Kirpiklerin oku yar yar cana atarken

Cümle âlem uykusunda yatarken / Kimseler görmeden gel gizli gizli

diyerek, hem mahlasını vurgulamış hem de bülbülün garipliğini ifade etmiştir. Türkçeyi bu denli güçlü kullanan ender saz ve söz ustalarından birisidir. 

Her âşık ustası ile iftihar eder. Neşet Ertaş''ın da ustası yedi yaşından itibaren yanında dolaştığı babası Muharrem Ertaş''tır.

Türkülerinde en çok aşk, hâl beyanı, yakınma, dert yanma, nasihat konularını işleyen Ertaş, aşk dolu yüreğinden ve deli-dolu âşıklığından doğan türküleri zengin bir anlatım diliyle:

Zahidem, kurbanım; n''olacak hâlim / Gene bir lâf duydum kırıldı belim

Gelenden gidenden haber sorarım / Zahidem bu hafta oluyor gelin

biçiminde sergilenmiştir.

                Kendine has üslubu ve tavrıyla milyonların gönlünü fetheden, pek çok deyişinin yanında:

                               Bir seher vaktinde derya yüzünde / Yaktı beni bir gözleri sürmeli

                               Can alıcı bakış vardı yüzünde / Yaktı beni bir gözleri sürmeli

                               Gemimiz deryada yüzüp giderken / Gönlümüz dünyada yozup giderken

                               Kirpiğin altında süzüp giderken / Yaktı beni bir gözleri sürmeli

                                Karaydı gözleri hilaldi kaşı / Tığ gibi kirpikler, inciydi dişi

                               Yandı gine yandı yüreğim başı / Yaktı beni bir gözleri sürmeli

bozlağıyla özleşen Neşet Ertaş''ı, başta uluslararası bir kurum olan UNESCO "Abdallık Geleneği" dalında, 2010 yılında "Yaşayan İnsan Hazinesi" olarak tescil etmiş; bir yıl sonra da İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu ona "Fahri Doktora" unvanı vermiştir. 

Sanat çevrelerinde, "Bozkırın Tezenesi", "Türkü Baba", "Son Abdal", "Bağlama Virtüözü", "Son Şaman" gibi sıfatlarla anılan Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012''de Almanya''da Hakk''a yürüdüğünde yüz binleri de arkasına alarak tekrar Kırşehir''e dönmüş ve Bağbaşı Mezarlığında babasının yanına defnedilmiştir. Ruhu şad olsun.

Yazarın Diğer Yazıları