Âşık edebiyatı gelenekleri içinde Tokatlı âşıkların yeri ve önemine ilişkin yazımın ikinci bölümünü “Mahlas Alma Geleneği”ne ayırdım.

Âşık Edebiyatı geleneklerinden Mahlas Alma Geleneği Tokatlı âşıklarca önemsenen geleneklerden biridir. ‘Mahlassız âşık kulpsuz testiye benzer’ denir. Mahlâs sözü Edebiyat Bilgileri Sözlüğü'nde; “Şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ad” biçiminde ifade edilmektedir.

Mahlâs, mutlaka son dörtlükte kullanılır. Meydan Larousse’da “Mahlâs geleneği Türk edebiyatına İran’dan geldi. İslâm öncesi ve sonrası Arap edebiyatında da bu gelenek vardı.” ve Türk Ansiklopedisi’nde yer alan bilgilere göre “Araplar’dan İranlılar’a, onlardan da Türkler’e geçmiştir” denmekte ise de bu görüş tartışma konusudur.

Reşit Rahmeti Arat’ın “Eski Türk Şiiri” adlı eserinde yer alan bazı şiirlerde Şılıg Tigin gibi şairlerin adlarının ya da mahlâslarının bulunması nedeniyle Türkler’in İran şairleri ile temasa geçmeden önce mahlâs kullanmış olmaları görüşünü kuvvetlendirmekte ve mahlâsın Araplar’dan İranlılar’a oradan da Türkler’e geçtiği görüşünü çürütmektedir.

İslâmiyet’in kabulünden sonra ise bütün divan ve halk şairlerinin şiirlerinde mahlâs yaygın olarak kullanılıp zamanla gelenek haline dönüşmüştür.

Âşıkların çoğunun asıl adı unutulmuş, mahlâsları ad olarak kullanılır olmuştur. Bunlardan Tokatlı Nuri’nin, asıl adı Mahmut’tur. Gençliğinde saz çalmaya başlamış, Tokat’a gelen Erzurumlu Emrah’ın kahvede saz çalışını kahvenin dışında camdan seyreden ve can kulağıyla dinleyen Mahmut’u fark eden Emrah, “Gel gözümün nuru gel” diye seslenip yanına oturttuğu Mahmut için:

Emrah sana ilham ile mahlas dedi Nurî

Nurî gibi isminle müsemmâ olacaksın

deyişinde işaret edildiği gibi Nuri mahlasını Emrah’tan almıştır. Zileli Ceyhunî’ye de mahlâsını sesinin gürlüğü ve coşkulu söyleyişleri nedeniyle ustası Tokatlı Nuri vermiştir.

Asıl adı Ahmet olan Tokatlı Gedayî’ye mahlasını Yesarî Baba vermiş, Yesarî Baba’ya bana dilenciliği mi layık gördün de “Gedayî” mahlasını verdin deyince Yesarî Baba “Sen zaman gelecek sazda, sözde çok değerli bir insan olacak, hatta padişahların meclislerinde bulunarak iltifatlarına da uğrayacaksın” demiş ve Tokat’ta kahvede Gedayî mahlasını veren bektaşi babalarından Yesarî Baba’nın söylediği söz geç de olsa tahakkuk etmiş ve Tokatlı Gedayî namını duyan Sultan Abdülaziz tarafından saray incesaz heyetine alınmış, padişah huzurunda çalıp söylemiştir.

Asıl adı Salih Yıldız olan Zileli Söylerî’ye Mahlasını ustası Âşık Kul Semaî vermiştir. Zile’de aileden gelen âşıklık geleneğini devam ettiren Cemal Demirelli, doğaçlama şiirler söyleyebilen yörenin önemli aşıklarından biridir. Aşık Hakiroğlu mahlasını kullanan âşık bu mahlasın kendisine Battal Gazi evlatlarından Merzifonlu Ahmet Turan Saltuk tarafından verildiğini belirtmiştir.

Hacıbektaş’ta yapılan bir toplantıda Timur Ulusoy’un her âşıktan bir deyiş istemesi üzerine herkes bir deyiş okumuş ve mahlas kullanmayan Zileli Ahmet Biteker de okuduğu deyişin son dörtlüğünü “Bu âşığa mahlas verin efendim” biçiminde bitirince Âşık Hüdaî “Dermanî” diyelim demiş ve Timur Ulusoy’un “Kalp gözün de açılsın, ışığın bol olsun. Yürü be Dermanî” demesi üzerine Dermanî mahlası ile deyişler söylemeye başlamıştır.

Zileli Âşık Ali’ye Âşık Kul Semaî’nin eşi Âşık Nevruz Bacı Enginî mahlasının verir. Bir süre Enginî mahlasıyla şiirler söylerken yine bir dörtlüğünde:

Nevruz Bacı adım koydu Enginî

Kul Semaî uygun buldu Aydın’ı

Unutmam dost hatıranı adını

Güler yüzlü şirin dilli can dostum

biçiminde açıkladığı gibi Âşık Kul Semaî Aydın mahlasını verince cem âşıklığı yapan Âşık Ali bir daha şiirlerinde Aydın Ali mahlasını kullanmıştır.

Zileli Hacı Sadıktaki sazda ve sözdeki yeteneği gören usta âşık Sefil Edna çırağına Remzanî mahlasını vermiştir. Çok iyi saz çalan âşık Zileli Memiş Ay, cemlerde zakir âşıklığını yaptığı Seyit Battal Gazi Ocağı dedelerinden Turan Saltık Dede'den ''İkrarî'' mahlasını alarak, şiirlerinde kullanmaya başlamıştır.

Usta Çırak Geleneği

Âşık Edebiyatı geleneklerinden usta çırak geleneği, Tokat’ta âşıklık geleneklerin başında gelir. Usta âşık saza ve söze yeteneği olan bir genci belli kurallar doğrultusunda seçer, ondaki saz ve söz yeteneğini dener, uygun görürse çırak edinir, mesleğin inceliklerini öğretip yanında gezdirir, bulunduğu saz ve söz meclislerine onu da sokar. Uzun yıllar ustasına hizmet eden genç âşık, olgunlaşınca ustasının izni ile çalıp söylemeye, kendisine uygun görülen bir mahlasla kendi sanatını icra etmeye çalışır.

Zamanla bu gelenek zinciri içinde aynı tarzda söyleyen bir âşık grubu oluşur. İşte usta-çırak geleneği içinde, birbiri ardınca yetişen âşıklar tarafından odak hüviyetindeki usta âşığa bağlılık duyarak, ona ait üslûp, dil, ayak, ezgi, konu ve anıları devam ettiren gruba âşık kolu denir.

Tokat bu konuda en şanslı bölgelerden biridir. Âşık edebiyatının Emrah Kolu, Talibî Kolu ve Kemteri Kolu bu yörede oluşmuş önemli âşık kollarındandır.

Gelenek içinde yetişen usta âşıklar bu yola baş koymuş genç âşıkları yanlarına alarak yetiştirirler. Emrah, ustası Erbabî’den aldığı saz, söz ve belagattaki feyzini Anadolu’yu adım adım dolaşarak geliştirmiş, adına Emrah kolu denen âşık kolu oluşturmuştur. Âşık edebiyatının yaşatılmasında âşık kollarının önemi çok büyüktür.

Bu, Anadolu’da ahilik çerçevesinde oluşan esnaf teşkilâtında olduğu gibi bir gelenektir. Çıraklık, âşıklık geleneğinin okuludur. Usta âşıklar kendi sanatlarının devamını çırakları aracılığıyla gelecek kuşaklara taşırlar. Her âşık ustası ile iftihar eder. Tokatlı Nurî'nin ustası Erzurumlu Emrah için onun çırağı olmasından gururla söz ettiği:

Sorarlarsa âşık sadıkın kimdir

Nuri vardır Emrah çıraklarından

deyişi, Nuri'nin çırağı Ceyhunî’nin de tıpkı ustası Nuri gibi davranıp ustasını övdüğü:

Melamet hırkasını giyecek kimdir

Ceyhunî var Nuri çıraklarından

biçimindeki deyişi bu iftiharın aynı zamanda ustaya olan saygının ifadelerindendir.

Âşıklık geleneğinde usta baba yarısı sayılır. Ona saygı daimidir. Usta öldükten sonra da sevgi ve saygı devam eder. Tâlibî’nin, usta çırak geleneğini önemsediğini işaret eden:

Âşık tarikine girdim der isen

Gel evvel pirinden kimdir haber ver

Ârifane kelâm edelim dersen

Görelim üstazın kimdir haber ver

biçimindeki dörtlüğü ve Zileli Fedaî’nin de İstanbul Kumkapı’daki âşıklar kahvesinde âşıkların, ustası Talibî’yi sormaları üzerine söylediği:

Dediler mevlidin olur nereden

Dedim ki aslımız olur Zile’den

Dediler Talibî n’oldu oradan

Dedim bir Fatiha ihsan İstanbul

biçimindeki deyişi, usta çırak geleneğini vurgulayan önemli söyleyişlerdendir.

Tokat ve Çevresinde Oluşan Âşık Kolları

Anadolu Âşık Kollarından Erzurumlu Emrah Kolu Tokat’ta oluşmuş bir kol olup bu âşık kolunda yer alan 21 âşığın dokuzu Tokatlıdır. Diğerleri de daha sonra emrah tarzında söyleyerek kola giren önemli âşıklardır.

  1. Emrah Kolu

Erbabî: Emrah Emrah: Gedayî, Tokatlı Nuri: Ceyhunî, Gayretî Ceyhunî: Tokatlı

Cemalî, Zileli Şermî, Zileli Mevcî, Nagâmî, Niksarlı Bedrî, Niksarlı Cesurî, Arap Hızrî, Yozgatlı Mes'udî, Yozgatlı Seyhunî, Sivaslı Pesendî Meydanî: Kemalî Kemalî: Hasan, Hasan: İhsan Ozanoğlu

  1. Talibî Kolu

Zilelî Talibî: Zileli Fedaî, Ali, Seferoğlu, Esat, Raşit Zileli Fedaî: Kâmilî, Fanî,

Kâmilî: Sezaî, Fanî: Arifî Arifî: Remzî, Lütfî Ali: İsmail İsmail: Kâmil, Rifat Seferoğlu: Hatun

  1. Kemterî Kolu

Kemterî: Sefil Edna, Can Hatayî

Sefil Edna: Remzanî, Sadık Doğanay

Sadık Doğanay: Cemal Hakiroğlu, İkrarî